Davut Dursun
Tam bu niteliğe uygun bir gelişme geçen hafta TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devrine ilişkin yasaya karşı bazı kesimlerin yürüttükleri mücadele.
Yıllardır Türkiye sosyal güvenlik kuruluşlarının tek çatı altında toplanmasını tartışıyor. Nerede ise bütün siyasi partilerin ve hükümetlerin programlarında buna ilişkin vaatler var. Hükümetler bu konuyla ilgili bazı çalışmalar yapar, ancak bir türlü gerçekleştiremezler.
Benzer bir durum sağlık kuruluşlarının tek çatı altında toplanması konusunda da var. Elbette ilk akla gelen tüm sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığı çatısı altında toplanmasıdır. Ülkede en yaygın ve etkin sağlık organizasyonu Sağlık Bakanlığı'dır. Türkiye'de sağlık hizmeti verilmesi devletin üstlenmiş olduğu kamusal bir görev olduğuna ve bu iş için de bir bakanlık örgütlendirildiğine göre en etkin organizasyonun Sağlık Bakanlığı olması gayet normal.
Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) bünyesinde de sağlık tesisleri var. Bu kurum hastane işletmekte, ilaç üretmekte, sağlık tesisi kurmakta ve yönetmekte. İş Kanunu'na göre çalışan kişilerin bağlı olduğu kurum olması dolayısıyla toplumun en geniş kesimine hitap etmektedir. Çalışanların eş ve ailelerini düşündüğümüzde bu sayının otuz milyonların üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Böylesine büyük bir kuruluşla karşı karşıyayız.
Zaten sorun da burada başlıyor. Çünkü işçi ve işverenlerden kesilen primlerle tesis edilen SSK hastanelerinin verdikleri sağlık hizmetinden memnuniyet duyan kimse yok. Bu kuruluşların nasıl bir ilkellik içerisinde olduklarını herhangi bir nedenle buraya ayağı düşen herkes biliyor. SSK hastaneleri dendiğinde ilk akla gelen kuyruklar, verilmeyen sağlık hizmeti, yolsuzluklar, problemler gibi olumsuzluklardır. Elbette hepsi böyle değil. Ancak genelde durum hiç kimseyi tatmin etmiyor.
Bu durumun bir yönetim problemi olduğu söylenebilir. çalışanlara hitap ettiği için düşük ücretlerden kaynaklandığı ifade edilebilir. Sebep ne olursa olsun SSK hastanelerinin içinde bulundukları durumu kimsenin içine sindirmesi mümkün değil.
SSK'lı hastaların da Sağlık Bakanlığı hastanelerinde muayene ve tedavi görme imkanı getirildiğinden bu yana hastaların çoğu devlet hastanelerini tercih etmektedir. SSK hastalarının niçin devlet hastanelerini tercih ettiklerini sormaya hiç gerek yok. Şimdi de SSK hastanelerinin diğer kurum hastaneleriyle birlikte Sağlık Bakanlığı'na devri gerçekleştiriliyor. Ama gel gör ki bazı sendikalarla ana muhalefet partisi buna karşı bayrak açmış ve bu kanuna karşı mücadele yürütmektedirler. Önümüzdeki günlerde ilgili sendikaların genel grevi bile gündeme getirmelerinden söz ediliyor.
İtirazın ana argümanı işçilerin, çalışanların mülkiyetindeki hastanelere el konulduğu, mülkiyet hakkına saygı gösterilmediği, çalışanların mallarına bila bedelsiz el konulamayacağı gibi hususlar.
Evet SSK hastaneleri işçi ve işverenlerin paralarıyla tesis edilmiştir. Mülkiyeti onlarındır ve bunda bir şüphe yoktur. Peki yıllardır SSK Türkiye'nin en önemli kara deliklerinden biridir. Her yıl Hazine'den buraya büyük paralar transfer edilmektedir. Hazine'den transfer edilen paralar kimin hakkıdır? Bir hesap yapılsa şimdiye kadar SSK'nın zararlarını karşılamak için Hazine'den buraya aktarılan ve tüm halka yüksek oranda enflasyon olarak yansıyan bu paraların toplam miktarı ne kadardır? Acaba buraya aktarılan bu paralarla tüm bu hastaneleri satın almak mümkün değil miydi?
Mülkiyet hakkına herkes saygı göstermeli ve bu konuda azami özeni göstermeli. Ama aynı zamanda buraya aktarılan paralarla bu milletin katlandığı fedakarlığı da unutmamalı. SSK hastanelerinin verdikleri hizmetlerden memnuniyet duyan, mutlu olan ve bu yapıyla devam etmesini isteyen bir tek çalışan veya işveren var mı acaba? İşte buna rağmen SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devrine bazı sendikaların ve siyasi partilerin karşı mücadele yürütmelerini anlamak asla mümkün değildir.
Yani Şafak