Medimagazin logo

Türkiye kanser tedavisinde nerede?

Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof.Dr.Ahmet Özet, Türkiye’de tıbbi onkoloji yan dal uzmanlığı, yeni tedaviler ve kanser tedavisinde karşılaşılan problemleri Medimagazin’e anlattı.
Türkiye kanser tedavisinde nerede?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Türk Tıbbi Onkoloji Derneği tarafından, ‘Hayat için Bilimin İzinde’’ sloganıyla, 3-4 Eylül tarihlerinde, Ankara’da gerçekleştirilen  ‘’Genitoüriner Kanserler Kursu’’  yoğun ilgi gördü. Prostat, böbrek, testis, mesane kanserleri ve diğer ürotelyal karsinomların anlatıldığı kursta güncel konular ele alındı.

 Prof.Dr.Ahmet Özet, Türkiye’de tıbbi onkoloji yan dal uzmanlığı, yeni tedaviler ve kanser tedavisinde karşılaşılan problemleri Medimagazin’e anlattı.

Tıbbi Onkoloji Derneği üyelerinden bahseder misiniz?

Tıbbi Onkoloji Derneği 600’e yakın üyesi olan bir dernek.  Üyelerimizin yaklaşık 100 kadarı fellow dediğimiz yan dal uzmanlık eğitimini almakta 500’e yakını da uzman onkolog.  Uzman onkologların da  yaklaşık 300-350 kadarı akademik kariyer ve titre sahip.  Bunların büyük bir kısmı doçent ve profesör düzeyinde olan kişiler.

Yan dal sınavlarından sonra mecburi hizmet zorunluluğu olması onkolojide yan dal uzmanlığına olan talebi etkiliyor mu?  Genel anlamda yan dalda açılan kadrolarda bir sıkıntınız var mı?

Onkoloji dahiliye uzmanlığından sonra yapılan bir yan dal ve şuan çok tercih edilen bir alan bunun nedeni ise kronik hastalıklarda kanser görülmesi. Kanser tedavisi ile ilgili pek çok gelişmenin olması da onkolojinin yan dal olarak seçilmesine neden oluyor. Geçmiş yıllarda geride kalmıştı ancak son 4-5 yılda öne çıktı.

Bizim dernek olarak 2023 projeksiyonumuz 900-1000 civarında medikal onkoloğun yetişmiş olması. Bu kişileri hızlı bir şekilde eğittiğinizde yeterli eğitimi vermeden yetiştirmiş olursunuz. Yıllık 35-40 medikal onkoloğun yetişmiş olması Türkiye standartları için yeterli görünüyor.

Kadrolarda değil ancak mecburi hizmette sıkıntı var. Doktorlar tıp fakültesi sonrası mecburi hizmete gidiyor.  Sonra dahiliye uzmanı olup mecburi hizmete gidiyor.  Üçüncü olarak da yan dal uzmanlığı yapıp tekrar mecburi hizmete gidiyor bu arada askerlik görevi var. Bu oldukça sıkıntılı bir süreç.

Bu akademik ortamda kalacakları oldukça etkiliyor.  Çünkü akademik ortamda kalacak kişinin bu eğitimleri arka arkaya yapıp ülke gerçeklerine uygun araştırma yapması lazım.  Eğitim ortamından uzaklaştığınızda ise kafanız dağılıyor ve hekimlerin birçoğu uzaklaşarak özel hastanelere dönüyor.

Tıbbi onkologlar daha çok özel hastaneleri mi tercih ediyor?

Tıbbi onkologlar Türkiye’deki genel dağılımda olduğu gibi yüzde 35 civarında özel sektörde, özelikle İstanbul Ankara, İzmir ve Bursa illerindeler.

Tıbbi onkoloji branşları dışında diğer branşlarla ilişkiniz nasıl.  Sıkıntı yaşıyor musunuz?

Onkoloji hastalığı multidisipliner ekip ile tedavi edilen bir hastalık grubu.  Onkoloji tedavisinin tek bir merkezde, bir medikal onkoloğun veya bir radyoterapistin ya da bir cerrahın bulunduğu merkezde yapılması uygun değil.  Bu nedenle tedavinin tüm ekibin birlikte olduğu merkezlerde yapılması gerekiyor. Genelde hem üniversite hem devlet hem de özel hastanelerde tümör konseyleri var ve bu tümör konseylerinde hastalar tartışılıp gerekli tedavi planlanıyor.

Bu ekibin birbiri ile uyumlu çalışması gerekiyor.  Özellikle tümör konseyinde değerlendirilip alınan kararlar doğrultusunda ilgili branşın kendisi ile ilgili tedaviyi yapması gerekiyor.  Burada önemli olan tedavi sürecinde ilgili branşın gerektiği zaman gerektiği yerde tedaviyi uygulaması ve tedavi sırasının iyi belirlenmesi.

Tıbbi tedavilerin dışında alternatif tıbba yönelen hastalar olduğunu biliyoruz.  Hastaların alternatif tıbba yönelmesinin nedeni sizce ne olabilir?

Ülkemizde yapılan çalışmalar bu tip tedavi seçeneğine yönelen hastaların sayısının fazla olduğunu gösteriyor.  Bunun nedeni de ticari kaygıları olan kişilerin bunu bir sektör haline getirmesi.  Daha önce bizim yaptığımız çalışmalarda hastalar tedavi olurken tedavinin bir yerinde alternatif tıbba yöneliyordu ve oran yüzde 65-70’lerdeydi.

Özellikle uydudan yayın yapan televizyon kanallarında bu tip yayınlara çok rastlıyorsunuz. Bir de toplumda bazı kişiler otlarla tedavi için hastaları yönlendirebiliyor. Ülkemizde hekimler içinde de buna yönelen belli bir grup var.  Burada önemli olan alternatif tedavilerinin ne olduğunu doğru ortaya koymak.

Türkiye de Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı kuruluyor ve Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü diye bir enstitü ortaya çıktı.  Bu enstitünün yapısı tam olarak ortaya çıkmamakla birlikte, alternatif tedavinin ne olduğu hastalara getirdikleri ve götürdükleri nedir gibi konuların bilimsel açıklamasının yapılması planlanıyor.  Devletin bu tip tedavileri vatandaşa net olarak anlatması açıklaması gerekiyor.

Bizim yönümüzden baktığımızda alternatif tedavilere yönlendirilmiş hastalarda ne yazık ki yanlış uygulamalar olduğunu görüyoruz.  Hastalar bu alternatif tedavileri olmaması gereken zamanda ve durumlarda alıyor.  Hasta uygun tıbbi tedavi ile kurtulabilir tedavi yaklaşımı şansı varken, yanlış alternatif tedavilerle bu şansı kaybediyor.

Biliyoruz ki kanserde erken tanı ve erken tedavi önemli. Bunu uygun zamanda uygun zeminde yaptığınız zaman başarılı sonuç almanız mümkün.  Altın dönem dediğimiz tedavi zamanını etkinliği kanıtlanmamış tedaviler nedeni ile kaçırdığınızda hekimin de eli kolu bağlanıyor size uygulanması gereken tedaviyi uygulayamıyor.

Bu açıdan hastalarımızın etkinliği kanıtlanmamış tedavilerden uzak durmalarını öneriyoruz.  Ama bazı ek tedaviler var ki bunlar bağışıklığın güçlenmesi sağlıyor.  Bu tedavileri hekimlerine danışarak kullanabilirler. 

Bazı alternatif tedaviler, hastanın gerçek tedavisinin metabolizmasını bozarak, etkisini azaltıp artırabiliyor.  Bunun yanında karaciğer ve böbrek yetmezliklerine neden oluyor.  Örneğin ısırgan otu hastalarımız tarafından çok yoğun kullanılıyor. Bunu kullanan karaciğer toksitisesi ve  renal toksite belirgin ortaya çıkıyor ve bu toksiteler nedeni ile hastalara gerçek tedavilerini veremiyoruz.

Bunlar  ilaç değil, dozu ve toksitesi belli değil. Etkinliği belli olmayan bu tedavilerde toksite olduğu zaman nasıl mücadele edeceğiz onu bilmiyoruz. Hastalarımızdan mümkünse bizim tedavimizle birlikte almamalarını istiyoruz. Ama alacaksa artık sorumluluklar kendilerine ait oluyor.

Devletin bu konuda mücadelesini yetersiz mi görüyorsunuz?

Devlet mücadele etmeye çalışıyor. Bir enstitüde kurulmuş durumda bu enstitünün bu alandaki gerçek çalışmaları ortaya çıktığında bu sorulara cevap net olacak.

Sağlık Bakanlığı ve RTÜK’ün bu alanda etkin görev alması gerekir çünkü basın yayın organları  bu konuda hastaları yanlış bilgilendiren pek çok yayın yapabiliyor.  Bu yayınların kontrol edilmesi gerekir.  Hastalara zarar verebilecek etkin olmayan tedavilerin ticari kaygılarla hatalara sunulması yanlış.

SUT ile ilgili tıbbi onkologların sıkıntıları var mı?  SGK’nın konuya yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Türkiye’de ilaç regülasyonları, endikasyon değerlendirmesi yapılıp takiben ruhsat verilen ilaçlar. Bu ilaçlar SGK gönderilip değerlendirmeye giriyor.  Türkiye’de bu konuda çok da geride değiliz.  Bu konuda, hangi ilaca hangi ülkede ne kadar erişim sağlanabiliyor diye ESMO(European Society for Medical Oncology – Avrupa Tıbbi Onkoloji Derneği)’nun yaptığı bir çalışma var.  Bu çalışmada tüm Avrupa’ daki onkologların ne durumda olduğu, hangi ilaca ne derece ulaşabildiğini gösterir bir liste yayınlandı. O listeye baktığımızda bir sıralama yok ama ülkemizin Avrupa’daki pek çok ülkeden daha iyi durumda olduğu ve hemen hemen en iyilerinden biri olduğu görülüyor.

Son dönemde çıkan immünoterapi denen ilaçların Türkiye bütçesine getirdiği maliyet orijinal fiyatları ile hesaplandığında Türkiye’nin onkoloji ilaçlarına ödediği miktarın üç katına denk geliyor.  Bu nedenle bu kadar maliyetli bir tedavi için iyi düşünülmesi gerekiyor. Özellikle bizim gibi sınırlı geliri olan ülkelerde her endikasyonu ve geri ödemesi olan ilacı geri ödeme kapsamına almaktan öte bunların AB ve İngiltere NHS(Ulusal Sağlık Hizmeti)’de olduğu gibi ilacın hastalara olan faydasına göre değerlendiren kurumlar olmalı.  Ülkemiz için de NHS benzeri bir kurumun kurulmasına ihtiyaç var.

İmmünoterapi abartılıyor mu?

İlaç yeni ortaya çıktığı zaman özellikle global firmalarda, yeni bir molekül  ve yeni bir hedef olarak abartılı şekilde sunulabiliyor.

Örneğin Chicago’ya gittiğimizde bu tarz bir ilacın her yerde reklamını görüyorduk.  Ama yapılan son çalışmalarda bu ilacın birinci basamak akciğer tedavisinde kemoterapiden üstün olmadığı gösterildi.

Bu nedenle ilacı  sosyal, mali ve bilimsel yönden değerlendirecek NHS benzeri bir kurumun olması gerekiyor.  Bu kurum gerçekten akademik ve bağımsız bir karar vermeli.

Genel olarak kanser tedavisinde son 10 yılda bir hastanın ortalama yaşam süresinde bir değişiklik oldu mu?

Amerika istatistiklerine baktığımızda, 1970 yıllarda tüm kanser hastalarının 5 yıl yaşama oranı yüzde 50’ydi. Bu oran 2010’lu yıllara gelindiğinde yüzde 65’lere kadar çıkmış durumda.  Buradaki gelişmenin nedeni kanserin erken tanısı ve uygulanan tedavilerdeki gelişmeler.

Örneğin meme kanserinde beş yıllık yaşama oranı yüzde 85’lere gelmiş durumda. Çocukluk çağı lösemilerinde bu oran yüzde 80’lerde, erişkin çağında yüzde 50’ler, testis kanserinde ise yüzde 90’larda.  Lenfoma kanserlerinde de bu oran yine yükselmiş durumda.

Ülke olarak kanser tedavisinden önce kanserden korunmamız ve kanser tarama programlarına önem vermemiz gerekiyor.  Kanser tedavisi çok yüksek maliyetli bir tedavi ve özellikle metastatik süreçte hastalığı ortadan kaldırmak pek mümkün olmuyor.  Sadece yaşam süresini uzatabiliyoruz.

Bu nedenle kanser oluşumunun engellenmesi gerekli.  Ailesel kanser öyküsü olanların daha sık tarama yaptırması gerekiyor.  Bunun yanı sıra kanser etkeni olabilecek sigara gibi zararlı maddelerle mücadele edilmeli. Ülkemizde sigara hala çok büyük bir sorun ve genç nüfusta sigara içme oranı artıyor.  Özellikle gençleri nargile bahçelerinde görüyoruz hem kendilerine hem etrafa zarar veriyorlar.  Gençlere kitap ve bilgisayar sunmamız ve bu alanda ticaret edenlerin başka alanlara yönlendirilmemiz gerekiyor.

onkoloji
turk tibbi onkoloji dernegi
prof.dr.ahmet ozet
onkoloji yan dal uzmanligi
kanser tedavisi
immünoterapi
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir