Medimagazin logo

Can Dündar "Türk tıbbının derin sorunu: Hasta yakınları"

Her Tıp Bayramı'nda sağlık sektörünün ve çalışanlarının sorunları gelir gündeme... Tabip odaları, doktorlar, hastalar konuşur.<br />Bunlar arasında sesi hiç çıkmayan, ama sorunun ana kaynaklarından biri olan bir kesim daha vardır: <br />Hasta yakınları...
Can Dündar "Türk tıbbının derin sorunu: Hasta yakınları"
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Her Tıp Bayramı'nda sağlık sektörünün ve çalışanlarının sorunları gelir gündeme... Tabip odaları, doktorlar, hastalar konuşur.
Bunlar arasında sesi hiç çıkmayan, ama sorunun ana kaynaklarından biri olan bir kesim daha vardır:
Hasta yakınları...

Hepimiz bu gruptanız aslında... Ancak doktorları ya da sağlık politikalarını eleştirdiğimiz kadar kendimizi eleştirmeyiz.
Bugün, bu eleştiriyi, "yabancı gözüyle" ve mizahi bir dille yapan bir yazardan söz edeceğim.

***

Adı, Hughette Eyuboğlu... "Bedri Rahmi Eyuboğlu'nun gelini"...
Doğduğu Kanada'da medikal teknoloji tahsil etmiş. 1961'de Mehmet Eyuboğlu'yla evlenmiş. 1966'da Türkiye'ye yerleşmiş. İstanbul Üniversitesi Tedavi Kliniği'nde ve Cerrahpaşa Farmakoloji Enstitüsü'nde çalışmış, doktora yapmış.
"Kanadalı Bir Gelinin Türkiye Anıları" (İş Bankası Y., 2003) kitabı, Türklere ilişkin renkli anılar ve usta işi gözlemlerle dolu...
Tıp Bayramı vesilesiyle, bu ilginç kitaptan özellikle sağlık ve hasta yakınlarıyla ilgili bölümleri (ss: 184-186) sizlerle paylaşacağım:

***

Bir Türk atasözünü aktararak başlıyor Eyuboğlu: "Hekimden sorma, çekenden sor".
Hastaların gerçekten de böyle yaptıklarını söylüyor: "Türkler, tamamen de haksız olmayarak, hastanelerden nefret ederler" diyor: "Hastaneden ne kadar uzak kalırlarsa o kadar mutlu olurlar. Ne yazık ki onlar için en küçük rahatsızlık ölümle eşanlamlıdır. En önemli hastalık nedenlerinden biri soğuk almak, öteki de 'ceryanda kalmak'tır. Hastalanınca ya midelerini ya bağırsaklarını ya da kafalarını üşütürler."

***

Peki hasta olan Türk ne yapar?
İşte Eyuboğlu'nun gözlemi: "Büyük bir eş dost, akraba, komşu kalabalığı hemen harekete geçer. Kısa sürede kesin teşhis konarak, o hastalık hakkında tüm bilgiler toplanmaya başlanır. Hastalığın tanımı yapılır. Ön belirtileri, adı saptanır; kullanılacak ilaçlar temin edilir."
Tabii bunlar hastanın durumunu daha da kötüleştirmekten başka işe yaramaz. Sonunda doktora gitmek kaçınılmaz hale gelince, tekrar aynı mekanizma devreye girer. Yine Eyuboğlu'na bağlanıyoruz:
"Bu kez de başvurulacak doktorun adının saptanmasına çalışırlar. Meslekten birinin fikrine başvurmaktan özellikle kaçınırlar. Tecrübeli birine yanlışlıkla danışılırsa, onun tavsiyesine katiyen uyulmaz. Nihayet büyük çekişmeler sonunda tespit olunan uzmanın adı, eldeki kâğıtlara yazılı olarak yollara düşülür. Çünkü artık, o hastalık her ne ise, hastanın hayatını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bu kez de hasta yakınları sekreterin verdiği randevuya itibar etmeyerek, bizzat doktorun derhal meseleye el koymasını isterler. Çok ürkmüş, hatta korkmuş olan hasta, sonunda o anlı şanlı otoritenin huzuruna, eli ayağı titreyerek çıkar."

***

Bitmedi. Doktor teşhis koyup ilaç yazdıktan sonra da "hasta yakınları lobisi" devreye girer. Hasta çıkışta ablukaya alınır. Uzman doktorun "okunmayan el yazısı" çözülüp itirazlar dillendirilir.
Veee "Bu, işi bilmiyor" diye derhal yeni doktor arayışına girişilir.
"Bütün fertleri farmakoloji ve tıp dalında doğuştan yetişmiş bir toplumda başka ne yapılabilir ki" diye soruyor Eyuboğlu...
Haksız mı?


Can Dündar Milliyet
can
dündar
"türk
tıbbının
derin
sorunu:
hasta
yakınları"
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir