Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Başkanlığı ime Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa İlhan'ın koordinatörlüğünde yapılan ''Toplumda Antibiyotik Kullanımı Sıklığı ve Hekimlerin Antibiyotik Reçetesi Yazma Durumları İle İlişkili Etmenlerin Belirlenmesi Araştırması'' yapılmış. Katılımcıların dörte biri evlerinde ''ileride gerekli olur'' diye antibiyotik bulunduruyor ve yüzde 17'si doktordan antibiyotik yazmasını talep ediyormuş. Katılımcıların yüzde 26'sı doktor tavsiyesi olmadan antibiyotik kullanıyormuş.
Bir Medimagazin okuyucusu doktor arkadaşımız antibiyotik kullanımı için şöyle demiş: “%95'inin viral kaynaklı olan hastalık gruplarında antibiyotik kullanımının nerdeyse %100 olduğu bir toplumda hangi kuraldan bahsedebilirsiniz ki? Sen adamın iltihap kurutucusunu bir yazma bakalım başına neler geliyor? Ateşli bir hastaya yazmadan bir gönder velev ki ona bir şey olsun veya hastalığı ağırlaşsın sana hangi maddelerden hangi davalar açılıyor. Tabi ki boynunda stetoskopla öldürülmezsen!..Bir şey yapmak istiyorsanız halkı eğitin kardeşim halkı, üstümüze kışkırtarak değil.”Çok doğru bir tespit. Birçok tarafından konuşulup tartışılacak bir konu. Ama ben “halkı eğitin kardeşim halkı “kısmına takıldım ve düşündüm.
Bu halkı nasıl eğitelim ve bu eğitimi kim versin? İşin içinden “devlet halkı eğitsin,görevi değil mi?” diyip çıkabiliriz ki çoğumuz maalesef bu düşüncede. Tamam devlet eğitmeli ve bu konuda uygun program yapmalı ama nasıl? ya da biz bu konuda ne yapabiliriz ya da yapmaya çalışıyor muyuz? Muayeneye gelen ve antibiyotik isteyen hastaya antibiyotik gerektiren bir rahatsızlığı olmadığını onun anlayabileceği şekilde anlatıyor muyuz?
”Ee doğru diyorsun da zamanımız mı var kardeşim o kadar detaylı anlatacak” dediğinizi duyar gibiyim. Ya da “gribal enfeksiyon teşhisi koyduktan sonra ileri ki günlerde bakteriyel enfeksiyon eklenmesi sonrası antibiyotik yazdığımda hastaya ne derim ya beni stetoskopla boğarsa diye endişelendiğimden kendimi garantiye alıyorum devlet beni korusaydı ya da bu halkı eğitseydi yazmazdım ”diyenlerimiz vardır muhtemelen. Haklısınız aslında haklıyız. Ama bunu nasıl düzeltebiliriz?
Devlet dediğimiz kavram özetle gelirini vatandaşlardan aldığı vergilerle sağladığı hizmetleri yine vatandaşa yapan, yöneticilerinin seçimle belli periyotlarla seçildiği bir sistem değil midir? Yani devlet yönetim olarak sürekli değişen veya belli bir süre değişmeyen,yöneticilerin veya sağlık sisteminin yenilenmesi konusunda her seçimde farklı bir politikayla ortaya çıkan yönetici insanlar topluluğudur bir bakıma. Bu yönetici insanlar bu devletten hizmet alan büyük bir kısmı mı yoksa hizmet veren küçük kısmın mı ihtiyaçlarını öncelikle gözetir. Tabi ki ve şuan daha çok olmakla birlikte hizmet alan çoğunluğun yani vatandaşın ihtiyaçlarına öncelik veriyor. Doğrusu her ikisinin de ihtiyacını gözetmektir, ama maalesef çalışan kısma bu konuştuğumuz açıdan şuan için bir düzenleme yok. Aksine malpraktis vb. daha da işi zorlaştıran bir durum var. Onlar ayrı mevzu bahisler. Bu kadar tabiri caizse lafsalatası yapmamın amacı şuan doktorların dava edilme anksiyetesi ya da davayı geçelim hastanın cezayı veya kararı adalete bırakmadan kafasına göre yargılayıp cezayı keserek doktora şiddet uygulamasından kaynaklanan sorunun da nezle olan hastaya antibiyotik yazma da etkili olduğunu söylemeye getirmektir. Ama işte sonuçta çözüm nedir? Ve de kısa vadede olanı nedir? Tamam devlet çalışanın çektiği gerek şiddet gerekse dava etme durumunu dikkate aldı ve bir eğitim politikası geliştirdi. Bu eğitimin verilip sonrasında meyvesinin yenmesi ben söylüyorum en az 10 sene gerektirir. Siz diyin 15 sene. Ee biz 10 sene bu şiddete maruz kalalım veya mahkeme kapılarına gidip gelmeyi bekleyelim mi? Hayır. Ki zaten şuan böyle bir eğitim verme durumu yok. O zaman iş başa düşer bir bakıma. Gelen hastaya benim söylediğim cümle şudur ”şuan gribal bir enfeksiyon geçiriyorsun, bu ilaçlarla %95 veya onda dokuz(hastanın eğitim durumuna göre) şikayetlerin azalacak ve hastalığı atlatacaksın. Ancak sonraki günlerde şikayetlerin geçmez veya artarsa (onda bir veya %5) o zaman grip mikrobunun üzerine iltihap mikrobu binmiş demektir. O zaman tekrar bakılıp antibiyotik yazmak gerekebilir” diyorum ve ben bunu reçete yazarken söylüyorum. Yani ilk baştaki zaman mı var kardeşim lafına katılmıyorum. Reçete yazma süresi gayet yetiyor ve şimdiye kadar hiçbir sorun yaşamadım. Yok ben herkese böyle diyemem diyen arkadaşlarında ÇÖZÜM önerilerini bekliyorum.
Niye bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Nedeni hem yukarıda bahsi geçen araştırma hem de Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’deki şebeke suyunda bilinen tüm antibiyotiklere dayanıklı ‘süper bakteri’ye rastlanması. Pandemi yapmasından Allah korusun ama bu mikrobun ortaya çıkmasından öncelikle biz doktorlar ve sonrasında baskıcı (eğitim eksikliğinden) hasta ve hasta yakınlarından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu durumdan kim etkilenecek yine ben ve benim çevrem. Biraz farkındalık oluşturup önce kendi evimizin önünü süpürelim ya da eğitelim de mahalle (dünya) temiz ya da eğitimli olsuna biraz katkı sağlayacağını düşündüm. Ben karışmam belediye süpürsün veya devlet eğitsin dememeli. Bir hocam bu memleketin halini düşünüyorum da geceleri gözüme uyku girmiyor demişti. Benim o kadar olmasa da bu durumun gayet ciddi ve hepimizi ilgilendiren önemli bir SAĞLIK sorunu olduğunu düşünüyorum. Sağlık sorununu da SAĞLIKÇININ çözeceğini veya çözüm yolu bulacağını düşünenlerdenim.Benzer kısa dönem ve bizlerin yapabileceği çözüm önerileri olanlarında önerilerini beklerim. Bütün sağlık çalışanlarına daha mutlu ve huzurlu meslek günleri diliyorum.
Dr. Burak B.