Medimagazin logo

Doktorlardan korkunç itiraf

SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı güvencesindeki hastalarda ekstra ücret ödenmezse düşük kaliteli malzeme kullanılıyor
Doktorlardan korkunç itiraf
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı güvencesindeki hastalarda ekstra ücret ödenmezse düşük kaliteli malzeme kullanılıyor.

Kısa sürede işlevini yitirerek, kalp krizini önleyemeyen kalitesiz stentler, ameliyat sırasında sık sık kopan iplikler, yerinden oynayan mekanik kalp kapakçıkları, tek kullanımlık malzemelerin tekrar tekrar kullanılması.



Özel hastanelerde SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’lu hastalara bunlar reva görülüyor. Özel hastanelerde, hastalara devlet ne öderse, o kadarlık bakım yapılıyor. Eğer hastalar devletin ödediği para harcanmadan ölürse, hastaneler kâra geçiyor.


İşte tüyler ürperten iddialar

■ SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na bağlı hastalar, özel hastanelerde devletin para ödememesi nedeniyle en kalitesiz malzemelerle ameliyat ediliyor.


■ Özellikle kalp ameliyatlarında kalitesiz kataterler, iplikler, stentler, balonlar kullanılıyor; çünkü devlet yaklaşık 15 milyarlık bir kalp ameliyatına 5-6 milyar veriyor.


■Özel hastanelerin hemen hemen hepsi katater, idrar sondası gibi tek kullanımlık malzemeleri, devlet pek çok masrafı karşılamadığı için aynı kan grubundaki birkaç hastada tekrar tekrar kullanıyor. Böylece az ve ucuz malzemeyle çok sayıda hasta ameliyat edilerek ‘sürümden’ kazanılıyor.


■ Bir paket programından özel hastane %10 civarında kâr elde ediyorsa, malzemeleri tekrar tekrar kullanarak ya da kalitesiz malzeme kullanarak kâr oranını % 35-40’lara çıkarabiliyor.


■ Paket programdaki bir hastanın ‘kaybedilmesi’, hastane açısından daha kârlı olduğu için, hastanın yaşayıp yaşamamsı da çok önemsenmiyor. Çünkü SSK’lı bir hasta erken ölürse, hastane; tıbbi malzeme, ilaç, yoğun bakım gibi masraflara girmeden paket fiyatını cebe indirmiş oluyor.


■ Ameliyathanelerin durumu içler acısı. İstanbul’daki yaklaşık 26 kalp-damar cerrahisi merkezinin en az 20’sinin ruhsatı uluslararası standartlara uymadıkları için iptal edilmeli.


■ Devletin sağlığa ayırdığı % 5’lik bütçenin % 80’i ilaca gidiyor. Ancak Türkiye’de ilaçla ilgili bir tasarrufa gitmek imkânsız. Çünkü bir anda karşınızda ciddi devleri bulursunuz. Ayrıca pek çok hekim yazdığı her reçeteden ilaç şirketi tarafından prim aldığı için, bu sistemi yıkmak zor.


■ Hekim, devletin listesinde olan tıbbi malzemeleri kullanmak zorunda. Çünkü kaliteli malzemeyi devlet ödemek istemiyor. Yani doktorun hastayı kurtarmak için elinden geleni yapması, hasta cebinden ek para ödemediği sürece imkânsız.


■ Bütün bu olanlardan devletin haberi var, ama her şeye göz yumuluyor. Denetim yapılmıyor; ‘göstermelik’ yapılan denetimlerde ise sadece cihazlara, odalara, tuvaletlere bakılıyor.


Artık bütün vatandaşlar özel hastanelerden yararlanabiliyor! Özellikle de yıllardır SSK ve devlet hastanesi kuyruklarında sürünen vatandaşlar, artık en lüks özel hastanelerde ameliyat bile olabiliyorlar! Bu olanak, sosyal güvencesi olan vatandaşı mutlu ediyor. Ama hiçbiri, hastanelerde kendileri için en kalitesiz malzemelerin kullanıldığını bilmiyor.


Bunu bilen, özel hastanelerde bu uygulamalara tanık olan ve hatta kalitesiz malzemelerle ameliyat yapıp ‘vicdan azabı’ çekenler hekimler, korkuyor. Hem ameliyat ettikleri hastaların ölmesinden hem de bu gerçeği kamuoyuyla paylaşmaktan. Çünkü işlerini kaybedebilirler. Dahası, bir daha asla hiçbir yerde iş bulamazlar. Yani bir yanda ‘Hipokrat yemini’ öte yanda ‘geçim derdi’. Bu nedenle isimlerini vermeden anlatıyorlar. Kamuoyu, yapılanları bilsin istiyorlar.

İsimlerini vermeyen hekimlerin iddiaları arasında en korkuncu ise, bir kere kullanıldıktan sonra kesinlikle çöpe atılması gereken tıbbi malzemelerin, ‘tasarruf’ olsun diye aynı kan grubuna sahip hastalarda tekrar tekrar kullanılıyor olması. Peki, SSK, Emekli Sandığı ya da Bağ-Kur hastaları neden en kaliteli yerde bile en ‘kalitesiz’ sağlık hizmetini alıyorlar?


Cevap çok korkunç: “Çünkü devlet böyle istiyor.” Devlet, ücret politikası ile bir anlamda vatandaşları kalitesiz hizmete mahkûm ediyor. Adının açıklanmasını istemeyen bir hekim şu bilgiyi veriyor: “15 bin YTL’lik bir kalp ameliyatına, devlet 5-6 bin YTL ödüyor. Maliyeti yaklaşık 15 bin YTL olan bir kalp ameliyatının 5-6 bin YTL’ye mal edebilmesi için 5 milyonluk iplik yerine 1 milyonluk iplik kullanılıyor. 2000 dolarlık ilaç kaplı stent yerine, damarda sağa sola kayarak kısa sürede kalp krizine yol açabilen 170 dolarlık stentle hasta ameliyat ediliyor. Ödeme gücü olan ise devletin verdiği paket fiyatın üzerine 5-10 bin YTL eklenip, en kaliteli malzemelerle ameliyat ediliyor.”

Ama SSK, Emekli Sandığı ya da Bağ-Kur’dan gelen hastaların çoğu bu bedeli ödeyemiyor. Görüştüğümüz hekimin, “Pek çok SSK’lı hasta bizden yol parası bile istiyor” şeklindeki açıklaması, bunun pek de mümkün olmadığını gösteriyor. Devletin, özel hastanelerle, “Ameliyatları bir şekilde ucuza mal et” dercesine çok düşük fiyatlara yaptığı paket anlaşmalar ise özellikle tek kullanımlık malzemelerin artık kullanılmaz hale gelene kadar tekrar tekrar kullanılmasına yol açıyor. Peki, bunu yapan özel hastanelerin oranı ne kadar yüksek? “Bunu hepsi yapıyor, ama biz yüzde 90’ı diyelim bari” diyor yine adının saklı kalmasını isteyen bir cerrah.



Bazı yetkililerden aldığımız bilgilere göre, hastanelerimizdeki tek sorun ‘gariban’ hastalar için kullanılan malzemelerin kalitesizliği değil. Ameliyathanelerin durumu da içler acısı. Bir kalp-damar cerrahının ağzından çıkan şu sözler insanı şoke ediyor: “İstanbul’da kalp-damar cerrahisinin yapıldığı yaklaşık 26 merkez var. Ancak bu merkezler ABD’de ya da Avrupa’da olsalardı, en az 20’sinin ruhsatı iptal edilirdi. Çünkü hiçbiri ameliyathane şartlarına uygun çalışmıyor...”

Haber: Bade GÜRLEYEN
Tempo Dergisi
doktorlardan
korkunç
itiraf
Yorum (7)
RKTR
Valla bu ülkede tüm kurallara uyan bir hekim bile nahak yere dava edilebilir ..
0
Cevapla
Frankie
Komplikasyonlar bilgi beceri eksikliği taksirle adam yaralama ve öldürmeye girerse herkes defansa çekilir. Böylesi baskılarla ameliyat yapılmaz adamın eli titrer. Biz de insanız. YALAN MI
0
Cevapla
RKTR
Hocam, kusura bakmayın ama aktif klinisyen olmadığınız çok belli oluyor, hatta sırıtıyor. Olayı öyle bir formüle etmişsiniz ki, “tıp gayet basit bir iş”, ve sanki “birkaç basit ve tatbiki kolay kurala uyulduğunda hiçbir sorun çıkmayacak, asla dava-mava olmayacak ..” Ne yazık ki buna ancak “Pollyannacılık” diyebilirim ben. Durum düşündüğünüzden çok daha karmaşık ve kötü. Şu anda bu memlekette bir vakada her şeyi düzgün yapan bir doktor dahi zırva bir gerekçeyle dava edilebilir, hatta suçlu dahi bulunabilir. Adli Tıp ve Yüksek Sağlık Şurası, yazdığınız medikal savunmaların tek kelimesini bile okumayabiliyorlar. Kaç kere başımıza geldi. Hatta, bazen mahkemeden talep bile etmiyorlar. “Bu doktor neler yazmış, tıbbi olarak ne deliller getirmiş, haklılığını nasıl ortaya koymuş ?” Bakın, tekrar ve Allah’ın adına yemin ederek söylüyorum, doktorun savunmasını ve delillerini merak dahi etmedikleri oluyor. Ama müştekilerin zırva iddialarını satır satır okuyor ve ciddiye alıyorlar. Türkiye’de inanılmayacak hukuk rezaletleri yaşanıyor. Adli Tıp’ta veya Yüksek Sağlık Şurası’nda suçlanan hekim için “% 100 suçludur !” diyen adamların HİÇBİRİSİ O HEKİMİN BRANŞINDAN OLMAYABİLİR, biliyorsunuz değil mi ? Yani bir kadın-doğumcu, neonatolog, KBB’ci, nöroşirürjist, radyolog, ortopedist, vb. vb. bir genel cerrahi veya göz vakasında doktora suç isnat edebilirler, şu rezilliğe bakar mısınız ??! Ben bunu yabancılara anlattığımda, neredeyse şok geçirdiler. İnanamadılar. Bu ülkede "İSPAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ" de doktorlarda. Şikayetçiler iddia ettikleri hiçbir şeyi ispat etmek zorunda değil. Bilakis, şikayet edilen doktor onların haksız, kendisininse haklı ve suçsuz olduklarını kanıtlamak zorunda. Doktor aklanır ve şikayetçi haksız çıkarsa, yaptığı her şey yanına kar kalır. ......... Peki tüm bunların nihai sonuçları ne olacak: 1. Hastadan korkan, en küçük bir risk gördüğünde el sürmeye çekinen, olabildiğince çabuk üniversiteye yollamaya çalışan bir güruh olacak. Bunlar artık “hekim” değil, olsa olsa sevk memurudurlar. (Allah biliyor ya, ben de öyle oldum.) 2. Bol bol “defansif tıp” olacak. Bu yüzden herşeye daha çok para ödenecek ve daha fazla X-ışını alınacak. Vücutlara daha fazla opak madde ve ilaç girecek. 3. Size veya yakınınıza majör bir cerrahi gerektiğinde, adam aramaya başlayacaksınız. 4. Bu yüzden SGK da batacak. 5. Kafası çalışan insanlar tıptan, tıbba girmiş olanları da “riskli” branşlardan kaçacak.
0
Cevapla
HÜSEYİN MUTLU
27 lira ile hem muayene hem de bütün tetkikleri nasıl yaparsınız sorabilirmiyim acaba? Hangisi komplikasyon hangisi malpraktis ben hala karar veremedim.
0
Cevapla
erdem
yazının yazarına bir soru sormak istiyorum. tüm tıp kitaplarında iyatrojenik, nazokomiyal,komplikasyon vb kavramlar vardır. hatta bazı hastalıkların en sık nedeni iyatojenik olabilir. peki doktor eliyle bir insanın hasta olması veya hastane kökenli bir sebebe bağlı kişinin hastalanması öngörülen, hatta tıp kitaplarına konu olarak giren bir husus olmasına rağmen nasıl bir hata olarak algılanabiliyor. ve bazı doktor bozuntuları televizyonlara çıkıp "evet meslektaşımız şöyle yapsydı böyle olurdu" diyebiliyor. bir ameliyatın komplikasyonu mortalitesi bellidir. bu kitaplarda açık bir şekilde yazılmıştır. bu komplikasyon oranlarının çok altında kalsa bile bir cerrah tek hatasında malpraktis suçlamasıyla karşı karşıya kalabiliyor. bunun çözümü nedir öğrenmek istiyorum...
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir