Medimagazin logo

“Döner sermaye sıkıntıları kalıcı değil”

Hastanelerde yaşanan döner sermaye ödemeleri ile ilgili sıkıntıların “kalıcı bir hale gelmeyeceğini” söyleyen Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Necdet Ünüvar, sıkıntıların “çok kısa bir zamanda” ortadan kalkacağını ifade etti
“Döner sermaye sıkıntıları kalıcı değil”
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Hastanelerde yaşanan döner sermaye ödemeleri ile ilgili sıkıntıların “kalıcı bir hale gelmeyeceğini” söyleyen Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Necdet Ünüvar, Medimagazin'e sıkıntıların “çok kısa bir zamanda” ortadan kalkacağını ifade etti

Dr. İbrahim Ersoy / Ankara

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Necdet Ünüvar ile kuş gribinden hastanelerdeki döner sermaye ödemelerine, şef atamalarından yeni açılacak eğitim hastanelerine uzanan bir sohbet yaptık. Prof. Dr. Ünüvar, yakın bir zamanda Maliye ile geri ödeme kurumlarının hastanelere çok ciddi bir ödeme yapacağını ve bunun da sıkıntıları ortadan kaldıracağını söyledi.

Kuş gribi ile içeriden tepki, dışarıdan ise tebrik aldınız. Kuş gribi ile ilgili salgın bir hastalık tehdidi karşısında Sağlık Bakanlığı’nın ve hekimlerin davranışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında içeriden çok fazla tepki almadık. Kuş gribi ile ilgili olarak bizim çalışmalarımız bu hafta, geçen ay, geçen yıl başlamış değil. Çok önceden, 2004’ten bu yana kuş gribi bizim gündemimizde ve bizim “ulusal pandemi” programımızla Manyas’taki ilk vaka görülmeden önce de 60 civarında öğretim üyesi ile -bunların bir kısmı eğitim hastanelerinden, bir kısmı üniversitelerden, ilgili derneklerden- ciddi bir çalışma yapıldı. Bu çalışma sonucu, Ulusal Pandemi Planı’mız yaklaşık 100 sayfalık bir kitap şeklinde ortaya çıktı. Manyas’taki hadise çıktıktan sonra bütün yoğunluğumuzla Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’müz başta olmak üzere tüm örgütlerimizi, “Bakın böyle bir konu gündeme geliyor. Konuyla ilgili mutlaka çok dikkatli ve ulusal pandemi planı doğrultusunda bir çalışma yapalım diye” uyardık. Sağlık personelimizi ciddi ölçüde bilgilendirdik. Nitekim Doğubeyazıt’ta vaka ortaya çıktıktan sonra, yani 31 Aralık tarihinde, Koçyiğit ailesinin 4 çocuğu hastalandıktan sonra, oradaki arkadaşlarımızın duyarlılıkları sayesinde, hayvan bildirimi olmadan bu vakaların kuş gribi şüphesiyle örnekleri alındı. Önce bir kişi üst solunum yolu enfeksiyonuna benzer bir tablo ile hekime müracaat etmiş, ardından diğerleri de gelince arkadaşımız bundan şüphelenerek, Van iline üniversiteye sevk etmiş. Bu tamamen hekim arkadaşımızın duyarlı davranması sayesinde gerçekleşmiştir. Sonra Van’da da yine duyarlı davranan bir başka hocamız, konuyla ilgili şüpheyle burun sürüntüsü örneklerini bize gönderdi. Arkadaşlarımız örnekler üzerinde çalıştılar. Burada şunu belirteyim, Sayın Bakan’ın özel bir gayreti ile Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Viroloji Laboratuvarı, PCR konusunda gerekli verilerin alınması, gelen örneklerin çalışılabilmesi için teknolojik eksiklikleri tamamladı. Bu laboratuvarı kurabilme, kurulan laboratuvarın tetkikleri yapabilmesi imkanına ulaşıldı. Böyle bir laboratuvarı kurmadığınız taktirde zaten tanıyı koyamazsınız.

Yani bu konunun daha önceden düşünülmüş olduğunun bir göstergesi diyebilir miyiz?
Tabii, bu olmadı mı atlama ihtimali olabilirdi. Sonra nazofaranjiyal sürüntüler gönderildi ve o örneklerle -ki pozitif çıkanlardan çocuklarımız ki bir tanesi vefat etti- tanı kondu. Bildiğiniz gibi dünyada bu konuda 4 tane referans laboratuvar var. Bunlar Atlanta, Tokyo, Sidney ve Londra’da. Bunlardan Londra’daki laboratuvarda, konulan tanılar konfirme edildi. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı olarak biz hem eylem planı anlamında hem de hekimlerimizin bilinçli yaklaşımı anlamında oldukça ciddi çalışmalar yaptık. Dolayısıyla kuş gribi ile ilgili “Sağlık Bakanlığı hazırlıksız yakalandı”, “Üzerine düşeni yapmadı” gibi açıklamaların ki bunlar çok fazla değil, doğruluk payı yok. Biz çok önceden bilim adamları ile çalışmaya başladık. Ancak, bu olay ortaya çıktıktan sonra, kamuoyunun gözü önünde, bilim adamlarımızla birlikte, bilimsel kurullarımızla kararlar aldık. Yani Sağlık Bakanlığı ‘ben bilirim, ben yaparım’ şeklinde bir davranış içerisine girmedi. Bunların çoğunu da biz kamuoyuna duyurmadık. Bilim adamlarımızla, bilim kurullarımızla birlikte çalıştık. Yurtiçinden de dışarıdan da çalışmalarımızla ilgili övgüler aldık.

TTB’nin ve Veteriner Hekimler Odası’nın tepkileri vardı.
İnsanlar görüşlerini söyleyecekler tabii. Bir de şunu söyleyeyim, bu ülkede hep buna benzer krizler olabilir. Ama krizlerde her zaman umduğunuzun dışında olaylar gelişebiliyor. O olaylarda çabucak kararlar alıp, aldığınız kararları uygulamanız gerekiyor. Ben o anlamda Sağlık Bakanlığı’nın çok başarılı olduğunu düşünüyorum.

Yani vakaların görüldüğü yerlerdeki sağlık personeli de bu açıdan başarılı.
Sağlık personelimiz merkezdeki, özellikle Temel Sağlık Hizmetleri’ndeki arkadaşlarımız insanüstü çalıştılar. Günlerce evine gitmeyen arkadaşlarımız var. Başta genel müdür olmak üzere. Taşradaki arkadaşlarımız olağanüstü çalıştılar. Hem kendi aralarındaki hem de merkezle işbirliği mükemmeldi. Kendilerini tebrik ediyorum.

Peki bir pandemi riski var mı?
Şu an için yok. Biliyorsunuz virüs insandan insana bulaşmıyor. Şu an böyle bir belirti yok. Ancak, insandan insana bulaşma, virüs mutasyonuna uğradığı zaman bir pandemi riski ortaya çıkacak. Bu virüste o mutasyon da şu andaki bulgular çerçevesinde yok. Ama dikkatli olmak lazım. Yalnız Türkiye’nin değil tüm dünyanın dikkatli olması lazım. Aslında burada, Sağlık Bakanlığı’nda bizim yaptığımız şeyler, esasen Türkiye’nin değil, tüm dünyanın sağlık açısından geleceği ile ilgili çalışmalar. Biz bunun sorumluluğu ve bilinci içerisindeyiz.

Peki doğu illerine kuş gribi ile ilgili 150 uzman hekim gönderileceği söyleniyor. Böyle bir çalışmanız var mı?
Gönderiyoruz zaten. Böyle bir olayda bizim en fazla dahiliye, çocuk, enfeksiyon hastalıkları, halk sağlığı, göğüs hastalıkları ve anestezi uzmanına ihtiyacımız var. Devlet hizmeti yükümlülüğü bildiğiniz gibi yürürlülüğe girdi. Onunla ilgili 2 de kura çekildi. Ama hala hekim ihtiyacımız olan yerler var. O ihtiyacımız olan yerleri, buradaki fedakar arkadaşlarımızla kısa sürede, geçici görevlendirmeyle tamamlamayı düşünüyoruz.

Yani devlet hizmeti yükümlülüğü dışında da bir görevlendirme sözkonusu.
Doğal olarak oluyor. İhtiyaç çok fazla olunca mecburen geçici süre görevlendirme de yapıyorsunuz. Bir de halkın duyarlılığı da çok arttığı için hastanelere çok fazla başvuru oluyor. O başvuruyu karşılayabilmek için bir insan kaynağına ihtiyaç duyuyoruz.

Peki ne kadar uzman göndereceğiniz veya hangi illerden göndereceğiniz belirlendi mi?
Onunla ilgili olarak arkadaşlarımız çalışıyorlar ama doğaldır ki sayısal anlamda yeterli düzeyde olan yerlerden yetersiz olan yerlere bir görevlendirme olacaktır.

Muhtemelen üç büyük illerden gidecekler diyebilir miyiz?
Sadece üç büyük ilden dememek lazım. Birinci bölge olarak kabul ettiğimiz il sayısı 10 civarında.

Döner sermayelerle ilgili sormak istiyoruz. Ağustos 2005’te personelin döner sermayelerinin ödenmesinde azami dikkat gösterilmesi konusunda bir genelge yayımladınız. Ancak 3-5 aydır bir çok hastanede döner sermaye ücretleri ödenmiyor. Buradaki esas problem nedir? Hastane yönetimleri bu ödemeleri neden yapmıyor veya yapamıyorlar?
Şimdi sizin de bildiğiniz gibi hastanelerde sistem şöyle işliyor. İnsanlar hizmet üretiyorlar ve bu hizmetin karşılığında geri ödeme kuruluşları dediğimiz kuruluşlar, alınan bu hizmeti hastaneye ödüyor. Bu geri ödeme kuruluşlarının ödemesiyle ilgili durum ne kadar düzenli seyrederse, hastanelerin yapacakları ödemeler de o kadar düzenli seyrediyor. Genellikle yıl sonlarına doğru bu sıkıntılar hep yaşanır. Bu sıkıntı biraz daha belirgin bir şekilde yaşandı. Ama o sorun çözülüyor. Bu haftanın başında 250 trilyon civarında bir parayı hastanelerimize dağıttık. Yine Maliye ile diğer kurumlarla da görüştük. Ciddi bir ödeme olacak ve sıkıntılar ortadan kalkacak.

Sayın Bakan’ımızın şöyle bir yaklaşımı oldu. Maliyedeki bürokrat arkadaşlarımız ve sayın Maliye Bakan’ımızla da görüşüldü. Bildiğiniz gibi döner sermayelerin bir kısmı hastanelerin giderleri için yani hastanenin dışarıya olan borçları için kullanılıyor. Bir kısmı personele olan borçları, bir kısmı da hazine kesintisi olarak kullanılıyor. Döner sermayelerin ödenmesiyle ilgili olarak personele olan borçlar, biraz daha geri planda düşünülüyordu. Ama Sayın Bakan’ımızın talimatıyla, bunun da öncelikli olarak ödenmesi gereken borç kapsamında değerlendirilmesine dair bir çalışmamız oldu ve bu kararı aldık.

Peki rahatlama ne zaman olacak?
Çok yakında…

Hastanelerin bir kısmının icralık olduğu yönünde haberler geliyor. Hastaneler gerçekten bir ödeme sıkıntısı içerisinde mi?
Hastanelerin sıkıntısız olduğu bir dönem hiç olmadı. Sonuçta; bir iş yapıyorsanız, hizmet üretiyorsanız, ürettiğiniz hizmetle ilgili mutlaka bir takım sıkıntılar olur. Bazen çok ferahlarsınız bazen sıkıntıda olursunuz. Hastaneler de bu anlamda zaman zaman sıkıntılar yaşayabilen sağlık işletmeleridir.

Yani sıkıntılar kalıcı bir hale gelmeyecek.
Tabii ki.

Bir diğer konu da sınavsız şef atamaları. Bu konu bir çok tartışma yarattı. Eğitim hastanelerinde şef ihtiyacı gerçekten bu kadar gerekli miydi? Böyle toplu bir atama neden yapıldı? Gerçekten ihtiyaç varsa ki genelde doğu üniversitelerinden birçok öğretim üyesi geldi. Orada öğretim üyesi açığı olacağı düşünülmedi mi?
Şimdi ben şunu söyleyeyim. Bir defa bu sınavsız atamalar sadece Sayın Akdağ’ın yaptığı atamalar değil. Bundan önceki bütün bakanlar, aşağı yukarı böyle atamalar yapmıştır. Bu öteden bu yana yapılan bir şey. Toplu olmasa da tekli, ikili, üçlü atamalar oluyordu. Sadece Sayın Akdağ döneminde yapılan bir atama değil. Eğitim hastanelerimizin hizmet kalitesi arttıkça ihtiyaçları da artıyor. SSK hastanelerinin devrinden sonra bizim poliklinik sayımızda çok ciddi ölçüde bir artış oldu. 2003’te 175 milyon civarında olan poliklinik sayımız bugün net rakamı hatırlayamıyorum ama 250 milyon civarında sanıyorum. Ciddi ölçüde bir hizmet artışı oldu ve hastanelerimiz kapasite artışına gidiyorlar. Örneğin, Ankara Numune Hastanesi, Kolej/Ahmetler’de ekipmanını temin ettikten sonra yeni bir semt polikliniği açacak. Donanım ile ilgili problem halloldu, bina dizayn edildi ama içindeki ekipman yani sadece şef, şef yardımcısı da değil uzman, asistan sayısının artması ile ilgili çalışma olacak. Ankara Hastanesi semt polikliniği açtı. Zekai Tahir Burak bir başka yerde semt polikliniği açtı. Hastanelerin ihtiyacı arttıkça yani yoğunluğu arttıkça, bu yoğunluğu karşılayacak kapasite arttırımına gidilmesi gerekiyor. Bizim eğitim hastanelerimiz de, üniversitelerde yapılabilen bir takım hizmetleri yapabilmek durumunda. Mesela, Ankara’nın içinde son derece düşük kapasite ile çalışan bir tane klinik var ve siz o kliniğe mahkum durumdasınız. Bizim eğitim hastanelerinde de size çok net örnekler verebilirim.

Mesela bir eğitim hastanemizde hiç asistanı olmayan bir kliniğe iki tane patoloji şefi atanmış.
Ama biliyorsunuz klinikler şefle kaimdir. Şef atanmadan asistan alımı olmaz. Şef atandıktan sonra asistan alımı da zaten beraberinde gelecektir. Kliniğin tam olarak teşekkül etmesi belli bir zaman alabilecektir. Ama cerrahi branş olup da ameliyatların son derece düşük sayıda yapıldığı klinikler var. Oraya bir ivme kazandırmak için yeni bir şef atamanız gerekebilir. Bir de sadece üç büyük ilde değil, Anadolu’da da Sayın Bakan’ımızın eğitim ve araştırma hastaneleri açma planları var. Tabii bu kanunu yürütmeyi durdurma kararı çıktıktan sonra, bu biraz durmuş durumda. Ama bu süreç devam edecek. Tüzükle yeniden sınav hakkı olacak, yeniden atama hakkı olacak.

Yeni tüzük çıkarma ihtimaliniz ve sınavla alma ihtimaliniz yok mu?
Onunla ilgili çalışıyoruz ama tüzük çok kolay çıkmıyor. Biz de gerçekten tüzüğü biran evvel çıkartmak istiyoruz. Sadece şef, şef yardımcısı atamakta değil, beraberinde eğitimle ilgili hizmetler de aksıyor. Bazı tartışmalı konular var. Bunları ancak tüzükle çözebileceğiz. Danıştay’la görüşmelerimiz sürüyor. İnşallah yakında tüzük çıkarsa bir rahatlama olacak. Bu yasama dönemi bitmeden, adli tatilden önce çıkarmak istiyoruz. Umarım daha da erken çıkar.

Şeflik konusunda şöyle bir anlaşılma oldu. Sayın Bakan, “Tıp fakültesi dekanı nasıl anabilim dalı başkanı atıyorsa, ben de şef atamalıyım” dedi. Sizce anabilim dalı başkanlarının karşılığı eğitim hastanelerindeki şefler midir yoksa profesörler mi?
Profesörden, doçentten kastımız nedir? Eğitim veren, insanları yetiştiren kişi. Şimdi klinik şefi atadığınız zaman onun görevi profesör-doçentle aynıdır. Yoksa sadece bölüm başkanlığının karşılığı gibi değerlendirilmemesi lazım. Bakan beyin söylediği şey şu: Bu insanlar Yüksek Öğrenim Kurumu tarafından belirlenen jüri tarafından, hem yayından hem de mülakat sınavından geçirilmiş, belli bir titri kazanmış insanlar. Yani profesör olmuş, doçent olmuş insanlar. Birincisi; bunların eğitim verme özelliğini Sağlık Bakanlığı’nın ayrıca sorgulaması diye bir şey olamaz. İkincisi; bunların yönetici özelliği de var. Yönetici özelliği olarak da Sayın Bakan, “Ben yöneticilerimi, bakanlıktaki genel müdür, genel müdür yardımcılarını nasıl atıyorsam, bunların da yöneticilik sıfatı var. Bundan dolayı bana bir takdir yetkisi verilmiştir. Bu anlamda ben de bunları atayabilirim” şeklinde bir ifadesi olmuştur.

Yeni açılacak eğitim hastaneleri ile ilgili çalışmalar ne aşamada. İller veya hastaneler belirlendi mi?
İllerle ilgili bizim şöyle bir yaklaşımımız var: Türkiye’nin belli bölgelerinde eğitim ve araştırma hastaneleri oluşturalım, o bölgenin ihtiyacını gidersin istiyoruz. Örneğin, Van’da eğitim hastanesi açalım diyoruz. “Peki Van’da üniversite hastanesi varken niye eğitim hastanesi açıyorsunuz?” diye sorular geliyor. Ancak, şunları gözardı etmememiz gerekir; Sağlık Bakanlığı kurumlarının bir özelliği, kendisine gelen herhangi bir vatandaşı herhangi bir sınırlamaya tabi tutmadan hizmet vermesidir. Yani yeşil kartlının, Bağ-Kur’lunun, hiçbir sosyal güvencesi olmayan insanların hizmetine koşması ve bunu kendi imkanları ile sunması. Böyle olunca doğal olarak siz o bölgenin ihtiyacını giderecek bir eğitim ve araştırma hastanesi yapmak istiyorsunuz. Mesela Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi kuş gribi vakalarında öne çıktı. Orada benim sınıf arkadaşım çocuk profesörü Dr. Ahmet Faik Taner’in özellikle gayreti oldu. Başhekim Bey’in de çok gayretli çalışmaları olmuştur. Orası üniversite hastanesi ama hastaları biz de yakından takip ettik. Ancak üniversite hastaneleri her zaman bu kadar yakın bir işbirliği içerisinde olmuyor. Vatandaşların istedikleri sağlık hizmetini alması mümkün olmuyor. Siz Van’a bir eğitim ve araştırma hastanesi yaptığınız zaman etrafındaki Hakkari’yi, Bitlis’i, Muş’u, Ağrı’nın bir kısmını doğal olarak Iğdır’ı, hizmet alanı içerisine alıyorsunuz ve o bölgelerin insanlarına hizmeti daha etkin bir şekilde verme şansına sahip oluyorsunuz. Buna benzer Trabzon’a böyle bir şey kurduğunuz zaman etrafındaki illere hitap ediyor. Samsun’a kurduğunuz zaman etrafındaki 4-5 vilayete hizmet eden bir kapasiteye ulaşıyor. O nedenle Sayın Bakan’ımızın talimatı ile yaklaşık 23 tane bölge eğitim ve araştırma hastanesi planımız var. Bu tüzük çıktıktan sonra onları hayata geçirmeyi düşünüyoruz.

Bu durumda eğitim hastaneleri daha çok hizmet ağırlıklı olmaz mı?
Hizmet olmadan eğitim de olmuyor. Bizim eğitim hastanelerimiz var. O hastanelerimiz sadece eğitim amaçlı mı? Bugün Ankara Hastanesi’nde günde 5 bin civarında, Numune Hastanesi’nde 4 bin-4bin 500 civarında, Atatürk Hastanesi’nde ise 4 bin civarında poliklinik yapılıyor. Bizim eğitim ve araştırma hastanelerimizi, “hizmet sunarken eğitimin de beraberinde sürdürülmesi” noktasına getirmemiz gerekiyor. Sadece eğitim amaçlı çalıştığı zaman, bu vakaları sınırladığı zaman onların gelir kaynaklarını da ortadan kaldırmış olacaksınız. İnsanların aldığı döner sermaye miktarını azaltmış olacaksınız. O yüzden biz eğitim hastanelerimizde bir yandan hizmet vererek döner sermaye elde etmek, aynı zamanda da bu hizmetle birlikte eğitim hizmetlerini de birlikte götürmek durumundayız.

Gerek tıp fakülteleri gerekse de eğitim hastanelerindeki sevk zincirinin kurulmasıyla sanırım gerçek 3. basamak hizmeti bu kurumlarda verilebilir. İşte aile hekimliği sistemini oluşturduğunuz zaman insanlar birinci basamakta sağlık hizmeti alacaklar. Daha sonra gerekli olduğunda ikinci veya üçüncü basamak sağlık hizmeti aldığı kuruma gidecekler. Aile hekimliği sistemini kurduğunuz zaman insanlar aile hekimlerine kaydını yaptıracak, sonra kayıtlar üzerinden gerektiği zaman sevkleri yapılacak. Şu andaki görüntü, sağlık hizmetinin yüzde 50’sinden daha fazlasının ikinci basamaktan alındığı. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 15-20 civarında. Yani hastanelerimizde, hastaneye gitmesi gerekmediği halde oradan hizmet alan ciddi bir kitle var. Aynı şey tıp fakültelerinde de var. Dolayısıyla siz aile hekimliğini kurduğunuz zaman, aynı kitle aile hekimliğine kayacak. İkinci, üçüncü basamaktaki yoğunluk azalacak. Hem üniversite hem de eğitim hastanelerindeki eğitim hizmetlerini daha kaliteli hale getirmek ancak o zaman mümkün olacak. Belki o zaman daha detaylı çalışmaların yapılması gerekecek.

TTB, sevk zinciri için 224’ün gelmesini savunuyor. 224’ün daha modern hali olarak mı düşünüyorsunuz?
224, 1961 yılında çıkmış ve zamanında önemli bir fonksiyonu görmüş bir kanun. Hala o kanunun çok modern yönleri de var. Ama günümüzde birinci basamak sağlık hizmetleri, gelişmiş bütün batı Avrupa ülkelerinde aile hekimliği modeli biçiminde veriliyor. Biz aile hekimliğini bu anlamda savunuyoruz. Yoksa 224 tabi ki kendi çağının modern kanunlarından birisidir. Hizmet etmiştir. Hala çok olumlu yönleri de var ama birinci basamak sağlık hizmetlerinin aile hekimliği şeklinde verilmesini, 224 sayılı kanunu yazan Nusret Fişek Hoca’nın kendisi de söylüyor. Sayın Bakan da bunu sık sık tekrar ediyor.

Mecburi hizmet Doğu’daki hekim ihtiyacının ne kadarını karşıladı? Ne kadar daha sürecek?
Devlet hizmeti yükümlülüğü, esasında bir zorunluluktan kaynaklanıyor. O zorunluluk da şu. Özellikle bizim 25-26 tane kadar ilimiz var ki, o illerimize çok özendirici tedbirler alsanız da maalesef ihtiyacı karşılayamıyorsunuz. Bugün, Doğubeyazıt’a ben enfeksiyon uzmanı göndermek zorundayım. Hekimlerin, geçici olarak buralara gitmesi açıkçası bir hekim olarak benim içime sinmiyor. Nihayetinde bir mecburiyetiniz var ve göndermek zorundasınız. Orada enfeksiyon hastalıkları uzmanı bulundurmak zorundasınız. Bunun için Devlet Hizmeti Yükümlülüğü Kanunu tekrar çıkartıldı. Şu ana kadar iki kura çekildi. Zannediyorum bir kuramız daha olacak. Çekilen her kura ile ihtiyacın ne kadarı dolmuş şu anda tam bilemiyorum, ama çekilen her kura ile o bölgelerin ihtiyaçlarını biraz daha gidermiş olacağız.

İhtiyaç giderildiğinde Devlet hizmeti yükümlülüğü kalkacak mı?
Sosyal politikalarda bugün aldığınız kararı onlarca yıl uygulayacaksınız diye bir şey olamaz. O ülkenin gelişmişlik düzeyiyle ilgili bir şey. Yani o bölgeleri sosyal ve finansal açıdan ne kadar geliştirirseniz, o bölgelerde insanların çalışma şevkini de o kadar arttırmış olacaksınız demektir. Çalışma şevkinin artması demek insanların zorunlu olarak gitmesi yerine gönüllü olarak gitmesi demek. Dolayısıyla, biraz bölgelerarası dengesizliğin giderilmesine bağlı. Onunla ilgili de zaten çok yoğun çalışmalar yapıyoruz.

Teşekkürler.
&#8220
döner
sermaye
sıkıntıları
kalıcı
değil&#8221
Yorum (2)
Rasim Levent Kılıçaslan
Yüksek Öğretim Kurulu uak.gov.tr sayfasında doçentlik dalları arasında genel cerrahinin hiç bir alt dalı yok. Gastroenterolojik Cerrahi,Cerrahi Onkoloji, Harp Cerrahisi yok, ötesinde kalp damarla ortak periferik cerrahi, anestezi ile ortak yoğun bakım ve ortopedi ile ortak el cerrahisi de yok. İyi de neden yan dal uzmanlık kadroları var eğlence olsun diye mi ? genel cerrahide yan dal uzmanlığı gazeteden kese kağıdı mı ?
0
Cevapla
safa ersen ganidağlı
Sayın hocam çok iyi bi konuya değinmiş ve çok güzel açıklamış..Keşke sizin bakış açınızdaki insanlar tarafından organize edilse böyle hayati sınavlar..bu 9 eylülde yapılan yapılan sınavda da yine yanlış sorular,gereksiz sorular var bir sürü..yazık gerçekten..
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir