Medimagazin logo

Her ürolog, biraz üro-onkologdur

Türk Üroonkoloji ailesinin en büyük mesleki ve bilimsel platformu olan “Üroonkoloji Kongresi”nin onikincisi, 18-22 Kasım 2015 tarihleri arasında Antalya’da yapıldı
Her ürolog, biraz üro-onkologdur
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Üroonkoloji Derneği tarafından düzenlenen ve 750’yi aşkın katılımcının takip ettiği kongrede; Türkiye’den 56, yurtdışından 15’e yakın davetli yabancı konuşmacı ve 33 oturum başkanının görev aldığı oturumlarda yeni gelişmeler katılımcılarla paylaşılıyor. 23 Oturum, 3 Eğitim Kursu ve 4 Uydu Sempozyumu’nun yapıldığı kongrede; seçilen 187 poster, 40 sözel ve 24 video bildiri sunumu yer aldı.


Amerika Birleşik Devletleri’nde ürolojinin fikir önderi Dr. Eric Klein, yerkürenin gündemine aktif izlemi getiren Dr. Laurence Klotz, mesane kanseri denince ismi ilk sıralarda anılan Dr. Elia Skinner, prostat kanserinde MR ve fokal tedavinin öncülerinden Dr. Mark Emberton başta olmak üzere ulusal ve uluslararası düzeyde birçok saygın bilim insanının üroonkoloji alanındaki son gelişmeleri paylaştığı kongrede; ”Böbrek Kanseri, Mesane Kanseri, Prostat Kanseri, Testis Kanseri, Ürolojik Kanserlerde Patoloji, Ürolojik Kanserlerde Yaşam Kalitesi, Ürolojik Kanserlerde Minimal İnvaziv Cerrahi” gibi önemli konular her yönüyle tartışılıp, güncel veriler sunuldu.

Adeta Hollywood yıldızlarıyla beraber çalışıyoruz
Prostat kanseri bugün için iki uç noktaya geldiklerini belirten 12. Üroonkoloji Kongresi Başkanı Prof. Dr. Çağ Çal “Ya teşhis koyup tedavi etmiyoruz ya da güçlü ilaçlarla çok etkin bir şekilde tedavi ediyoruz. Prostat kanseri alanında bilgi arttıkça değişim devam ediyor. Prostat kanserinde ilk yaşam süresini uzatan çalışma 2004 yılında yayınlandı. O çalışmanın koordinatörü Dr. Cora Sternberg son dönem ilaçlardan prostat kanserinde yaşam süresini uzatan bir diğer ilacın çalışmasını yöneten ekibin içerisinde deneyimlerini geçtiğimiz günlerde bizlerle paylaştı. Ayrıca kendisi mesane kanserinin temel tedavisinde, kemoterapisinde yine etkili olan isimlerden birisidir. Çelişkiden söz ettiğimde bahsettiğim durumu aktif izleme olarak tanımlıyoruz.  Bu kavramı üroonkolojinin gündemine getiren Dr. Laurence Klotz de kongremize katıldı. Bu bizim için önemli, adeta Hollywood yıldızlarıyla beraber çalışıyoruz. Deneyimlerini dinliyoruz, deneyimlerimizi aktarıyoruz.” Dedi.

“TESTİS KANSERİ GENÇ ERKEKLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR”
Üroonkoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Güven Aslan, testis kanserinin sıklıkla genç erkeklerde görüldüğünü belirterek erken tanıyla tedavinin yüzde 100 başarıya ulaştığını söyledi. Özellikle genç erkeklerin kendi kendini muayenesine değinen Prof. Aslan, “Testis kanseri genç yaşta sıkça görülen bir kanser türüdür. Erken tanıyla yüzde 100 tedavi edilebilir. Rutin check-uplarda görülmeden gözden kaçabilen bir hastalıktır. Genç erkeklerin farkındalığının artması lazım. Kişiler kendilerini muayene ederek teşhisleri yaygınlaştırabilir” dedi. İnmemiş testis şikayetlerinden genelde anne babaların tedirgin olduğunu belirten Aslan şöyle konuştu: “İnmemiş testi öyküsü bebeklerin bir ya da iki testisinin yukarıda olması anne babaları tedirgin edebilir ama daha önceleri bu tür öyküsü olan kişiler riski yüksek yaşayan gruptur. Bunun bir risk faktörü olduğunu ve kontrollerinin yapılması gerektiğini vurguluyoruz. Meme kanserinde de kendini muayene gibi durumlar ve testislerde de bu değerlendirmeler yapılabilir. Genital bölgedeki her türlü görünüm şişlik ve sertlik gibi durumlarda hekime başvurulmalıdır. Böyle olunca daha komplike tedavi yerine daha basit ve organ koruyucu tedavi şekilleri uygulayabiliriz. Erken yakalanırsa yüzde 100 başarı sağlanır ve hastayı daha az etkileyen tedavilerle sorunu çözebiliriz” dedi.


“BÖBREK KANSERİ GENELDE 50 YAŞ ÜZERİNDE GÖRÜLÜYOR”
Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Talha Müezzinoğlu böbrek kanseri erken tanı konulduğunda tedavisi mümkün olan ama geç kalındığında ise ölüme yol açan sinsi bir kanser türü olduğunu söyledi. Ölüm oranına da değinen Müezzinoğlu Avrupa’da her yıl yaklaşık 90 bin yeni böbrek kanser tanısının konulduğunu ve yaklaşık 35 bin kişinin bu hastalıktan hayatı kaybettiğini söyledi. Böbrek kanserini saptanan kanserli kitleyi dışarı çıkarmak suretiyle tedavi ettiklerine değinen Prof. Müezzinoğlu, erken tanının hayat kurtardığını söyledi. Hastalığın genelde 50 yaş üzerinde görüldüğüne de değinen Müezzinoğlu, “Yalvarıyorum kanserden korkmayın geç kalmaktan korkun. 1-2 cm iken tedavi etmek mümkün ancak bu boyutları aştığında tedavi olma şansı azalıyor. Şakası olmayan bir hastalıktır. 50 yaş üzerinde böbrek kanseri görülüyor. Sigaranın bırakılma kampanyası iyi bir adım oldu. Salıklı beslenme de bunun gibi bir kampanya olursa iyi olacaktır. Böbrek kanserinde risk faktörleri arasında bir sigara, iki obezite. Sigara içip kilo alıyorsanız intihar ediyorsunuz demektir” dedi.
Bilinçsiz ilaç kullanımına da değinen Prof. Müezzinoğlu, Türk toplumunun canı sıkıldıkça ilaç içen bir toplum olduğunu ve bilinçsizce ilaç kullanımının da böbrek tahribatına neden olduğunu ifade ederek gerekmedikçe ilaç kullanılmamasının gerektiğini söyledi.


MESANE TÜMÖRLERİNİN SIK GÖRÜLDÜĞÜ MESLEKLER
Üroonkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Sümer Baltacı da mesane kanserinin önemine değinen bir konuşma yaptı. Sigaranın mesane kanserinin yüzde 50 nedenlerin başında yer aldığını belirten Prof. Baltacı, mesane kanserinin dünya da kanserler içerisinde sıklık açısından 9’ncu sırada yer aldığını söyledi. Hastalığın yılda 50 bin insanın ölümüne yol açtığını da belirten Baltacı, “Mesane tümörlerinde bazı mesleklerde daha çok görülüyor. Boya, kimya gibi kimyasal alanlarda çalışanlarda sık görülebilir. 60 yaş üzerinde görülen bir tümör ama genç yaşta görülenlerde var. İdrarda kanama oluyor. Sıklıkla ağrı olmaksızın olan kanamalar bunu gösterebilir. Gözle görülen kanamaların yanı sıra mikroskobik kanamalarda bu kanserin habercisi olabilir. Tanısı konulduktan sonra bununla ilgili cerrahi işlemler başlıyor. Kapalı ameliyatla idrar deliğinden girerek tedavi edilebilir. Kasa geçmemiş ve geçmiş gibi ikiye ayrılır. Kasa geçmemiş olanlarda yüksek risk oluşturulanları düşündüğümüzde belirli bir süreden sonra tekrar ameliyata alabiliyoruz. Mesaneyi çıkardığımızda bağırsaktan yapılan yeni bir mesane ile yeniden idrar çıkarımı sağlanabilir” dedi.


Her ürolog, biraz üro-onkologdur
Türkiye’de 3 bine yakın ürolog olduğunu belirten Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Levent Türkeri sayı açısından yeterli olduklarını belirtirken her ürologun günlük mesaisinin neredeyse yüzde 50-60’ını ürolojik-onkolojik hastalıklara ayırdığını “Her ürolog biraz da üroonkolog da aynı zamanda ama belki de biraz daha seçilmiş bir grup üroonkolojiyi temel bir uğraşı alanı olarak benimsemiş durumda, başka hiçbir şey yapmıyor” dedi.

 

Ürolojik kanserlerde hastaların ilaca erişimi sorunlu mu?
Ürolojik kanserlerin tedavisinde kullanılan ilaçların  önemli bir bölümünün yurt dışında önemli bilimsel merkezlerde geliştirildiğini ve bunların yaşam süresini uzattığını belirten  Prof. Dr. Levent Türkeri “Birçok ilaç SGK tarafından ruhsatlandırılmamış ve geri ödeme planıyla planlandırılmamışsa hastaların bu ilaçlara ulaşması pek mümkün olmuyor. Bir kısım ilaçta özellikle mesane kanserinde kullandığımız BCG mesane içerisine vererek kullandığımız bir aşı. Bunun temininde çok ciddi sıkıntılar var ve bu birkaç senedir devam ediyor. Sadece Türkiye’ye özgü bir sıkıntı değil bütün dünyada var çünkü bunu yapan ilaç firması bir nedenle bundan vaz geçti. Bu ilaç son derece önemli bir ilaç ve hastaların önemli bir kısmında mesaneyi korumamıza yardımcı oluyor. Ancak bu ilacı bulamadığımız zamanlarda yetersiz tedavi ya da eksik tedavi nedeniyle hastalara daha büyük ameliyatlar önermek zorunda olduğumuz durumlar var. O nedenle böyle bir sıkıntımız var. BCG bulunması, getirilmesi, idamesi konusunda sanki o problem çözülmeye başlandı gibi bir takım Hindistan kaynaklı yeni ilaçlar geliyor ama bu bir sorun olarak hala duruyor. Diğer hedefe yönelik ilaçlar konusunda asıl problem bunların bir kısmı henüz Türkiye’de ruhsatlanmadığı için o ilaçlara erişim konusunda hastalarımız biraz daha beklemek zorundalar” dedi.

 



ÜÇ GURUP PROSTAT KANSERİ: KAPLUMBAĞA, TAVŞAN ve KARTAL
Prostat Kanserinin seyrini üç çeşit hayvana benzettiklerini belirten Prof. Dr. Levent Türkeri “Bir tanesi kaplumbağa hastalık o kadar yavaş ilerliyor ki hastanın hayat süresi için de hiçbir zaman sorun yaşamıyor. Bir grup hasta tavşana benziyor, biraz hızlı gidebilecek kapasitede , zamanında yakalayıp tedavi edemezsen hızla ilerleyip hastanın hayatına son verebiliyor. Bir grup hasta da kartala benziyor. Aslında yakaladığımızda çoktan belli bir aşamaya geçtiğini görüyoruz ancak sınırlı bir fayda sağlayacağımız bir grup.
Bizim bu kavram içinde tartıştığımız grup kaplumbağalar. Bunlar çok yavaş ilerlediği ve hayatı boyunca da yaşamına müdahale etmediği zaman içinde adının kanser olduğu halde bu hastaları takip edip içlerinden tavşana dönenlere müdahale edelim fikri ortaya çıktı. Çünkü kaplumbağaların hepsini tedavi ettiğimizde ister istemez bir kısmında yan etkiler ortaya çıkıyor. Hastalar bundan zarar görebiliyorlar gereksiz bir tedavinin gereksiz bir sonuçlarıyla karşılaşmak zorunda kaldıkları için hayat kaliteleri düşüyor. Onun için bunu yapmayalım takip edelim düşüncesi giderek de daha fazla kullanabilir hale geleceğiz.

 

 

 

kongre
uroonkoloji dernegi
12. uroonkoloji kongresi
prof. dr. cag cal
prof. dr. guven aslan
testis kanseri
prof. dr. talha muezzinoglu
bobrek kanseri
prof. dr. sumer baltaci
prof. dr. levent turkeri
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir