Sağlık Bakanlığı'nın televizyon ekranlarında boy gösteren doktorların beyanlarını bilimsel temele oturtmak için sertifika ve akreditasyon şartı getirmesi, hekimler arasında farklı görüşlere neden oldu. Hekimler, önümüzdeki günlerde faaliyete geçecek "Kalite ve Akreditasyon Enstitüsü"nün bilgi kirliliğinin önüne geçebileceğini söylerken, bazıları da sadece belirli isimlerin seçilip ekranda konuşturulmasının doğru olmayacağını söyledi.
‘Akreditasyon bilgi kirliliğinin önüne geçer’
Doç. Dr. Halil Coşkun:
Buna ihtiyaç var. Maalesef herkesin artık televizyona çıkıp her konuda konuşması doğru değil. Tıp kendi içerisinde çok özelleşti. Bir genel cerrahi uzmanı olmak, genel cerrahi hakkında her şeye doğru ve detaylı bir şekilde yorum yapabileceğiniz anlamına gelmiyor. Ben genel cerrahi uzmanıyım ama uzmanlığım obezite üzerine. Pankreas konusunda literatür takip etmeden onlarla ilgili televizyonlarda yorum yapmam doğru değil. Bu işlerde spesifik uğraşan hekim gruplarımız var. Akreditasyon bilgi kirliliğinin önüne geçer. Ama sadece belirli isimleri seçip konuşturmak da doğru olmayabilir. Türkiye’de televizyon programları çok arttı. Elbette aynı ameliyattan 10 tane de yapan çıkıp konuşabilir, 100 ameliyat yapan da konuşabilir. Tabii ki ikisinin değeri birbirinden farklı.
Ortopedist Prof. Dr. Tahir Öğüt:
‘Ekranda konuşulanlar bilimsel olmalı’
Bizim mesleğimizde liyakat çok önemlidir. Tabii ki ekranda konuşulan şeylerin bilimsel olması çok önemlidir. Bu işin bir denetiminin olması lazım, ben bunu onaylıyorum. Hiçbir şeyimi emanet etmeyeceğim insanlar çok önemli programlara çıkıp buradan çok inanılmaz bir hasta potansiyeline sahip olabiliyorlar. Televizyona çıkan uzmanlar için unvan önemli değil liyakat önemli. Bir denetim olması lazım ancak bu denetimin bir ÖSYM sınavına dönmemesi lazım.
Psikolog Nur Yaycıoğlu:
‘Sertifikayı olumlu buluyorum’
Bu insanların bazıları para vererek, bazıları da para karşılığında ekranlara çıkıyor. Biri çıkıyor, “Ben doktorum” diyor ama ne doktoru olduğu belli değil. Seyirciler onu tıp doktoru zannediyor. Sonra “Ben tıp doktoru değil, ot doktoruyum” diyor. Sağlık Bakanlığı’nın bu insanları tek tek değerlendirip kişisel sertifikalar vermesini olumlu buluyorum. Ancak bu iş, sertifikadan önce toplum olarak hangi konuyu biliyorsak, o konuda konuşmayı öğrenmekle düzelir.
‘TV’de konuşmak hastayla konuşmak gibi’
Çocuk Sağ. ve Hast. Uzm. Merve Başkan:
Ben bunu saçma buluyorum biz zaten gerekli sertifikayı mezun olurken alıyoruz. Verilecek sertifika neyin sertifikası, kim değerlendirecek, hangi kıstasa göre verecek. Bir kere sertifika denen şey diplomadır, bu bir ürün değil ki sertifikası olsun. Biz zaten diplomayı alarak işe başlıyoruz. Hastaya konuşmak veya basın açıklaması yapmak arasında bir fark yok. Hastaya farklı konuşup da ekrana çıkınca farklı konuşmuyorsun ki sonuçta. Doğrular her yerde aynıdır. Ama tabii ki alternatif tıpla ilgili konularda daha dikkatli olunması gerekir ancak pozitif tıpta böyle bir sertifika bana doğru gelmedi. Bu sertifikaları kim verecek, yetkisi ne olacak, bunlara da bakmak lazım. Bana yanlış geliyor ayrıca demokrasiye de aykırı.
İşyeri Hekimi Ahmet Tellioğlu:
‘Hekim kendi sınırını bilir’
Hacamatı koruyan kollayan bir bakanlığın doktorların neyi nasıl konuşması ile ilgili bir sertifikasyon programı başlatmasını son derece gereksiz buluyorum. Zaten temel tıp eğitimi almış bir hekim bilmediği konularda konuşup hastalarına zarar verdiği takdirde hem mesleki kurallar hem yasalar devreye girer. Doktorların hangi programa nasıl çıkacağını bakanlık iznine bağlamak, yersiz ve popülistçe bir yaklaşım. Bir hekim tıbbi konularda konuşabilir, kendi sınırını bilir, onun sınırını bakanlığın tayin etmesi düşünülemez.
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç:
‘Sivil sağlık örgütleri de yer almalı’
Bizim de hep savunduğumuz bilimin, bilimselliğin egemen olduğu bir dil ve bilgilendirme. Bunun da yolu üniversiteler veya tıp uzmanlık dernekleridir. Ekranlarda tamamlayıcı ve alternatif tıp dediğimiz yöntemlerle; diyet, estetik ve benzeri konularda verilen bilgilendirmelerin büyük bir kısmı bilimsel değil. Ancak bu Sağlık Bakanlığı’nın öne çıkaracağı bir sertifikasyon programıyla değil, bilimsel kuruluşlardan çıkan görüşler doğrultusunda yapılmalı.