Medimagazin logo

Endobridge dünyanın hormon köprüsünü bu yıl da Türkiye’de kurdu

EndoBridge yıllık toplantılarının yedincisi, dünyanın hormon hastalıkları alanında en önde gelen iki kuruluşu Amerikan Endokrin Derneği ve Avrupa Endokrinoloji Derneği işbirliği ile, Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği’nin katkısıyla 24-27 Ekim 2019 tarihlerinde Antalya’da gerçekleşti    
Endobridge dünyanın hormon köprüsünü  bu yıl da Türkiye’de kurdu
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısına EndoBridge® Kurucusu ve Başkanı Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, Amerikan Endokrin Derneği gelecek dönem başkanı Prof. Gary Hammer, Avrupa Endokrinoloji Derneği önceki Başkanı Prof. Dr. AJ Van Der Lely ve Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. Füsun Saygılı katıldı. 
 
EndoBridge Kurucusu ve Başkanı Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, projenin endokrinoloji alanında dünyada birçok ilke imza atarak global ölçekte bir marka haline geldiğini söyledi.  Prof. Yıdız, EndoBridge yıllık toplantılarının, Amerika ve Avrupa derneklerinin birlikte organize ettiği ilk ve tek toplantı olduğunu, bu önemli uluslararası projenin 2019 yılı toplantısını başarılı bir şekilde ve yine Antalya evsahipliğinde düzenlemekten dolayı EndoBridge Uluslararası Yürütme Kurulu olarak memnuniyet duyduklarını ifade etti. 
 
DÜNYANIN EN ÖNDE GELEN İSİMLERİ EndoBridge 2019 ‘DA BİRARAYA GELDİ
 
Kırk bir ülkeden 680 katılımcı ile bugüne kadarki en yüksek toplam ve yabancı delege sayısına ulaşan EndoBridge 2019 endokrinoloji alanında dünyanın en önde gelen isimlerini buluşturdu. Bilimsel programda 24 konferans ve 16 vaka tartışması oturumu ile birlikte 100’ün üzerinde sözlü ve poster vaka sunumuna yer verildi. Her yıl olduğu gibi Avrupa Akreditasyon Konseyi tarafından kredilendirilen toplantı Türkçe, Rusça ve Arapça eşzamanlı çeviri ile İngilizce sunum dilinde yapıldı. Programda diyabet, obezite, lipid bozuklukları, tiroid, kemik ve osteoporoz, hipofiz, böbreküstü bezi, nöroendokrin tümörler, kadın ve erkek üreme endokrinolojisi dahil olmak üzere endokrinolojinin tüm problemlerine güncel yaklaşım kapsamlı bir şekilde ele alındı.

BİR TOPLUM SAĞLIĞI PROBLEMİ OLARAK PREDİYABET VE DİYABET

EndoBridge Kurucu Başkanı Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız yaptığı konuşmada şunları kaydetti: 
 
"EndoBridge 2019 yıllık toplantısında tartışılan önemli konular arasında prediyabet ve diyabet yer aldı. Dünyada 425 milyon diyabetli bireyin yaşıyor ve bu rakamın 2040 yılında 642 milyona yükselmesi bekleniyor. Ülkemizde de her 7 kişiden birinde diyabet her 3 kişiden birinde prediyabet görülüyor. 
 
Diyabet kalp damar hastalığı riskini 3 kat, böbrek yetmezliği riskini 10 kat artırıyor. Her 3 diyabetliden birinde görme kaybı gelişiyor. Diyabete bağlı olarak dünyada her 30 saniyede bir uzuv kaybı, her 8 sekiz saniyede bir ölüm gerçekleşiyor. Buna karşılık diyabetli bireylerin yarısı tanılarının farkında değil. Oysa; diyabet hastalığının hem kendisini hem de neden olduğu diğer sağlık problemlerini erken tanı ve uygun tedaviyle önleyebilmek mümkün. Bu nedenle kan şekeri düzeylerinin normalin üzerinde olduğu ancak, henüz diyabet sınırına ulaşmadığı prediyabet durumunun ve diyabet açısından risk altındaki grupların belirlenmesi son derece önemlidir.

Prediyabet ve diyabet açısından değerlendirilmesi gereken riskli gruplar:

Fazla kilolu ya da obez olma beraberinde;
- Anne, baba ya da kardeşlerde diyabet 
- Kalp damar hastalığı öyküsü
- Hipertansiyon
- Lipid bozuklukları 
- Polikistik over sendromu (PKOS)
- Hareketsizlik
- Gestasyonel diyabet (Gebelik şekeri) 
Bunun dışında herkese 45 yaşından itibaren şeker taraması yapılması ve normal çıkması durumunda en az 3 yılda bir tekrarlanması gerekiyor."
 
TÜRKİYE’DE KADINLARDA DİYABET RİSKİ YÜKSEK 
 
Türkiye’de erkeklere göre kadınlarda, diyabet yüzde 8, prediyabet yüzde 26 daha fazla görülüyor. Türkiye’den yayınladığımız ve dünyada en çok referans gösterilen verilerimize göre ülkemizde her 7 kadından birinde PKOS bulunuyor ve PKOS diyabet riskini 4 kat artırıyor. Bu yıl yayınladığımız ulusal verilerimiz Türkiye’de gestasyonel diyabet yani gebelik şekerinin Türkiye’de her 7 hamilelikten birini, 35 yaş üzerinde her 3 hamilelikten birini etkilediğini gösteriyor. Bu rakamlar dünyaya göre oldukça yüksek. Aynı çalışmanın sonuçlarına göre anne yaşı yanında annenin gebelik öncesi vücut ağırlığı, daha önceki gebeliklerinde şeker yüksekliği ve aile bireylerinde şeker hastalığı öyküsü önemli risk faktörleri. Gebelikte şeker hastalığı gebelik esnasında ve sonrasında hem anne hem de bebek için çok önemli sağlık riskleri taşıyor. Gestasyonel diyabetli annelerin yarısında doğumdan sonra 5-10 yıl içinde tip 2 diyabet gelişiyor.
 
Tip 2 diyabet gelişimini sağlıklı yaşam tarzı ile önemli oranda engellemek mümkün. Dünyada erken ölümlerin yüzde 70’inden fazlasında ergenlik çağından itibaren kazanılan yaşam alışkanlıklarının etkili ve haftada 150 dakikalık egzersiz beraberinde sağlıklı beslenme diyabet riskini yarıdan fazla azaltıyor. 

POLİKİSTİK OVER SENDROMUNDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

Yumurtalık kistleri ağrıya yol açar: PKOS’ta yumurtalık kistleri çok sayıda ancak 2-9 mm çaplıdır ve ağrıya yol açmaz. 
PKOS’lu kadınlarda kanda testosteron düzeyleri erkeklerdeki gibidir. PKOS’ta erkeklikhormonu düzeyleri hafif yüksek bulunabilir ancak hiçbir zaman erkeklerdeki kadar yüksek değildir.
PKOS kısır (infertil) olduğunuz anlamına gelir: PKOS’da yumurtlama fonksiyonu bozukluğu olmakla birlikte kendiliğinden ya da uygun tedavi ile çocuk sahibi olunabilir.
PKOS’da yalnızca gebe kalmak için tedavi gereklidir: PKOS başta diyabet olmak üzere uzun dönem sağlık risklerine de sahiptir ve yaşam boyu bu yönden düzenli kontrol gerektirir. " 

BİLATERAL ADRENOKORTİKAL KİTLELERİN YÖNETİMİ
 
Amerikan Endokrin Derneği Seçilmiş Başkanı Prof. Dr. Gary Hammer bilateral adrenokortikal kitlelerin yönetimi ile ilgili şunları kaydetti: 
 
"Bilateral adrenokortikal kitleler nispeten nadir görülür ve sistemik veya adrenal-spesifik hastalıkların geniş bir yelpazesini temsil edebilir. Bu kitlelerin bazıları benign iken, diğerleri letal olabilir. Yönetim açısından sistemik belirti/semptomlara ve bilateral genişlemenin bir adrenal primer hiperfonksiyonel rahatsızlığa veya tam tersine adrenal yetmezlikle kendini gösteren ekstra-adrenal infiltrasyon hastalığına dönüşebilme olasılığına çok dikkat edilmesi gerekir. Onkolojik malignite riski her zaman değerlendirilmelidir.  Prezentasyon ve hastanın seyri ile ilgili görülen büyük değişkenliğin yanı sıra bilateral genişleme olarak ortaya çıkan primer malignitelerin nadir görülmesi göz önüne alındığında, bu vakaların en iyi endokrinolog tarafından değerlendirilip bakımlarının yapılacağına ve belirli durumlarda uzmanlaşmış merkezlere sevk edilmesi gerektiğine inanıyoruz.
 
Bilateral adrenal genişleme tümörlerin ilk ayırıcı tanısı çok geniş kapsamlıdır ve öykü, demografi ve eşlik eden tıbbi rahatsızlıklara göre kısmen farklılık göstermektedir. Adrenal kitlelere yönelik eksiksiz değerlendirmenin bu oturumun kapsamı dışında kalmasına rağmen, doğru hasta öyküsü & fiziksel, biyokimyasal testler ve uzman bir radyolog eşliğinde gerçekleştirilen dikkatli bir görüntü değerlendirmesiyle birlikte bilateral kitlelerin mahiyeti açıklığa kavuşturulabilmektedir.  Bilateral adrenal kitleler, tanı çalışmasında ara sıra biyopsi endikasyonunun bulunduğu nadir durumlardan biridir.
 
Bilateral adrenal kitlelerle karşı karşıya kaldığında bir klinisyenin alması gereken üç temel karar vardır:  

Bilateral genişleme ile kendini gösterebilecek sistemik hastalık olasılığının (klinik öyküye dayalı olarak) değerlendirilmesi 
 Gözlemlenen lezyonların malignite riskinin belirlenmesi ve
 “Primer” adrenal süreci destekleyecek herhangi bir adrenal hormon fazlalığının belirlenmesi: fonksiyonel ve/veya anatomik / benin veya malin.
Bu soruların cevapları, her bilateral adrenal “genişlemeye” yönelik gerçekleştirilecek ilk çalışmada önemlidir ve ek tanısal ve/veya terapötik müdahaleler konusunda nasıl ilerleyeceği konusunda endokrinolog, cerrah ve/veya onkoloğa yol gösterecektir. 
 
Oturumda  multidisipliner endokrin onkoloji kliniğimizde bilateral adrenokortikal kitlelerin tanı ve tedavisi ile ilgili birkaç önemli konu ele alındı. Bilateral infiltrasyon hastalıkları, hemoraji, enfeksiyon, hiperplaziler, ekstra-adrenal maligniteler ve  primer adrenal neoplaziler ile ilgili bir dizi vaka, tartışılmak suretiyle sunuldu. " 
 
ŞEKER, OBEZİTE VE KANSER

Avrupa Endokrinoloji Derneği Önceki Dönem Başkanı Prof. Dr. Aart J Van Der Lely ise obezite ve kanserin ilişkine dikkat çekerek şunları ifade etti:
 
"Evrim sürecinde zaman içerisinde, büyük maymunlar ve insanlar ürikaz genlerinde mutasyonlar geliştirmiştir. Ürikaz, ürik asidi, suda ürik asitten daha iyi çözünebilen allantoin şeklinde metabolize eden bir enzimdir. Mutasyona uğrayan ürikaz ürik asidi hücrelerden daha az temizleyebilmektedir. 
 
Bunun özellikle fruktozun hücresel kullanımı üzerinde büyük etkileri vardır. Bu şeker, glikozdan farklı şekilde metabolize edilmektedir. Bu ürün genelde yağa dönüştürülmektedir ve daha yüksek hücre içi ürik asit seviyelerinin varlığında bu süreç daha da hızlanmaktadır. Şekerlerin gıda alımı üzerindeki etkileri ve hedonik beyin sistemi de göz önüne alındığında, bu süreç insanları özellikle yüksek fruktoz alımı karşısında daha savunmasız kılmaktadır. Bununla birlikte, atalarımız geç Miyosen çağında büyük çaplı iklim değişiklikleriyle baş etmek zorunda kaldıklarında, bu metabolik davranış hayatlarını kurtarıyordu ve şekerden zengin gıdalar başta olmak üzere gıda kaynaklarının kıt olduğu bu zorlu ortamın üstesinden gelmemize yardımcı oluyordu. Bugüne kadar, atalarımızla aynı genetik altyapıya sahip modern insanlar, diğer hayvanların aksine, halen şekerleri yağa dönüştürme yeteneğini sahip bulunmaktadır. Bu nedenle, obezite pandemisinin geçerli olduğu bu dönemde günlük diyetimizdeki şeker miktarını azaltmak çok önemlidir. 
 
Ancak; günümüzün batı dünyasında­, gıdalar yılın her zamanında genellikle bolca bulunmaktadır. Bu nedenle fruktoz tüketiminden depolanan yağ kullanılmadan vücutta kalmaktadır. Üstelik, yıl boyunca düşük maliyetle erişilebilen yiyeceklerin çoğu en yüksek fruktoz içeriğine sahip gıdalardır (şekerli içecekler ve işlenmiş yiyecekler). Sakkarozda ve yüksek fruktozlu mısır şurubundaki kalorilerin yalnızca yarısının kaslar ve beyin tarafından glikoz olarak kullanılmak üzere hazır olması glikoz seviyelerini korumak üzere bu şekerleri gereğinden fazla tüketme eğilimimize de katkıda bulunabilmektedir. Bu nedenle, şeker metabolizmasına yönelik temel biyokimyasal anlayış, kalori açısından eşdeğer olmalarına rağmen, fruktoz ve glikozun eşit olmadığını açık bir şekilde göstermektedir. " 

HİPOFİZ BEZİ VE HASTALIKLARI 
 
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı Prof. Dr. M. Füsun Saygılı hipofiz bezi ve hastalıkları ile ilgili olarak şu açıklamalarda bulundu: 

" Vücudumuzda, birçok sistemin düzenlenmesinde rol alan salgılara hormon denir.  Hormonlar salgı bezleri tarafından kana verilir. Bu salgı bezlerinin orkestra şefi hipofiz bezidir. Hipofiz bezi kafa tabanında yerleşiktir; birçok düzenleyici hormon salgılayan farklı yapıda hücreler içerir. Bu hücrelerden bazıları aşırı çoğalma gösterip tümörleşebilir ve fazla miktarda hormon salgılayabilir.  
 
Sonuç olarak:
Aşırı hormon salgılanmasına bağlı belirtiler ortaya çıkar
Tümör dokusunun baskısı ile diğer hormonların salgılanması sekteye uğrayabilir
Hipofize komşu yapılar, örneğin sinirler etkilenir ve yine örneğin görme kaybı ortaya çıkar
Bazen de bu tümörler başka amaçla çekilen filmlerde tamamen rastlantısal olarak yakalanır
Kadınlarda adetlerin kesilmesi, memeden süt gelme; 
Erkeklerde sertleşme kusuru; 
Vücudun bazı kısımlarının büyümesi ile kendini gösteren ‘akromegali’;
Kas güçsüzlüğü, kan basıncı- kan şekerinde yükselme, cildin kolay zedelenmesi ile kendini gösteren ‘Cushing Sendromu’
Titreme, terleme, çarpıntı, guatr bulguları ile ortaya çıkan ‘TSHoma’
Halsizlik, yorgunluk, aşırı miktarda idrar yapma belirtileri ile tanınan ‘diyabetes insipidus’   hipofiz bezi hastalıklarıdır.
Hipofiz bezi hastalıkları tanısını koyarken hormon tetkikleri, hipofiz bezinin MR ile görüntülenmesi ve görme alanı testlerine ihtiyaç vardır.
Hipofiz hastalıklarının tedavisinde ilaçlar, cerrahi yöntemler ve ışın tedavisi kullanılır." 

endokrinoloji
endobridge
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir