Medimagazin logo

13. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısı yapıldı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl araştırma geliştirme çalışmaları için 1 milyar 280 milyon YTL'lik kaynak ayırdıklarına işaret ederek, "Araştırma geliştirmeye yapılan yatırım, uzun vadeli bir yatırımdır. Biz bu yatırımı başka hiçbir beklentiye girmeden ülkemizin geleceği adına yapıyoruz" dedi
13. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısı yapıldı
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl araştırma geliştirme çalışmaları için 1 milyar 280 milyon YTL'lik kaynak ayırdıklarına işaret ederek, "Araştırma geliştirmeye yapılan yatırım, uzun vadeli bir yatırımdır. Biz bu yatırımı başka hiçbir beklentiye girmeden ülkemizin geleceği adına yapıyoruz" dedi.


13. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu Başbakan Erdoğan Başkanlığı'nda toplandı. TÜBİTAK'ın ODTÜ'nün merkezinde gerçekleştirilen toplantıya, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcıları Abdüllatif Şener ve Mehmet Ali Şahin, Devlet Bakanları Ali Babacan ve Mehmet Aydın, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, TÜBİTAK Başkanı Nükhet Yetiş, ilgili bürokratlar ve askeri temsilciler katılıyor.

Toplantının açılışında bir konuşma yapan Başbakan Erdoğan, kurulun AK Parti Hükümeti döneminde düzenli olarak toplantılar yapan çok önemli bir karar platformu olduğunu ve Türkiye'nin bilim ve araştırma ile ilgili geleceğini belirleyen çok önemli kararlar aldığını söyledi. 2005-2010 Ulusal Bilim ve Teknoloji Stratejisi'nin kurulda onaylandığını hatırlatan Erdoğan, 2004 yılını bir hazırlık yılı olarak geçirdiklerini, ARGE'ye tarihi bir kaynak ayrıldığını, 2005 yılını ise atılım yılı olduğun kaydetti.

Bilgi ile hayatı birleştiren, güçlü ve sözü dinlenen güçlü bir Türkiye için bu atılımın daha da hızlanarak, devam etmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, bu yıl 2005'teki performansının üzerine çıkacak parlaklıkta ve çapta işler beklediğini dile getirdi.

Türkiye'nin geleceğini inşa projelerinden biri olan ARGE atılımıyla Türkiye'nin gücünün kalitesini ve özgüvenini pekiştireceğini ifade eden Erdoğan, hükümet olarak öncelikleri arasında bulunan araştırma ve teknoloji alanına 2006 yılında önemli kaynaklar ayırmaya devam edeceklerini belirtti.


TÜBİTAK'ın 2005'te belirledikleri strateji içerisinde büyük işler başardığını söyleyen Erdoğan, araştırmaları ve araştırmacıları desteklemek üzere dünya standardında sistemler kurulduğunu, sanayiinin üniversitelerin ve kamu kuruluşlarının önlerinin açıldığını ifade etti. Araştırma alanına TÜBİTAK ve DPT ve üniversiteler gibi çeşitli kuruluşlar üzerinde doğrudan ayrılan kamu kaynağının 2000 yılında 169 milyon YTL olduğunu hatırlatan Erdoğan, 2003 de bu rakamın 532 milyon YTL'ye çıktığını, bu yıl ise 1 milyar 280 milyon YTL ayırdıklarını bildirdi. 2005 yılında üniversitelerin akademik araştırmalar için ayrılan 90 milyon YTL'nin tamamını kullandıklarını açıklayan Erdoğan, sanayi ARGE'si içinde destek olarak 2005 yılında toplam 132 milyon YTL kullandırıldığını hatırlattı.

Erdoğan şöyle konuştu:
"Bizim hükümet olarak taahhüdümüz bu alana daha çok kaynak ayırmaktır. Bu alanın aktörlerinden beklentimiz ise bir araya gelerek daha çok sinerji oluşturmaları, doğru olanlarda daha fazla proje üretmeleri ve gerçekleştirmeleridir. Özellikle sanayiimiz, teknoloji ithalatı ve transferine dayanan üretmeden vazgeçerek, kendi geliştirdiği özgün teknolojileri esas almalıdır. Dünyayla ancak böyle rekabet edebilir. 2005 yılı için ayırdığımız 416 milyon YTL'nin 323 milyon YTL'si araştırmalara aktarılmıştır. Yıllardan beri uyuyan talep canlandırılmış, arz artırılmıştır. Ülkemizin her köşesinde her kurumunda ekonomik ve sosyal refahın artırılmasına yönelik yeni bilgiler üreten, teknolojiler geliştiren bütün araştırmacılarımıza teşekkür ediyorum. Her zaman onların yanında olacağız. Onlara daha iyi imkanlar sunmak için gayret göstermeye devam edeceğiz. Araştırma ve geliştirmeye yapılan yatırım uzun vadeli bir yatırımdır. Bunların sonuçlarının biz hükümet döneminde alınamayacağını biliyoruz. Biz bu yatırımı hiçbir beklentiye görmeden ülkemizin geleceği adına yapıyoruz."


TÜBİTAK'IN ÜNİVERSİTELERDEKİ ARAŞTIRMACILARIN PROJELERİNE VERDİĞİ DESTEK

TÜBİTAK'ın üniversitelerdeki araştırmacıların projelerine verdiği desteğin 2005 yılında önceki yıllara göre 10 kat arttığına işaret eden Erdoğan, araştırma projesi yapan üniversite sayısının da büyük bir artış gösterdiğini bildirdi. 20 ve üzerinde projesi desteklenen üniversite sayısının 2003 yılında 3 iken, 2005 yılında 22'ye yükseldiğine dikkat çeken Erdoğan, hiç projesi olmayan üniversite sayısının ise 20'den 5'e düştüğünü belirtti.

Erdoğan, araştırma faaliyetleri yurt sathına dağılırken ayrılan kaynakların başarıyı yükseltecek düzeylere ulaşmaya başladığını ifade etti. Artık ARGE alanında Türk üniversitelerinin dünya ile rekabet edecek kaliteyi yakalaması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, yapılan tüm yeniliklerin bu amaca yönelik olduğunu söyledi.

Erdoğan, üniversitelerin bölgelerindeki özel ve kamu kuruluşlarının ARGE çalışmalarına rehberlik etmesi, yerel gelişmenin motoru olmasını gerektiğini belirterek, üniversiteleri bu doğrultuda teşvik edeceklerini söyledi.


Bu dönemde en çok önemsedikleri başarılardan birinin sosyal ve beşeri bilimlerdeki araştırmaların yoğun destek verilmeye başlanması olduğunu kaydeden Erdoğan, sosyal ve beşeri bilimlerde sunulan proje sayısının 2005 de, 2003'e göre kıyasla altı kart arttığını ifade etti.

Oluşan sinerjinin hem Türkiye'nin potansiyelini harekete geçirdiğini hem de dışa bağımlılığını azalttığını vurgulayan Erdoğan, bu sürecin kamu kültürüne demokratik etkiler yaptığını belirterek, bu uzlaşı kültürüne ve birlikte çalışma anlayışına çok ihtiyaçları olduğunu söyledi. Savunma ve uzay projelerinin de ilk kez büyük bir program içerisinde desteklenmeye başladığına işaret eden Erdoğan, özellikle uzay alınındaki araştırma ihtiyacını karşılamaya önem verdiklerini kaydetti.

Erdoğan, proje hazırlama ve proje yönetme yetkinliğinin yükseltilmesinin de üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu dile getirerek, kamu kurum ve kuruluşlarıyla meslek örgütlerinin bu yönde çalışmaları gerektiğini ifade etti. Bilim insanı yetiştirilmesine özel bir önem verdiklerini vurgulayan Erdoğan, bilimin, teknolojinin ve yeniliğin kaynağının insan olduğunu söyledi.
Erdoğan, "Tarihin her döneminde bilim insanı, kendisine değer verilen huzur bulduğu, verimli olarak çalışabilirliği ortamlara ve ülkelere yönelmiştir. 21. yy'da bilim insanı dolaşımı her zamankinden daha önemli olacaktır. Yeryüzünün en önemli sermayesi insandır, insan olacaktır. bu nedenle bizim için bilen, bildiğini kullanan, bilgisini ülkemizin ve insanlığın yararına dönüştürebilen bilim insanlarının değeri her şeyin üzerindedir. Onların çalışmalarını huzurlu ortamlarda, geçim derdine düşmeden gerçekleştirmelerine yönelik, maddi ve manevi her türlü desteği sağlamanın içerisindeyiz. Bu amaçla başlattığımız ilklerden biride proje yapan bilim insanlarımıza verilen proje teşvik ikramiyesidir. Araştırmacılarımıza verilen bu kaynaklar, semerelerini vermeye başlamış, ülkemizde artık, teknoloji ihraç etmeye başlayan merkezler kurulmuştur. Türkiye bugün NOTA'ya bile teknolojik ürün satan bir ülkedir" açıklamasında bulundu.


Bugün açıklığın öğrenmenin, odaklanmanın değerini bilenlerin dünyaya öncülük ettiğine dikkat çeken Erdoğan, başarılı toplumların en önemli özelliğinin bilgiye yaslanmaları olduğunu söyledi. ARGE olmadan hedefledikleri güçlü Türkiye'ye ulaşmalarının mümkün olmadığına işaret eden Erdoğan, sanayiinin yeniliğe, ARGE'ye kaliteye, rekabete yönelmesi gerektiğini ifade etti. Firmalarda ve KOBİ'lerden daha çok proje ve daha çok yenilik beklediklerini söyleyen Erdoğan, "Çünkü güçlü Türkiye, güçlü markalara, güçlü üretime, güçlü eğitime, güçlü araştırmacılara ve güçlü araştırma merkezlerine dayanacaktır" dedi.


Erdoğan, 2006'daki ana gündem maddelerinin başında da yenilik ve Türkiye'de yeniliği geliştirecek mekanizmaların geleceğini belirtti. Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının ardından toplantı basına kapalı olarak devam ediyor.


İHA
13.
bilim
ve
teknoloji
yüksek
kurulu
toplantısı
yapıldı
Yorum (1)
Mücahit Altuntaş
Sayın Murat Uğurlu Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali KOntrol Genel Müdürlüğü, Genel Müdür Yardımcısı Güzel yazmışsınız.Teşekkür ederim. Bahsettiğiniz sorun insanın kendine yabancılaşması sorunudur. Yabandılaşma sorununu ilk ele alan düşünce sistemiyle Vikipedi'de yazılanlarla devam ediyorum ; "1844 Elyazmaları ve Alman İdeolojisi bu noktada anılmaya değer. İki tür yabancılaşmadan sözedilebilir Marx'ın bu çalışmalarında. Bunlardan ilki, doğadan kopuş anlamındaki yabancılaşmadır. İnsan, doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında, doğaya yabancılaşır. Bu insan oluşu açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır, zorunlu bir süreç olarak anlaşılır. İkinci yabancılaşma ise, bizzat kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır. Bunun sonucu olarak insan kendi doğasına yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir. Anlaşılacağı gibi, yabancılaşma teorisinin Marx'ın İnsanın doğası anlayışıyla yakından ilişkisi vardır. Marx'ın çalışmalarının sonraki dönemlerinde (örnegin Kapital'e gelindiginde) bu kavramı kullanmadığı görülür, ancak bununla birlikte bu kavramın içerdigi perspektifi bir şekilde devam ettirdigi söylenebilir." Sağlık bu yabancılaşmasının 1980 sonrası kademeli tüm Dünyada sosyal devlet ilkesinden vazgeçerek , zamanla eğitim ve sağlğı da bu bakış açısı ve anlayışa bağlı kaçnılmız dahil edilmiştir.Aslında akla ve ekonometrik uygulamalra aykırıdır.Tıpkı kapitalizmi gibi.Ama hegomonyanın kaçınılmaz gücünden bahsediyoruz."Hegomonya sorununun" tarihi ve insanı etlilemesi anlamda biraz ironik olacak ama aynı zamanda "ilahidir". Bu anlayış çevreye karşı daha agresif pazar kültürü politikalarını zorlayarak sürdürmektedir , yaşıyoruz. Bugün neoliberal politikalar ve rekabet düşkünlüğü hegomonik anlayışınıda gelinen noktada , daha ucuz ve kontrolsüz performans çıtaları kullanmaya zorlanan sistem , ve altında büyük psikolojik ve fizik olumsuzluklar ile yaşamaya çalışan insanları anlatmışsınız.Bizde ölümlerle birlikte aslında toplum olarak bu sorunlarla yüzleşiyoruz.Kaçınılmazdır. Türkiyeninde son iş kazaları Dünyadaki mevcut dominant hegomonik kazanç değerlerine karşı ucuz iş gücü politikası ve çalışma ortamında aslında asıl karşılığı maliyet olan "iş sağlığı güvenliği" uygulamalarının iç selleşme ve maliyet sorunları vardır.Bu sancı ve sorunla yüzleşiyoruz , yüzleşceğiz.Belki de daha çok insanımız bu travmları gündeliklierin bir şekilde az yada çok yaşayacak.Dramatik olanı kuşkusuz ölümleridir.Gördük yasa çıkarmakla bu işler olmuyor ! Sağlık alanında bu tüketme ve pazar kültürünün baskısı ile üniversitelerin bile boyun eğdikleri "PERFORMANS SİSTEMİ" sağlık çalışanlarının sağlığını ve sağlık sistemini şaka gibi ama ironik ve açık biçimde tehdit etmektedir. Türkiyenin kitlesel iş kazalarıyla yüzleşmesi , Dünyada iş kazalarında ilk üç sırayı hep koruması bizim yapısal ucuz iş gücü ile niteliksiz yaşam ortamını temsil etmektedir.Sürdürülmesi ancak ölen ölür kalan sağlar bizimdir mantığı ile olabilir. Bu mantığın sorunlarını gidermek için Türkiyede sağlığın , "iş sağlığı ve güvenliğinin" temel normlarını , "yeterli sürede yeterli ve nitelikli iş ile ele almak zorunluluğumuzu görmemiz gerekiyor. Türkiye sağlık alanında böyle bir ilişki performans sistemiyle akılara ziyan biçimde yok sayılmıştır.Maliyet ve şiddet artmıştır.Kazanan belki siyasal olarak doktoore ve bazı tektiklere ulaşmanın rasyenel gelir geçer memnuniyet ve başarısıdır.Sağlık alanında artan şiddetle ve sizi daha çok ilgilnediren sizin de zman zaman değindiğiniz yüzleşilen maliyet sorunlarıyla kesin bir U dönüşü yaşadığı anlaşılmıştır. Bundan önceki sağlıkta nitelik , eşgüdüm ve oryantasyon sorunları siyasal kültür ve çalışma ortamında bulunan hekimler tarafından yok sayılmıştır.Halen algıllandığnı sanmıyorum.Halen malesef kötü uygulamalara yükselen tepkiselliği aşamıyor. Nitelikli zamanda nitelikli iş uygulamasını sağlık sisteminde uygulamak ancak çok akıllı ve ergonomik sağlık sistemi düzenlemesiyle mümkündür.Bizim kendi alanımızdaki sorun burada başlıyor. Hegomonik dayatmalar kurgusunda bütünsel ve rasyonel düşünmeyi , ağır siyasal opurtinizmi ile kaybettiğimizden sürekli tosluyoruz.Oysa ihtiyaç Adan Z ye sağlık sistemi bütünsel yaklaşım ve bilginin etkin ve nitelikili paylaşılması sorunlarını ele almak ve karşılamak zorundadır ! Neden zorundadır.Yaşlanan nüfüs ve artan ,ilaçtan teknik malzemeye kadar dışa bağımlı olan sağlık ekonomimiz ve sürekli kronik cari açık veren ve dış krediye bağımlı borçlanma ekonomizden dolayı.Bu gerçek bizi rasyonel bir sağlık sistemini ele almaya itiyor.İş kazalarında da yüzleştiğimiz dramatik ölümlerle aynı sorunu ve sancıyı yaşıyoruz. Sonuç ; Siyasal hegomonya ve dominantlık yerine , örgütlü şüphecilik , açıklık , denetlenebilirlik , hesap veren bir kültürü , yani toplumun karşılıklı birbirinin denetlme mekanizmalarını daha çok kullanmamız gerektiği ortadadır. Sağlık konusunda bir ekonomist olarak çizdiğiniz geniş bakış açısı ve çerçeve önemlidir. Saygılarımı sunuyorum Dr.Mücahit Altuntaş İç hastalıkları uzmanı
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir