Medimagazin logo

Jinekolojik onkoloji ihtisasının olmamasının sonuçları

Türkiye’de jinekolojik onkoloji ihtisasının olmaması kadın kanserlerinin tedavisindeki başarı oranının düşmesine ve kanser hastası kadınların yaşam sürelerinin kısalmasına neden oluyor
Jinekolojik onkoloji ihtisasının olmamasının sonuçları
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Türkiye’de jinekolojik onkoloji ihtisasının olmaması kadın kanserlerinin tedavisindeki başarı oranının düşmesine ve kanser hastası kadınların yaşam sürelerinin kısalmasına neden oluyor.

Rahim, rahim ağzı, yumurtalık, meme ve dış genital organlarda görülen kanserler kadın kanserleri başlığı altında toplanıyor ve kadın sağlığını tehdit eden en önemli sorunlar olarak nitelendiriliyor.


Kanserden kaynaklanan kadın ölümlerinde meme ve rahim ağzı kanserleri ilk sırada yer alıyor. Kadınların her yıl yaptıracakları birkaç basit testle bu kanser türlerinin büyük bölümünde erken tanı konulabiliyor ve bu durum hayat kurtarıcı olabiliyor.

Kadın kanserlerinin tedavisindeki başarı oranını dolayısıyla da hastaların yaşam sürelerini belirleyen en önemli faktörlerden biri de yapılan tedavi ve tedaviyi uygulayan hekim. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Profesör Doktor Tevfik Tugan Beşe ile konuştuk.


‘TÜRKİYE’DE EĞİTİM EKSİKLİĞİ VAR’
Bütün kanser türlerinde olduğu gibi kadın kanserlerinde de cerrahi müdahale büyük önem taşıyor. Çünkü kanser hastasının iyileşip iyileşememesi dolayısıyla da yaşayıp yaşamaması önce cerrahi müdahaleye sonra yapılan diğer tedavilere bağlı oluyor. Size göre Türkiye’de kadın kanserlerinde başarılı bir cerrahi uygulama yapılıyor mu? Bu konudaki en önemli eksiklik nereden kaynaklanıyor?

Prof. Dr. TEVFİK TUGAN BEŞE : Jinekolojik kanserlerin tedavisinde bir kavram var. Jinekolojik onkoloji. Bu, kadın kanser cerrahisini yapabilme ve sonrasında kemoterapisini uygulayabilme ve gerekiyorsa ışın tedavisini de uygulayabilme yeterliliğine sahip olmak demek. Ancak Türkiyede jinekolojik onkoloji üst ihtisası yok. Yani şu an Türkiyede mevcut olan kadın doğum hekimlerinin büyük bir bölümü kanser cerrahisini yapabilecek düzeyde değil. Dolayısıyla bu tedavinin dünya standartlarında yapılması gereken aşamaları var. Sadece rahim veya yumurtalıkları çıkarmak yeterli değil, hastalığın tipine göre lenf bezlerinin de çıkarılması, ya da yağlı gözenekli dokuların da çıkarılması gibi bir çok uygulama var. Ancak bunu çok ehil bir jinekolojik onkolog yapabilir.

Türkiye’deki kadın doğum uzmanlarının kanser cerrahisinde yeterli olmadığını mı söylüyorsunuz?

T.B.: Türkiye’de kadın doğum ihtisası 5 yıldır. Normal şartlarda bu 5 yıllık kadın doğum ihtisasıyla bu tip bir cerrahiyi yapmak mümkün değil, dünyada da mümkün değil. Bu tip cerrahilerin yapılabilmesi için jinekolojik onkoloji üst ihtisasının yapılması lazım. Ama Türkiye’de jinekolojik onkoloji ihtisası yok.

Türkiye’de kanunlar kadın doğum uzmanlarının bu tip cerrahilere yönelmesine engel mi?

T.B.: Kanunlara göre her kadın doğum hekimi bu tip ameliyatları yapabilir. Ancak hekimin pratikte bu kadar radikal ameliyatı yapacak eğitimi olmadığı için eksik cerrahiye neden olur.Böylece tedavinin başarı oranı düşer ki bu da hastanın yaşam süresini belirleyen en önemli noktadır. Örneğin böyle kapsamlı bir cerrahide lenf adenektomi yapılmazsa yani o civardaki lenf bezleri çıkarılmazsa metaztaz yani çevre dokulara kanser sıçramış mı sıçramamış mı anlaşılmaz. Bu durum da kanserden ölümlerin artmasına neden olur...

Ülkemizdeki jinekolojik onkolog sayısı ihtiyaca cevap verecek durumda değilse hastalarımız ne yapmalı?

T.B.: Büyük üniversite hastanelerinde, bazı merkezlerde ve bir kaç devlet hastanesinde sayı fazla olmasa da jinekolojik onkoloji dalında uzman hekimler var. Burada hem kişilere hem de hekimlere büyük görev düşüyor. Kadın kanserlerinden rahim ağzı, vulva, vajen ve endometrium kanserlerinde tanı önceden konur. Hekimlere düşen görev, bu tarzdaki bir olguyla karşılaştığında hekimin kendisine şunu sorması lazım, ‘Ben kanser teşhisi konmuş bu hastaya evrensel düzeyde yapılması gereken cerrahiyi yapabilecek merkezde mi çalışıyorum ve ben bu bilgiyle donatıldım mı?’ Bu sorunun cevabı ‘Evet’ ise o hekim bu ameliyatı yapar ama cevap ‘Hayır’ ise hekimin yapması gereken, hastayı jinekolojik onkolojiyle uğraşan bir merkeze yönlendirmektir.

Türkiye’de bu duyarlılığın olduğundan söz edebilir miyiz, pratikte böyle mi yapılıyor?

T.B.: Hayır ne yazık ki böyle yapılmıyor. O zaman buradan hastalara bir mesaj gitmesi lazım. Eğer böyle şüpheli bir durum varsa hastanın şu soruyu sorması lazım, ‘Eğer bende yumurtalık kanseri çıkarsa beni değerlendiren merkezde ameliyatım başarıyla yapılabilecek mi ve ben doğru adreste miyim’ diye sorgulaması, araştırması ve bu bilinçte olması lazım.

Türkiye’deki jinekolojik onkoloji eğitimindeki yetersizliğe dikkat çeken Profesör Beşe, kadınların her yıl yaptıracakları basit test ve tetkiklerle kadın kanserlerinin büyük bölümünde erken teşhis şansı yakalayacaklarını, bu durumun da hayat kurtarıcı olduğunu vurguluyor. İşte kadınlarda erken teşhisle tespit edilecek kanser türleri ve yaptırılacak testler.

‘RAHİM AĞZI KANSERİNİ OLUŞMADAN YAKALAMAK MÜMKÜN’

T.B.: Tüm çalışmalar şunu gösteriyor ki tüm kadınları senede en az bir defa tarayabilirsek ve buna da bir süre için devam edebilirsek, tüm rahim ağzı kanserlerini kanser haline gelmeden yakalayabiliriz. Yani kanserleşme başlamadan. Bunun için de en iyi kullanılan yöntem PAP smear testidir. Ancak smear testi de çok güvenilir bir yöntem değildir dünyada tarama amaçlı kullanılan en iyi testtir ama doğru tanı koyma oranı yüzde 65-yüzde 70’ler civarındadır. Bunun için smear testiyle birlikte kolposkopik inceleme yöntemi de kullanılıyor ve bunun doğruluk oranı daha fazladır.

Rahim ağzı kanserinde kadınların önceden harekete geçmelerini sağlayacak herhangi bir belirti var mıdır?

T.B.:Rahim ağzı kanserinde kanser öncesinde yani prekansöröz dönemde hiç bir belirti yoktur. Bir tümör yapısı belirti vermeye başlayınca zaten o zaman orada milyonlarca kanser hücresi oluşmuş demektir. Rahim kanserine gelince, burada tarama programlarıyla yapılacak çok birşey yoktur. Her kadın yılda en az bir defa doktora gidip bir ultrason çektirirse ve burada rahim iç tabakası değerlendirilecek olursa bir taramadan geçmiş olur. Rahim kanserindeki en önemli belirti ise düzensiz kanamalardır. Menopoz öncesi veya sonrası meydana gelen düzensiz kanamalar kadın için uyarıcı olmalıdır.

Cinsel ilişki sonrası görülen ağrı kanser belirtisi olabilir mi?

T.B.: Her cinsel ilişkiden sonra ve uzun süre devam eden ağrılar da kadın için uyarıcı faktör olmalıdır. Genelde cinsel ilişkiden sonra görülen ağrı endometrioz hastalığıyla bağlantılı olabilir. Ancak her ilişkiden sonra ağrısı olan kadınların mutlaka bir jinekoloğa gitmesinde fayda vardır.

Bir de görülme sıklığı çok yüksek olmasa da özellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan dış genital bölge kanserleri var. Bunlardan bahseder misiniz?

T.B.: Vajen ve vulva kanserleri çok nadir görülür ve bunlar ileri yaş kanserleridir. Dış genital organlarda inatçı ve süregiden kaşıntı en önemli bulgudur. Bu zeminde kaşıntıyla birlikte deride bazı değişiklikler gelişir ve bu olay devam ettiği sürece derideki bu değişiklik zamanla kanserleşebilir. Burada kadınların uyanık olması gereken nokta bu bölgede inatçı kaşıntı varsa mutlaka doktora gitmeleri ve ihmal etmemeleri. O an için belirti vermeyebilir ama ileri yaşlarda bu bölgede vulva kanserleri gelişebilir. Meme kanseri için en iyi tarama programı ise daha öncesinde mamografi çektirmesini gerektirecek bir bulgu ve özellik yoksa 40 yaşından sonra her yıl mamografi çektirmek. Yumurtalıkların özelliği ise konuştuğumuz tümörlerin çok dışında kalıyor.Yumurtalık kanserinde erken tanı hemen hemen mümkün değil, bu kanser türü hızlı gelişerek karında şişkinlik ve ağrı yapar ama bunlar hep ileri dönem kanserleridir ve bunlar diğer kanserler gibi kolay tanı vermezler.


NTV-MSNBC
jinekolojik
onkoloji
ihtisasının
olmamasının
sonuçları
Yorum (1)
Nureddin Özdener
Sayın hocam, Yazınızı ilgiyle okudum. TEŞEKKÜRLER. Önemli ve güncel bir konu. Akademisyenin varlık nedeni bilim üretmek ve bunun genellenmesi yayılması için yayınlamak. Bu performasın daha üst dereceden ödüllendirilmesi ve hiç bir uğraşın bundan karlı olmaması gerektiği kansındayım. Yani akedemisyen bilmeli ki en fazla geliri yayından eğitimden elde edecek. Muayenehane açmasına ve ya geceleri özel hastanelerde çalışması bunun fazlası olmayacak. Öyle olmalı. Çünkü bilim çok değerli ve bilim insanı da bu derece değerlidir. Türkçe yayın yapma konusunda kesinlikle size katılıyorum. İnovasyona, halkın inovasyonuna katılmada önemli bir kritre olmalı. hayatı boyunca bir gazeteye yazı makale yazmamış Tıp Profesörleri var. Bu tür yazılarında puanlanması gerektiği kanısındayım. Ders verme konusunda kesinlikle size katılıyorum. Ancak ders illa ki üniversitede mi olmalı? Özellikle özel bir alan olan Halk Sağlığı üzerinden gidelim. Akademik alan dışında verilen dersler çok önemlidir.Yıllardır dışarda çalışıp bir gün akademik hayata doçent olarak geri dönmek isteyenler için bir handikap gibi duruyor. Bu konuda görüşlerinizi merak ediyorum. Acı olmadan gelişme olmaz; Sevgili hocam, yıllardır acı çeken kişiler olarak, birazda dayanışma ile Bilimsel etik çerçevesinin dışına çıkmadan da gelişme olabileceğini düşünenlerdenim. Genelleme yapmıyorum istisnalar tabi var; yeterki bölüm başkanları biraz daha şefkat merhamet sevgi ve saygı içinde olsunlar. Doçentlik emeklerin sonunda verilmiş bir ünvan ve hiçkimse, özellikle siayesetten bağımsız bir paye, kimse bu ünvanınızı alamaz. İnsanın isminin önünde Doçent kelimesi güzel duruyor. Umut aşılıyan bir kelime, ümit vaat eden bir paye, belki de ondanndır kimbilir. Yukarı çıkan merdiveni iterse zaten çok ama çok yalnız kalır. Yalnızlık paylaşılmaz. İş ki el uzatıp yukarı çıkarmaktır. Kıdemli hocalarımızın, kriterler ne olursa olsun içinde cevher olan adayı bulup yanlarına çekmek için etik ilkeler dahilinde elelrinden geleni yapacaklarına ve genç meslektaşlarına mürşit olacaklarına eminim. selam, sevgi ve saygılarımla. Bilimsel ve dostça kalınız.
5
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir