Medimagazin logo

Tıp Fakültesi Dekanından Başbakan’a açık mektup

Tıp Fakültesi Dekanından Başbakan’a açık mektup
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Tıp Fakülteleri ve Üniversite Hastanelerinde “Tükenmişlik” sorunu:
Başbakan’a açık mektup

 

Prof.Dr.Şükrü Hatun
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dekanı

Tıp fakülteleri ve üniversite hastaneleri,  ancak bir bütün olduklarında işlevlerini yerine getirebilen, ülkemiz sağlık sistemi ile entegre olarak en zor vakaların tanı ve tedavisini yapmanın yanı sıra, on binlerce tıp öğrencisi, araştırma görevlisi, hemşirelik, diyetisyenlik  ve diğer yardımcı sağlık mensubu öğrencilerinin eğitim gördüğü akademik nitelikli kamu kurumlarıdır. Ayrıca ülkemiz kaynaklı “citable” yayınların % 40,9’u ve sitasyonların % 38,9’u  bu kurumların çatısı altında üretilmektedir. Bu özellikleri ile tıp fakülteleri ve üniversite hastanelerinin ne dünyada ne de ülkemizde bir alternatifi yoktur. Tıp fakülteleri ve üniversite hastaneleri açıldıkları her il ve bölgenin toplumsal gelişmesine önemli katkılarda bulunmanın yanı sıra mensubu oldukları üniversitelerin de itibarını yükseltmektedir. Ayrıca günümüzde özel sağlık kurumlarında çalışan öğretim üyesi ve hekimlerin büyük çoğunluğu tıp fakültelerinden transfer edilmişlerdir. Bir başka söyleyişle Tıp fakülteleri, insan gücü ve bilimsel yenilenme bakımından ülke sağlık sisteminin kalbi olarak işlev görmektedir.


Bu nedenlerle ülkemizin  geleceğe dönük hedeflerinin gerçekleşmesinde, bilim ve sağlıkla ilgili rakamsal öngörülerin tutturulmasına tıp fakülteleri ve üniversite hastanelerinin kritik önemde rolleri vardır. Dolayısıyla tıp fakültelerini ve üniversite hastanelerini desteklemek, gerekirse kamu fonlarından sübvanse etmek ülke yararına olduğu gibi bir yurtseverlik ölçütü olarak kabul edilmelidir.

Ülkemizde bütçeden sağlık hizmetlerine ayrılan pay 2002’den bu yana 5,5 kat artarak 75 milyar lira civarına ulaşmıştır. Ülke sağlık düzeyinin iyileşmesinde önemli bir etkisi olan bu artışa karşın, üniversite hastanelerinin hemen hepsi tamamen ürettikleri hizmetin karşılığını alamamaktan kaynaklanan borç yükü altında “ezilmiş” durumdadır. Yaptıkları her hizmet karşılığı SGK ücretine ek olarak hastalardan % 200 katkı alan özel hastanelerin hiç biri zarar etmezken, üniversite hastanelerinin hepsinin zarar ediyor olmasını kamu otoritelerinin çok önemli  bir konu olarak ele izah etmesi gerekmektedir. Bu konulara uzun zamandır emek veren ve başkanlığını İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Yunus Söylet’in yaptığı Üniversite Hastaneleri Birliği (ÜHBD) verilerine göre (http://tip.kocaeli.edu.tr/docs/BilgiNotu_2014_ek2-3.pdf) üniversite hastaneleri,  vakaların kompleks olmasına bağlı olarak diğer hastanelere göre % 30 daha pahalıya hizmet ürettiği, 7 yıldır güncellenmeyen SUT fiyatları nedeniyle % 33,9 düşük hizmet fiyatı ile çalıştığı ve sadece üniversite hastanelerinde yapıldığı için faturalandırılamayan hizmetler nedeniyle % 25 gelir kaybı gibi nedenlerle kronik ve önlenemeyen bir negatif bilanço sorunu yaşamaktadır. Bu verileri dikkate alırsak, negatif bilanço sorunun üniversitelerin arazilerini vb. mallarını satarak hastane borçlarını kapatması ile çözülmesi de mümkün görünmemektedir.


Üniversite hastanelerini bir çok şirket karşısında “aciz” duruma düşüren ve hastane içi motivasyonu dibe vurduran bu kronik borç sorunu yanında tıp fakültelerinin diğer bir önemli sorunu asistan sayılarındaki azalmadır. Ülkemizde son yıllarda hızla artan Sağlık Bakanlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi sayısı ve yeni açılan tıp fakülteleri nedeniyle asistan kadroları yetersiz kalmış ve bir çok tıp fakültesinin asistan sayıları % 50 oranında azalmıştır. Asistan sayılarındaki azalmayı kompanse edecek ara insan gücü  desteği de sağlanamayınca üniversite hastanelerinde rutin işleri 10 yıllık profesörlerin yapmak zorunda kaldığı bir süreç başlamıştır. Üniversite hastanelerinde eğitim, kaliteli sağlık hizmeti ve araştırma dengesi ancak yeteri kadar asistan ile sürdürülebilir. Bir çok tıp fakültesi için öğretim üyesi bulmak, asistan bulmaktan daha kolay hale gelmiştir ama asistanların işlerini öğretim üyelerinin yapması doğru olmadığı gibi mümkün de değildir. Asistan sayılarındaki azalma bazı kliniklerde işlerin durması ya da yetersiz standart ile yapılmasına neden olmaktadır. Üniversite hastanelerinin bir çok hasta için en son ve en güvenilir basamak olduğu ve  her gün çok sayıda kompleks hastanın bu kurumlara sevk edildiği düşünülürse hepimizi üzecek komplikasyonların kapıda olduğunu tahmin etmek zor değildir.

Yeni eğitim dönemine girerken Tıp fakültelerini zora sokan bir diğer sorun da artan öğrenci sayıları ve yatay geçişler nedeniyle oluşan adaletsizliklerdir. Bir çok fakültenin öğrenci kontenjanları, amfilerin ve diğer eğitim mekanlarının kapasitelerine aldırmadan masa başında arttırılmakta  ve ne pahasına olursa olsun ülkemizin hekim sayısı arttırılmaya çalışılmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse bizim fakültenin amfileri 200 kişilik olmasına karşın yeni öğrenciler, yatay geçişler (bu yıl ders başarısı, merkezi yerleştirme puanı, Türkiye Burslusu ve Suriye-Mısır kontenjanı gibi yollarla 60 öğrenci ek olarak alınmıştır) ve kalan öğrencilerle 1.sınıf mevcudu 335 olmuştur. Bu öğrencileri nasıl okutacağımızı kara kara düşünürken aklımızın ucundan “öğrenciler nasıl olsa devam etmez” düşüncesini geçirmek ise hepimizi derinden üzmektedir. Bu fiziki sorun yanında bizi asıl düşündüren kalabalık öğrenci grupları ile nasıl pratik eğitim yapılacağıdır. Bilindiği gibi Tıp eğitimi bir öğrenme ve hekim kimliği oluşum sürecidir. Hekim kimliğinin oluşması ise etkinlik ve katılımın bir ürünü olmanın yanı sıra, anlamlı etkileşimlerin sayısı ve yoğunluğu ile ilişkilidir. Kalabalık öğrenci grupları ile hasta başı eğitimi etkin bir şekilde yapmak mümkün olmayacaktır ve ülkemiz gelecekte yüzeysel gözlemlerle çok ilaç yazan hekimlerin egemenliğine girecektir.


Özetleyecek olursak yeni eğitim dönemine girerken tıp fakülteleri ve üniversite hastaneleri, öğrenci kontenjanlarında ve öğrenci hareketlerinde kontrolsüz artış, Üniversite hastanelerinin sağlık sistemi içinde yeterli değeri bulmaması ve SUT fiyatlarının yetersizliği, hizmete ağırlık verilmesinden kaynaklanan misyon çatışması, performans sisteminin yozlaştırıcı etkisinden kaynaklanan sorunlar ve emekle orantılı olmayan maaş sistemi ve asistan sayılarında azalma gibi nedenlerle  bir “tükenmişlik” sorunu ile karşı karşıyadır. Bütün bu sorunlara rağmen gerçekleri kırıp dökmeden söylemeye çalışan ve hekimliğin özünden gelen insana hizmet motivasyonu ile her gün özveri ile çalışan öğretim üyeleri, asistanlar ve hastane çalışanları olarak yeni hükümetten tıp fakültelerinin durumunu acilen ele almasını bekliyoruz ve tekrar söyleyecek olursak bunun bir yurtseverlik görevi olduğunu düşünüyoruz.

tıp
fakültesi
dekanından
başbakan’a
açık
mektup
Yorum (29)
uzman
"Asistan sayılarındaki azalmayı kompanse edecek ara insan gücü desteği de sağlanamayınca üniversite hastanelerinde rutin işleri 10 yıllık profesörlerin yapmak zorunda kaldığı bir süreç başlamıştır.." hocam bundan kaybediyoruz işte. Asistanın yaptığı tıb ile alakası olmayan işler için zamanında hiç parmağınızı kıpırdattınızmı ? Yoksa nasıl olsa birisi yapıyor işler yürüyor mu dediniz.
0
Cevapla
Prof. dr. K Dogru
Sayın Dekanım tebrik ederim, güzel ve özet bir yazı olmuş, elinize sağlık. Üniversite hastanelerinin hekim dışı personel sorunundan da bahsetmek gerekir. Çığ gibi büyüyen 4-B Maaş yükü ve özel bütçe maaşlı personel kadrosu verilmemesi durumun vahametini daha da artırmaktadır.
0
Cevapla
Hoca
Sayın hocam uzun uzun yazmış ama cevabı belli.Afiliye ol kurtul!Bütün bunlar koordineli ve bilinçli olarak yapılıyor.Herkes birbirinden haberli.Neden tüm Türkiye'deki EAH'leri bolluk içinde yüzerken tüm Üniversiteler yerlerde sürünüyor?Afiliye ol kurtul!Birtek üniversiteler kaldı.Kendimizi para karşılığı satarsak gelecek nesiller bizi pek hayırla yad etmeyecekler.Saygılar.
0
Cevapla
Gül Ergör
Yıllarını iyi hekimlik, hasta hakları, sağlık çalışanı sorunları, örgütlenmesi üzerine kafa yorarak ve emek harcayarak geçiren meslektaşımızın, yöneticilik deneyimi ile de üniversitenin sorunlarına ve toplum sağlığına duyarlı, bütüncül ve gerçekçi mektubu için teşekkür ederim, çok kişinin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktadır.
0
Cevapla
hasan ekim
Malesef ülkemizde tıp fakülteleri zor durumda. Ama devletimiz yeni açılan tıp fakültelerinin binalarını bitirse sorun olmayacak. Örnek verirsek Bozok tıp bir genel müdürlük binasında hizmet veriyor, açık kalp ameliyatları da dahil her türlü ameliyat yapılıyor. Eğer hastane binası bitse sağlık meslek yüksek okulunun yeni yapılan binasının bir kısmı temel bilimler olarak açılsa Hacettepenin üzerinden yük kalkar, hemde daha fazla öğrenci Bozok tıpta eğitim görür. Eski üniversite hastanelerine sorun olan öğrenci yükü de kalkar.Öğretim üyeleri olarak biz belki zarar ederiz, temel bilimlerde açıldğından döner azalır, ama olsun. Uygun mekanlarda hizmet etmek ülkemizdeki ve yöremizdeki gençlere yüksek lisans, doktora yaptırmak toplum nazarında bize itibar kazandırır, tabiatıyla da ülkemizde kazanır.Haliyle öğretim üyeleri de en az bir hakim kadar maaş veya emekli maaşı alırsa iyi olur.Binaların ve ekipmanların yetrli hale getirilmesiyle yeni fakültelerde görevli öğretim üyeleri doçent olunca büyük illere kaçmaz, bulunduğu şehirde hizmete devam eder. Yoksa bugünkü gibi olursa dooçent olan veya profesörlükte 2-4 yılı dolduran kaçar gider.
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir