Medimagazin logo

Başbakanın kuş gribi yorumu :Türkiye mücadelede başarılı

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, beyaz et ve yumurtanın bütün vatandaşlar için değerli bir protein kaynağı olduğuna işaret ederek, "Gereksiz endişelerle, birtakım spekülasyonlarla vatandaşlarımızı bu protein kaynağından mahrum etmenin, bu arada binlerce insanımızın ekmek yediği bu sektörümüzü zarara uğratmanın Türkiye'nin yararına olmadığını bilmek durumundayız" dedi
Başbakanın kuş gribi yorumu :Türkiye mücadelede başarılı
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, beyaz et ve yumurtanın bütün vatandaşlar için değerli bir protein kaynağı olduğuna işaret ederek, "Gereksiz endişelerle, birtakım spekülasyonlarla vatandaşlarımızı bu protein kaynağından mahrum etmenin, bu arada binlerce insanımızın ekmek yediği bu sektörümüzü zarara uğratmanın Türkiye'nin yararına olmadığını bilmek durumundayız" dedi.


Başbakan Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı'nda bir konuşma yaptı. Türk milletinin Kurban Bayramı'nı kutlayan Erdoğan, bayram sırasında kendilerini üzen hadiseler meydana geldiğini ifade etti. Hac farizasını yerine getirirken hayatlarını kaybedenlere Allah'tan (CC) rahmet dileyen


Erdoğan, diğer bir üzüntü kaynağının da kuş gribi hastalığı olduğunu belirtti. Önce Ağrı'nın Doğubeyazıt İlçesi'nde, ardından başka illerde görülen kuş gribi hastalığının kendilerini üzdüğünü, kaybedilen vatandaşların acısının bayram sevincine gölge düşürdüğünü ifade eden Erdoğan, hükümetin bu ailelerle ilgili olarak üzerine düşeni yaptığını, yapmakta olduğunu ve yapacağını söyledi. Bu hastalığın Türk milleti ve bütün dünya için çok yönlü bir tehdit oluşturduğuna işaret eden Erdoğan, hastalığın duyulduğu andan itibaren Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden bazı liderlerin kendisini arayarak alınan tedbirleri takdir ettiklerini ve 'Bize ne düşerse yapmaya hazırız' diyerek Türkiye'nin içinde bulunduğu sıkıntıyı paylaşmak istediklerini dile getirdi.


Kuş gribinin gerek sağlık gerekse sosyal ve ekonomik yönden en az zararla atlatılması için her türlü önlemi aldıklarını ve almaya devam ettiklerini açıklayan Erdoğan, kanatlı hayvanlarda görülen bu hastalıkla ilgili bütün gelişmeler ve bilgilerin kamuoyuyla anında paylaşıldığını, herhangi bir şeyin gizli kalmadığını belirtti. Erdoğan, bu süreçte şeffaf olmanın gayreti içinde olduklarını bildirdi.


Tarım, Sağlık ve Çevre bakanlıklarıyla birlikte teyakkuz halinde gelişmeleri adım adım izlediklerini anlatan Erdoğan, bugün de aynı dikkat ve özenle bu sürecin izlendiğini ifade etti.


Bakanlıklarda "Kriz Merkezleri" oluşturulduğunu, bunların üzerinde de "Kriz Koordinasyon Merkezi" oluşturulduğunu kaydeden Erdoğan, ihbar gelen bölgelere süratle intikal etmek suretiyle etkin bir mücadele sürdürdüklerini söyledi.


"İTLAF EDİLEN HAYVANLARIN TAZMİNİNİ KURUŞU KURUŞUNA YAPTIK"
Türkiye'de ilk kuş gribi vakasının 2005'in Ekim ayında tespit edildiğini hatırlatan Erdoğan, 59. hükümetin o günden itibaren uluslararası kuruluşlarla işbirliği halinde çalıştığını, bu işbirliği ve koordinasyon sayesinde başlangıçta 10 binin üzerinde kümes hayvanının itlaf edilerek hastalığın yayılmasının engellendiğini anlattı. Hastalığın yayılmasındaki en büyük etkenlerden biri olan "göçmen kuşların önemli göç yollarının Türkiye üzerinde bulunduğuna" dikkat çeken Erdoğan, 2005 yılı sonunda Türkiye'nin doğu sınırında hastalığın yeniden baş gösterdiğini hatırlattı. 15 Aralık 2005 tarihinde benzer bir ihbar geldiğini ve hayvanlardan alınan örneklerde kuş gribi virüsüne rastlandığını kaydeden Erdoğan, 15 ilde kesin kuş gribi vakası bulunduğunu, 23 ilde şüpheli vakalar olduğunu açıkladı. Yaklaşık 1 milyon kanatlı hayvanın itlaf edildiğini dile getiren Erdoğan, hayvanların sahiplerine kuruşu kuruşuna tazminatlarının ödendiğini vurguladı.


20 vatandaşa kesin olarak kuş gribi teşhisi konulduğunu, bunlardan 4'ünün öldüğünü, 5'inin taburcu olduğunu, 11'inin tedavisinin sürdüğünü kaydeden Erdoğan, bu sürecin başından sonuna kadar atılması gereken bütün adımları "zamanında atmaya" özen gösterdiklerini vurguladı. Milletler arası grip izleme ağına dahil olduklarını, 14 ildeki bölge laboratuarların altyapısını geliştirdiklerini ifade eden Erdoğan, bugün her bölgeden gelen numuneleri inceleyerek grip virüsünün tipini tespit edebilecek durumda olduklarını kaydetti.


Türkiye'de kuş gribi henüz görülmemişken hekimleri ve sağlık personelini hastalıkla ilgili bilgilendirdiklerini anlatan Erdoğan, henüz ortaya kuş gribi vakası yokken 1 milyon kutu koruyucu ilaç sipariş ettiklerini hatırlattı. Henüz bilinen hayvan vakası olmadığı halde Doğubeyazıt'ta hastaneye başvuran bir ailenin durumundan hekimlerin şüphelenecek tecrübeye sahip olduklarını belirten Erdoğan, "Hastalığa karşı hazırlıklı olmamız dolayısıyla hastanelerde yığılmalar olmasına rağmen ciddi bir kargaşa olmamıştır. Vakaların tedavilerine vaktinde başlanmasında aylarca süren hazırlıklarımızın rolü büyüktür. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yetkilileri Türkiye'nin konuyu erken teşhis ettiğini, olaylara erken müdahil olduğunu, şeffaf davrandığını beyan etmişlerdir. WHO, Türkiye'deki referans laboratuarlarının test kalitesinin yüksek olduğunu, hastalığın insandan insana geçişi konusunda bir delil olmadığını açıklamıştır. Devletimiz bütün imkanlarıyla nerede bir ihtiyaç varsa en kısa sürede oraya intikal etmekte, ilaç ihtiyacını anında karşılamaktadır. Bakanlıklarımızın işbirliğiyle yürütülen çalışmalar 14 Ocak 2006 tarihinden itibaren Ulusal Kuş Gribi Koordinasyon Merkezi tarafından sürdürülmektedir. Bu sayede biz de orta ve uzun vadeli tedbirler üzerinde yoğunlaşma imkanı bulacağız. Kamuoyunun hızlı ve don'f0an, bugün de aynı dikkat ve özenle bu sürecin izlendiğinğru bilgilendirilmesi tek elden mümkün olacak" şeklinde konuştu.


"TÜRKİYE, DÜNYADA KUŞ GRİBİ GÖRÜLEN 25-26 ÜLKEDEN BİRİDİR"
Türkiye'de çeşitli bölgelerde kanatlı hayvan üreticiliği yaparak geçimini sağlayan önemli sayıda insan bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şu ana kadar entegre tesislerde hastalıkla ilgili bir bulguya rastlanmadığını açıkladı. Hastalığın açıkta yetiştirilen bazı kümes hayvanlarından bulaşarak yayıldığını anlatan Erdoğan, vatandaşların entegre tesislerde üretilen beyaz et ve yumurta tüketimi konusunda herhangi bir endişe duymalarına mahal olmadığını ifade etti. Erdoğan şöyle konuştu:
"Biliyoruz ki beyaz et ve yumurta bütün vatandaşlarımız için değerli bir protein kaynağıdır. Gereksiz endişelerle, birtakım spekülasyonlarla vatandaşlarımızı bu protein kaynağından mahrum etmenin, bu arada binlerce insanımızın ekmek yediği bu sektörümüzü zarara uğratmanın Türkiye'nin yararına olmadığını bilmek durumundayız. Bu gibi durumlarda ülke kamuoyunun bilinçli ve soğukkanlı bir tavır sergilemesi son derece önemlidir. Türkiye, dünyada kuş gribi görülen 25-26 ülkeden biridir. Dünyanın pek çok ülkesinde, Avrupa'da, ABD'de, Güney Asya ülkelerinde bu hastalık görülmüştür. Tüm dünyada kuş gribine karşı ortak ve bilinçli bir mücadele sürdürülüyor. Avrupa'da bu salgın önemli boyutlarda yaşanmaktadır. Virüs entegre tesislerde de görülmüştür. Hollanda'da 28 milyon, Belçika'da 14 milyon, İtalya ve ABD'de 10 milyonlarla ifade edilebilecek sayıda kanatlı hayvan itlaf edilmiştir. Türkiye şu ana kadar bu hastalıkla başarıyla mücadele etmiştir. Bütün dikkatimizle şüpheli ve mevcut vakaların takibi yapıyor, ihbarları değerlendiriyoruz. Böylesine hayati boyutları olan bir meselede asılsız iddialarla kamuoyunu yanıltmak ve telafisi mümkün olmayan zararlara yol açmak kimsenin hakkı değildir. Herkesin bu sorumlulukla hareket etmesi gerekir. Medyanın gösterdiği hassasiyetin devamını rica ediyorum. Vatandaşların çocuklarını ve kendilerini koruyabilmeleri için doğru bilgilendirilmeleri çok önemli. Bu yöndeki çabalar bundan sonra da devam edecek. Vatandaşlar, yabani kuşlara ve kendi kanatlı hayvanlarına karşı çok dikkatli olmalılar. Tespit edilen tüm vakalarda hayvanlara yakın temas söz konusudur. Çocukların hayvanlara dokundurulmaması gerekmektedir."


İHA
başbakanın
kuş
gribi
yorumu
:türkiye
mücadelede
başarılı
Yorum (4)
C.DAL
Degerli Hakan Bey, siz, saglikli düşünen insanların oldugu bir ulkeyi tarif ediyorsunuz. Burası orası degil yazık ki. Ek olarak bu ulkenin ınsanlarının iliklerine kadar işlemiş olan "hakkımı ararken tas üstünde tas bırakmam" duygusu, son on yıldır "vurun ki öldüresiye cinsinden olsun" diye bağıran saglik bakanlığı iyice alevlendirilmistir. Sonuçta öylesine yozlastiki hersey, "hasta yasarsa nefesi Allah veriyor, ölürse canını doktor alıyor" ve hasta-hekim uçurumu büyüdükce hekimler en kucuk bir riske dahi girmiyor, hastaya elini sürmüyor, hayırlısı olsun diyerek takdiri yaradana bırakıyor. Çünkü hekim mıh gibi biliyor ki en kucuk bir sorunda altından kalkamayacagi tazminatlara muhatap olacaktır ve sanki hekim insan ve vatandas değilmiş gibi muamele edilecektir ve evinin geçimi aksayacaktir. Ne gerek var? Siz bir hekim olsanız, bu maaşa, bu tazminata, bu hukuk sistemine, bu devlete ve bu insanlara bakıp da "ben risk alırım arkadas" der miydiniz? Hic sanmıyorum. Bakın, tam gün kanununu çıkaran basbakan, can derdine düşünce, kanunu ilk kendisi çiğnedi. Balık bastan kokmaz mı sizce de? Paternalizm, hekimin hastanın saglıgı ugruna buyuk riskler almasını da saglar. Ancak risk alan hekim kalmadığı icin paternalizm de ext olmuştur.
0
Cevapla
ophilmi
Hakan bey doğru söylüyor. Ne zaman ki konuşmadan ameliyat ettiğim bir hastada sorun çıktı, aile homurdandı, ne zaman ki konuşarak ameliyat ettiğim bir hastam ameliyatta öldü, hiçbir sorun çıkmadı. dünyadaki çalışmalar da gösteriyor ki hasta ve yakınlarına hastanın ciddi ölüm riski olduğunu söyliyeceksiniz, sonrasında komplikasyon olsa da genelde sorun çıkmıyor. hasta ile konuşmak, ona zamanını ayırmak ona değer verdiğini göstermektir. eğer hasta ve yakınları şizofren falan değilse hiç bir yerde de ciddi sorun çıkacağını sanmıyorum. Hastaya bütün riskleri anlat sonra adamı serbest bırak, ama biz performansı kaçırmayalım diye ayrıntıya girmiyoruz, sonrasında yaşanan sorunlardan dolayı da hep halkı suçluyoruz. hele özelde çalışıyorsanız hastayı kaçırmamak zorundasınız, eğer hastalarınız gidiyorsa size de kapı görünmüş demektir. Bir de kendine çok güvenmeyeceksin, unutmayalım beşer şaşar. İnsanların bir anda hayatını değiştiren acil bir sağlık olayı karşısında yaşadığı korku reaksiyonunu anlamaya çalışmamız ve ona göre davranmamız gerekli. Korku, öfke, sevdiğini kaybetme duygusu, ekonomik gücü yetmiyorsa bunun verdiği çaresizlik. bunlar birbirine paralel giden duygular. Hastaların duyguları olduğunu düşünerek saygı göstermek gerekli. Belki de hekimlere, sağlıkçılara ilk başta verilmesi gereken ders iletişim ve psikoloji dersleri olmalıdır. Bazıları e biz milleti sakinleştirmek zorundamıyız diyecek, dünya değişti, bizim de bunu algılamamız gerekli.
0
Cevapla
opdr kliçko
HOCAMIZIN TIP HUKUKU ADLI ESERİNİ ŞİDDETLE TAVSİYE EDERİM.SAYGILAR...
0
Cevapla
Gökhan Sarpkaya
Aydınlatılmış Onam Hakkında Düşüncelerim: Bir konu bütünlüğü olmadan spot bilgiler olarak düşüncelerimi yazmaya çalışacağım: Aydınlatılmış onam hukuksal bir süreçtir: Hekim burada kendini rahat hissedemez. Hastaya olabilecek ihtimalleri anlatan bir belge imzalatmaya çalışıyorsunuz illa imzalatmalı mısınız yoksa size ne kabul etmezse etmesin mi?: Ailelerin evlatlarına karşı yaptıkları hataları aile ve sosyal güvenlik bakanlığı hangi kriterlerle değerlendirerek çocuğu ailenin yanından alıyor? Burada olay kar-zarar hasabı yapılması değil midir aynı zamanda? Uzmanın vereceği karardan sonra gelişebilecek olumsuzluklardan uzdıman sorumlu mudur? Mesela ailesinden alınan bir çocuğa bir görevlinin kötü muamelede bulunması aileden alınması karar basamaklarında bulunanları hukuki sorumluluğa iter mi? Otomobilinizi bir tamirciye götürdüğünüzde elektrikli lift ile kaldırmak istediğinde size bir evrak imzalatmak istese ve dese ki en azından ‘’ liftte bir arıza olarak aracınız düşebilir bunu peşinen kabul etmelisiniz’’. Ne düşünürsünüz. İmzalayınca neyi kabul etmiş oluyorsunuz. Araba düşerse kasko gibi bir kapsama giriyor mu? Giriyorsa işyerinde bunu engelleyecek bir problem var mı (mesela lift in sigortası vardır normalde ama o işyerindeki liftin sigortası önceden yanmış da usta da becerikli ya bypass ile çalıştırmışsa) bu durumda ne olacak. Aydınlatılmış onam ı imzalar mısınız imzalamaz mısınız? Bu iki örnekte konunun hizmet alma yönündeki muhatapları konuya karar versin istemek ve beklemek doğru değildir. Gerekli yönlendirmeler uygun lisan ve üslup ile ehil görevliler tarafından yapılmalıdır. Mesela ameliyattan ameliyata giren yorgun bıkkın bir cerrahi uzmanı bir müdahale konusunda hastasını aydınlatsın ve onayını alsın derken konu sebebiyle değil duruşu konuşması ve mimikleri ile hastayı korkutabilir. Belki onun yerine bir iletişim uzmanı haline gelmiş ve/veya getirilmiş bir başka sağlık personeli tarafından çok daha kolay onay alınabilir. Kaldı ki amaç mutlak onay almak olamayacağı gibi onay alınamamış önemli bir müdahalenin sırf resmi onay alınmadığı ya da alınamadığı için ertelenmesinden doğacak sonuçlarla hastanın yüzyüze gelmesine izin verilmiş olması da vicdanları rahatsız edecek bir durumdur. Bir hastam 7 yaşında ve ön alt ve üst dişleri sallanıyor. O dişlerin düşmesi gecikti ve dişeti hipertrofisi gelişmeye başladı. Kendisi ile iletişim kurmanın yollarını arıyorum ama o muayene etmem için ağzını dahi açmak istemiyor. Dişler en kısa sürede çekilmezse dişeti hipertrofisi geliştiği için alttan gelen dişler üstteki dişler çıkmadığı için anormal yönden çıkacaktır ve bu da hem beslenmesinin önünde bir problem olarak hem de eğri dişleri düzeltmek için zaman ve para kayıplarına neden olarak karşımıza çıkacaktır. Çocuk anlamaz karar veremez korkusu engelidir. Bu durumda zorla da olsa bu müdahale anne-babanın kararı ile yapılmalı mıdır? Bu aşırı korku çocukta daha başka problemlere neden olamaz mı? Uyutularak mı yapılmalıdır, genel anestezi mi sedasyon mu yapılmalıdır? Hadi bunların yan etkileri çıkarsa? Bunları sağlık camiası ailenin önüne getirirken o çocuğun mevcut durumu ve olması gerekeni düşünerek fanteziden tamamen uzak olarak yan etkiler yönünden etkililik yönünden maliyet yönünden ve uygulnabilirlik yönünden kabul edilmiş tıp yöntemlerini göz önüne alarak ve en temel amaç olarak çocuğun bedensel ve psikososyal sağlığını merkeze oturtarak aile ve çocuğu ikna etmeye çalışmalıdır. Aileler bireyler sağlıkçılara güvenmelidir. Son olarak sağlıkçılar aydınlatılmış onam konusunu bir iş yükü bir angarya olarak görmemeli, aynı zamanda sadece kendilerini kurtaracak bir formalite olarak da görmemelidirler. Bu insana duyulan saygının ve kendimiz için de düşünürsek herhangj bir bilinmeyen-bilemediğimiz konuda bilgi-aydınlanma ihtiyacının gerek şartıdır. Ortaya çıkan-çıkabilecek olan problemlerin giderilmesi konusunda ise sağlıkçılar hukuk, hukukçular da sağlık nosyonu kazanmalı ve bu iki meslek grubu ortak alanlarımıza giren ve hukuka konu olan durumlarda ihtisas mahkemelerinde bir araya gelmelidir ve her iki meslek grubu da ‘’Hukuk ahlakın asgarisidir’’ ve ‘’İnsanların en hayırlısı insanlara faydası dokunandır’’ sözlerini düstur edinerek çalışmalıdırlar ve meslekleri nin doğası gereği sağlıkçıların etkin bir mesleki sigorta kapsamında çalışmaları elzemdir. Saygılarımla Dr. Gökhan Sarpkaya Aile Hekimi
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir