Medimagazin logo

Ekip arkadaşlarımızın sorunlarını ne kadar biliyoruz?

12 Mayıs Hemşireler Günü dolayısıyla, Türk Hemşireler Derneği Başkanı, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi ve meslekte 15 yılı aşkın süre hizmet vermiş hemşirelerin sorunlarına ilişkin görüşlerine yer veriyoruz...
Ekip arkadaşlarımızın sorunlarını ne kadar biliyoruz?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
12 Mayıs Hemşireler Günü dolayısıyla, Türk Hemşireler Derneği Başkanı, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi ve meslekte 15 yılı aşkın süre hizmet vermiş hemşirelerin sorunlarına ilişkin görüşlerine yer veriyoruz...

12 Mayıs Hemşireler Günü nedeniyle görüştüğümüz, hemşire Nurdan Yıldırım, Yasemin Tuncer ve Nejla Yılmaz Türkiye’de hemşireliği, hemşirelerin sorunlarını ve çözüm önerilerini anlattılar:

- İlk önce “Türkiye’de hemşireliği” konuşalım isterseniz. Hemşirelikte neredeyiz?

Türkiye’de hemşirelik, sağlık hizmeti veren ekip üyelerinden biri olarak önemli bir yere sahip olmakla birlikte hak ettiği değeri göremiyor. Hemşire, toplumumuzda hekimin yardımcısı gibi algılanıyor; sağlık hizmetinin bir ekip hizmeti olduğu dile getirilse de bu söylem uygulamaya yeterince yansımıyor. Oysa sağlık hizmetleri bir bütündür ve her disiplin sağlıklı/hasta birey için çalışır.

- Hemşirenin görevleri nelerdir? Nedir hemşireliğin tanımı?

Hemşireliğin farklı tanımları yapılmış aslında. 19. yüzyılda Florance Nightingale hemşireliği “hastayı iyileştirmek için hasta çevresinin iyileştirilmesi ve düzenlenmesi eylemi” şeklinde; 20. yüzyılda Henderson ise “bireyin sağlığına ve bağımsızlığına kavuşma sürecindeki dinamik güç” olarak tanımlamış. Uluslararası Hemşireler Birliği de bu tanımı benimsemiştir. 1980 yılında Amerikan Hemşireler Birliği hemşireliği “yardım sunan bir meslek”, hemşirelik uygulamasını “var olan ve olabilecek sağlık sorunlarına karşı gösterilen insan tepkilerinin tanı ve tedavisidir” diye tanımlamıştır.

- Türkiye’de hemşireliğin temel sorunları nelerdir?

Farklı düzeylerde eğitim alma: Ülkemizde hemşirelik eğitimi lisans, önlisans, açık öğretim, lise sonrası 18 aylık kurs ve ortaokul sonrası 4 yıllık lise şeklinde beş ayrı düzeyde verilmiştir ve bu farklılık devam etmektedir. Bu heterojenlik mesleği algılama, mesleki çabaları benimseme, belirli bir gelire sahip olma gibi özelliklerinden dolayı mesleği olumsuz etkiliyor. Eğitim düzeylerinin farklılığı, çalışma yaşamında yetki ve sorumluluklara yansımıyor. 1996 yılında kapatılan Sağlık Meslek Liseleri 2001 yılında tekrar açıldı, hemşirelerin üniversite düzeyinde eğitim talepleri dikkate alınmadı. Oysa şu an dünyada ortaokul sonrası lise eğitimi ile yetinen ülke bulunmuyor.

Hemşirelik Kanunu: 1954 yılında çıkarılan 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu hemşirenin değişen ve yapmakta olduğu rol ve işlevlerini kapsamıyor. Avrupa Birliği süreciyle birlikte hızla uyum yasaları çıkarılırken hemşirelik yasasının gündemde olmaması, çıkan yasaların ülkemiz sağlık ihtiyaçlarını yansıtmadığı gerçeğini gösteriyor.

Hemşire istihdamı: Sağlıkta dönüşüm adıyla yürütülen politikalar, genelde sağlık çalışanlarını, özelde hemşireleri oldukça olumsuz düzeyde etkilemiş; halen etkilemeye devam etmektedir. Sağlıktan kar elde etmeyi hedefleyen bu politikalar tedavi edici sağlık hizmetlerine dayandığı, koruyucu sağlık hizmetlerini yok saydığı ya da finansal olarak

bireysel sorumluluk alanına daralttığı için hemşirelerin istihdam sorunları ülkemiz dahil, pek çok ülkenin önemli bir sorunu. Ülkemizdeki toplam 80 bin hemşirenin yüzde 90’ı tedavi edici sağlık hizmetlerinde çalışıyor. Bunun yanında tedavi edici sağlık hizmetleri, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen kadronun yarısından bile az sayıda hemşire ile yürütülmektedir. Örneğin 300 yataklı bir çocuk hastanesi için 400 hemşire kadrosu belirlenmişken 150-170 hemşire ile hizmet verilmektedir.

Yaşama geçirilmeye çalışılan aile hekimliği uygulamasıyla koruyucu sağlık hizmetlerinde hemşirenin etkinliği daha da azaltılarak, güvencesiz çalışma ortamı yaratılmaktadır.

Ayrıca, kamusal istihdamın daraltılması nedeniyle, meslektaşlarımız ya işsiz, ya özel sektörde ya da kamuda sözleşmeli statüde çalışmaktadır. Şu anda Sağlık Bakanlığı yetkililerinin 16 bin hemşirenin işsiz olduğunu açıklamasına karşın, 30 bin 220 hemşire açıkta, iş beklemektedir.

Böylesi yoğun koşullarda çalışan hemşireler kendi alanları olan bakımı başkalarına bırakma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu durum mesleğin özerkliğini, bakım kalitesini olumsuz yönde etkilemekte, hemşireliğin sadece hekim istemlerini uygulayan bir meslek olarak algılanmasına neden olmaktadır.

Branşlaşma: Ülkemizde temel eğitim sonrası akademi dışında branşlaşma olanakları yoktur. (Ameliyathane hemşireliği, yoğun bakım hemşireliği, onkoloji hemşireliği vb.) Yıllarca onkoloji hemşireliği yapmış hemşireler çok farklı alanlarda çalıştırılabilmektedir. Bu durum mesleki doyumu azaltarak tükenmişliği artırmaktadır.

Cinsiyet: Hemşireliğin sosyolojik özelliklerinin en başında gelen önemli faktör cinsiyettir. Ülkemizde erkek hemşirelerin sayılarının çok az olması ve hemşireliğin kadınlara özgü bir meslek olarak algılanması mesleğin gelişimini olumsuz yönde etkiliyor. Ataerkil aile temelli toplumumuzda kadınlardan erkeğe boyun eğme ve saygı beklendiğinden, kadınlardan oluşan hemşirelik de bu anlamda büyük ölçüde payını almıştır.

- Bunların hepsi başlı başına birer sorun tabii. Peki hemşireler, en çok neden yakınıyorlar?

Ülkemizdeki sağlık sisteminde geleneksel sağlık anlayışı hakim. Hastanın merkezde olmadığı, hasta hakkında karar verenin tek başına hekimin olduğu bu anlayışın değişmesi gerekiyor. Türk Hemşireler Derneği’nin 2000 yılında hemşire, ebe ve sağlık memurlarının meslekten memnuniyetine ilişkin yaptığı araştırmada; araştırmaya katılan hemşirelerin yüzde 41.9’unun mesleğinden memnun olduğu, yüzde 58.1’inin mesleğinden memnun olmadığı saptanmış. Memnuniyetsizlik nedenleri ise ücret yetersizliği, görev yetki ve sorumluluklarının belli olmaması, risk fazlalığı, görev dışı işlerde çalıştırılma, meslekte ilerleyememe, toplumun

mesleğe yönelik olumsuz yaklaşımı, yoğun çalışma temposu, yardımcı sağlık personeli olarak değerlendirilme, fazla çalışma ve istenilen branşta çalışamama olarak sıralanmış. Ülkemizde sağlık ve hemşireliğe yönelik planlamalarda hemşirelerin olmaması ya da yeterince temsil edilmemesi de mesleğin otonomi kazanmasını olumsuz etkileyen faktörlerden biri olarak görülüyor.

- Sorunların çözümü için neler yapılabilir? Siz neler öneriyorsunuz?

Hemşirelik profesyonel bir meslektir. Gelişmiş ülkelerde meslekleşme sürecini tamamladığı halde yukarda sayılan nedenlerle ülkemizde meslekleşme istenilen düzeyde değildir.

Hemşirelik mesleğinde yaşanan sorunlar, hemşirelik uygulamalarına; hemşirelerin bağımsız fonksiyonlarından olan bakım verme ve yardım etme işlevlerini yeterince yerine getirememesi, mesleki bilgi ve yeteneklerini etkin kullanamaması şeklinde yansımaktadır. Sonuçta toplum kaliteli hemşirelik bakımı alamamakta, sağlık hedeflerine ulaşmada

hemşirelik potansiyeli değerlendirilememektedir.

Sorunların çözümleri ve yapılabilecekler çok açık. Başta hemşirelerin yoğun çabaları olmak üzere sağlık hizmetleri yönetiminde görev alanlar ve sağlık politikalarını oluşturanlara önemli sorumluluklar düşüyor.

THD Başkanı Prof. Dr. Saadet Ülker:

“Hemşireliğin Lisans Düzeyinde Eğitime Temellendirilmesi Şart”
Türk Hemşireler Derneği (THD) Başkanı Prof. Dr. Saadet Ülker, Sağlık Bakanlığı’nın İstatistik Yıllığı’na göre, Türkiye’de 70 bin hemşire bulunduğunu, Devlet Planlama Teşkilatı’nın 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na göre ise 200 bin hemşireye gereksinim olduğunu söyledi. Ülker, DPT verileri ile 16 bin 500 hemşirenin halen işsiz olması arasındaki çelişkiye dikkat çekti.

Hemşirelerin bir bölümünün vakıf işçisi statüsünde ya da temizlik firmalarının taşeronluğunda 100 milyon lira ile 350 milyon lira ücretlerle, iş güvencesinden yoksun koşullarda çalışmak zorunda kaldıklarını belirten Ülker, hemşirelerin park-bahçe bakımından, otomasyona geçen hastanelerde kayıt işlerini yapmaya kadar, “insan bakımı” dışında işlerle görevlendirildiklerini kaydetti.

Hemşirelik eğitiminde bir standardizasyon olmamasından yakınan Ülker, bunun uygulamada farklı sorunlara yol açtığını belirtti. Ülker, “bakım” adı verilerin çok hassas bir süreci yürüten hemşirelerin, dünyanın diğer pek çok ülkesinde olduğu gibi lise üzerine 4 yıllık lisans eğitiminden geçmeleri gerektiğini vurguladı.

Ülker, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Temel eğitiminde, mezuniyet sonrası eğitimde, kendi hizmetlerinin yönetiminde, mesleğini düzenleyen yasa ve yönetmeliklerde çok ciddi sorunları olan, mesleki deontoloji tüzüğü olmayan, kısacası kendi kendini denetleme ve geliştirme mekanizmalarının neredeyse tümünden yoksun bir meslek hemşirelik… Yetkililerin nerede boşluk varsa orada kullandığı bir mesleğin mensubu hemşire… Belirli çevrelerin iktidar oluşturabilmeleri ya da var olan iktidarlarını sürdürebilmeleri için bir kaynak hemşirelik… Bu ülkede bir yandan, toplumsal yaşamın dayatmalarıyla birey olarak baş etmeye çalışırken, öte yandan mesleki kimliksizliğin neden olduğu derin çelişki ve bunalımların öznesi hemşirelik…

Böylesi bir tabloya seyirci kalmamız olanaklı değil. Biz mücadeleye, bu bilinçle, inandığımız ilkeler doğrultusunda devam edeceğiz.”

SES Genel Hukuk Sekreteri Şükran Doğan:

“Yeni yasal düzenleme şart”

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Genel Hukuk Sekreteri Şükran Doğan, hemşirelik mesleğini düzenleyen 1954 sayılı yasanın çağın çok gerisinde kaldığını ve gereksinime yanıt vermediğini söyledi. Doğan, bugün hemşirelerin yürüttüğü pek çok görevin söz konusu yasada tanımlanmadığına dikkat çekerek, yeni bir yasal düzenlemenin şart olduğunu söyledi.

Doğan, koruyucu sağlık ve tedavide büyük sorumluluk alan; bireyin, ailenin, toplumun sağlığını koruma, geliştirmesinde ya da hastalık halinde iyileştirme amacına yönelik hizmetlerin planlanması, örgütlenmesi, uygulanması ve değerlendirilmesinde önemli bir misyona sahip olan hemşirelerin, bugün en acil taleplerinin ilgili tarafların görüş ve önerilerinin de yer aldığı bir yasal düzenleme olduğunu bildirdi.

Hemşireliğin “kadın mesleği” olarak algılanmasından doğan sıkıntıların çok büyük olduğunu belirten Doğan, kadınların daha düşük ücretle çalıştırıldığını, en son kadının işe alındığını ama en önce çıkartıldığını söyledi. Doğan, özellikle aile hekimliği yaşama geçtikten sonra, hemşirelerin aile hekiminin yanında yardımcı personel gibi çalışacağını anımsatarak, temizlikten çay taşımaya kadar bütün işlerin hemşireye yaptırılmasının kaçınılmaz olduğunu anlattı. Hamilelik, süt izni gibi süreçlerin de aile hekimi yanında sözleşmeli çalışacak hemşireleri hem zor durumda bırakacağını hem de performanslarını düşüreceğini anlatan

Doğan, hemşirelerin ekonomik özlük ve çalışma yaşamından kaynaklanan sorunlarını da şöyle sıraladı:

- Eleman eksikliği nedeniyle nöbetlerin sıklığı, fazla çalışma ve angarya

- Mesleğe cinsiyetçi yaklaşım

- Ön lisans ve lisans tamamlamadan, bir dönemden sonra yararlanamamaları

- Sahada çalışan hemşirelerin yaşadığı sıkıntılar

- Maaşlarının açlık sınırının hemen üstünde yoksulluk sınırının ise çok altında olması

- Performansa göre ek ödeme (Döner Sermaye) uygulaması ile tamamen hekim merkezli değerlendirilmeleri, yine performans uygulaması ile rekabete yönlendirilmeleri

- Meslek hastalıkları ve risklerine karşı koruyucu önlemlerin yetersizliği

- Meslekte branşlaşma ve uzmanlaşmanın olmaması her poliklinik / klinikte çalışmak zorunda olmaları

- İşyerlerinde ara meslek elemanı olarak görülmeleri, sekreterlik, kırtasiye, evrak işleri, fotokopi, makine bakımı vb meslek dışı işlerinde hemşirelere yüklenmesi,

- İşyerlerinde kreş, çocuk bakımevi vb bulunmaması veya yeterince olmaması sonucu, kendi çocuğunun bakımını yeterince gerçekleştirememesi,

- Nöbetli kuruluşlarda çalışılması nedeniyle süt izinlerinden düzenli yararlanamaması,

- Görev ve sorumluluk yüklerine karşın yetkilerinin olmaması,

- En az 4 yıllık üniversite düzeyinde akademik kariyer yapabilecek şekilde hemşirelik mesleğine sahip olma,


ttb.org.tr
ekip
arkadaşlarımızın
sorunlarını
ne
kadar
biliyoruz?
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir