Medimagazin logo

Yeni TCK 'da hekimleri ilgilendiren maddeler ve yorumları

Yeni TCK 'da hekimleri ilgilendiren maddeler ve yorumları
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
YENİ TÜRK CEZA YASASI

Genel Sunuş
5237 Sayılı (Yeni) Türk Ceza Yasası (TCK), 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek.
Yeni TCK, çağdaş ceza hukukunun ve genel olarak kamusal düzenin gerekleri ile hak ve özgürlükler açısından ileri bir adım olarak tanıtıldı. Kamuoyunda söz sahibi bir çok kişi ve kurum da bu görüşe katıldı.
Ancak ne yazık ki gündemdeki diğer bir çok yasal düzenlemede olduğu gibi yeni TCK da, yönetenler ve yasa koyucular tarafından topluma yeterince bilgilenme ve tartışma olanağı tanınmaksızın ve toplumun güncel beklentileri dikkate alınmaksızın yasallaştı.
Oysa bir ülkenin ceza yasası, o ülke vatandaşlarının gündelik yaşamı ve sahip olduğu hak ve özgürlükler için temel bir norm niteliğindedir. Tek tek bütün bireylerinin yaşamını bu denli belirleyecek ve her koşulda bireysel ya da kollektif hak ve özgürlükleri sınırlayacak temel bir norm hakkında, toplumun yeterince bilgilenme ve itiraz hakkına sahip olmaması kaygı vericidir ve demokratik hukuk düzeni ile bağdaşmazlık içindedir.
Üstelik görülmektedir ki yeni TCK, bir çok maddesinde eskiyi aratacak düzenlemeler de içermektedir. Ceza oranları genel olarak arttırılmakta, kimi noktalarda da çağın gerisinde kalmakla eleştirilin eski TCK’dan esaslı bir fark taşımamaktadır.
Bu metin, yeni TCK’da yer alan ve daha çok mesleki özgünlük açısından hekimlerimizi yakından ilgilendiren düzenlemeleri konu edinmektedir. Yasa, bir çok maddesinde dolaylı ya da doğrudan bir biçimde hekimleri konu edinmekte, onları bir yükümlülüğün, suç tipinin ve cezai müeyyidenin konusu kılmaktadır.
Metinde ilgili madde metinleri aynen yasa dili ile verilmiş, madde metnindeki kimi önemli hususların altı çizilmiş, hemen sonrasına ise madde gerekçelerini ve eski TCK’da var olan düzenlemeleri konu edinen kısa yorumlar eklenmiştir. Ayrıca daha kapsamlı bir başka çalışmayı, TTB’nin web sitesinde bulabilirsiniz.
Yeni TCK’nın yürürlük tarihinin Haziran ayına ertelenmesi, konunun ne denli önemli olduğunu ortaya koymakta. Geç de olsa kamuoyunda, yeni ceza yasasına yönelik haklı kaygılar ve itirazlar yükselmekte. En azından kamuoyu, yaşamları boyunca muhatabı olacakları bu temel norm konusunda bilgilenme ve tartışma olanağının kendisine tanınmasını talep ediyor. Hak ve özgürlüklerinin, çağdaş demokratik gerekleri ölçüsünde tanınmasını ve güvenceye alınmasını bekliyor.
Yeni TCK, öngörülen yeni yürürlük tarihine kadar yeterli ölçüde tartışılabilir ve toplumun beklentileri ölçüsünde değişikliklerle güncellenir mi, bu günden öngörmek zor. Ancak her koşulda bilinmelidir ki; adalet, toplum vicdanında kabul gördüğü ölçüde bir değer taşır.



HEKİMLERİMİZİN BİLGİSİNE SUNMAKTA YARAR GÖRÜLEN YENİ TCK’DAKİ KİMİ DÜZENLEMELER

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
MADDE 53-
(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adli para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adli para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
(6) Belli bir meslek veya sanatın
ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.
Yorum;
Maddenin 1/e fıkrası, her hangi bir suçtan dolayı kasıtlı bulunarak hüküm giyen bir hekimin, hükümlü olduğu müddetçe mesleğini serbest olarak icra edemeyeceğini düzenlemekte. Bu açıdan madde, ceza içinde bir cezayı barındırmaktadır. Maddenin 3 üncü fıkrasına göre, hekimin cezası ertelense (tecil edilse) dahi, kural olarak mesleğini serbest olarak icra edememe durumunun devam edeceği ön görülmektedir. Maddenin 5 inci fıkrası ise, eğer hekimlik mesleğinin kötüye kullanımı neticesi bir suç oluşmuş ise, hekimin mesleğini serbest olarak icra edememe durumunun, cezanın infazından sonra da devam edebileceğini hükme bağlamaktadır. Bu kural, para cezası durumlarında dahi geçerli kılınmıştır. Maddenin son fıkrası ise, taksirli suçlarda dahi 3 ay ila 3 yıl arasında yine hekimin mesleğini serbest olarak icra edememe durumunu öngörmektedir. Taksirli suçların da kapsama alınması, maddeyi son derece ağır sonuçlara yol açar hale getirmekte ve hakkaniyete aykırı kılmaktadır.
Eski TCK’da konu, 20, 31, 33, 34 ve esas olarak 35 ve 41 inci maddelerde benzer düzenlemelerle ele alınmıştır. Bu açıdan yeni TCK’nın tek madde lafzında konuyu toplaması kanun sistematiği açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Genelde eski TCK ile aynı yaklaşım ve ceza/mahrumiyet oranları korunmuş, ancak eski yasada hükmün kesinleşme tarihi başlangıç alınırken, yeni yasa 5 inci fıkrasında cezanın infazının bitimini dikkate almıştır. Öte yandan eski yasada varolan “ömür boyu mahrumiyet” hükmüne yer verilmemesi, özgürlükler lehine bir düzenlemedir.
Madde gerekçesinde ise konu, bir “güven ilişkisi” ve “güvenlik tedbiri” anlayışı ile ele alınmış olup, bu yaklaşımı her somut olayda adil ve yerinde bulmak olanaklı değildir.


Taksirle öldürme
MADDE 85-
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi üç yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Yorum;
Uygulamada hastalarını kaybeden hekimlerimizin sıklıkla karşı karşıya geldiği bu suç tipinin cezası, eski TCK’ya göre arttırılmış durumdadır. Eski TCK’da 455 inci maddede düzenlenen bu suçun cezası, 2 yıldan 5 yıla hapis şeklindeydi.
Ancak hal böyleyken yeni yasada, maddenin 2 nci fıkrasına öngörülen ceza açısından, eski TCK’da 4 yıldan 15 yıla hapis öngörülmekte iken, cezanın alt sınırında bir azaltıma gidilmiştir. Birinci fıkrada cezada arttırım yapılmışken, bu çelişik durumu anlamak olanaklı değildir.


İnsan üzerinde deney
MADDE 90-
(1) İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,
b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması,
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,
gerekir.
(3) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için< ikinci fıkrada aranan koşulların yanı sıra,
a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra, ana ve babasının yazılı muvafakatinin alınması,
gerekir.
(4) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, kişi üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane ortamında yapılması gerekir.
(5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi hâlinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Yorum;
“İnsan üzerinde deney” adlı bu suç, eski TCK’da yer almayan yeni bir suç tipidir. Madde gerekçesinde de açıkça itiraf edildiği üzere “insan üzerinde bilimsel deney yapılması prensip olarak suç olarak tanımlanmıştır”. Gerekçede, tıp bilimindeki gelişmelerin önünün kesilemeyeceği kabul edilmekle birlikte, bu alandaki çalışmaların “kontrol edilmesi” gereksinimi özellikle vurgulanmaktadır.
Söz konusu düzenlemenin hangi mevcut ve acil kamusal gerekler uyarınca yapılmış olduğu, yanıt bekleyen önemli bir sorudur. Maddenin 4 üncü fıkrasında, “rıza”nın yanı sıra, “bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaşılması” gibi ek koşullar getirilmiş oluşu, bilimsel özgürlük ve gelişim açısından uygulamada sıkıntılı durumlar yaratmaya muktedirdir.
Bu suça öngörülen müeyyidelerin “kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler” ile aynı tutulması ise, son derece ağır bir cezai yaklaşımı ifade etmekte olup; tartışılmaya açıktır.


Organ veya doku ticareti
MADDE 91-
(1) Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur
(2) Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara hükmolunur.
(4) Bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
(5) Hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan organ veya dokuyu saklayan, nakleden veya aşılayan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(6) Belli bir çıkar karşılığında organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(7) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
(8) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde, kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Yorum;
Yine eski TCK’da yer almayan yeni bir suç tipi söz konusudur. “Hukuken geçerli rıza”dan neyin anlaşılması gerektiği muğlak olup, uygulamada sıkıntı yaratabilecektir. Öte yandan son fıkrada son derece ağır bir cezai müeyyide getirilmiş olup; bu açıdan da madde tartışılmaya açıktır.


Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi
MADDE 98-
(1) Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Yorum;
Madde lafzından da anlaşıldığı üzere, üstelik madde gerekçesinde de, bu suçun failinin “herkes” olabileceği açıkça ifade edilmektedir. Bu açıdan uygulamada hekimlerimiz için sıkıntılar yaratabilecek bir düzenlemedir.
Eski TCK’da benzer bir düzenleme 476 ncı maddede yer almakta olup, öngörülen ceza yalnızca para cezası iken, yeni TCK’da yine ceza ağırlaştırılmış bulunmaktadır.


Çocuk düşürtme
MADDE 99-
(1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Tıbbî zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi altı yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İkinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi tarafından düşürtülmesi hâlinde; iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir kişi tarafından işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılarak hükmolunur.
(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için, gebeliğin uzman hekimler tarafından hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.
Yorum;
Eski TCK’da 468, 469 ve 470 inci maddelerde düzenlenmiş bir suç tipidir. Hekimleri asıl ilgilendiren 2 nci fıkrada, gebelik süresinde “on haftalık süre” ölçütü, eski TCK’da olduğu şekliyle korunmuştur.
Cezanın üst sınırı eski TCK’da 5 yıl iken, yeni yasada indirime gidildiği görülmektedir. Rıza gösteren kadına veren ceza da, azaltılmış bulunmaktadır. Yine 4 üncü fıkrada, kadının ölümü ya da bedenen zarar görmesi durumunda öngörülen cezada da, eski yasaya göre azaltım söz konusudur. Ancak yeni maddede, kadının “ruh sağlığı” bakımından bir zarara uğraması hali, eski yasada bulunmayan yeni bir cezai sorumluluk nedeni olarak öngörülmüştür ve söz konusu tanım, son derece muğlak ve genişletici yoruma açık bulunmaktadır.
Öte yandan 6 ncı fıkra yeni bir düzenleme olup, nedense dolambaçlı bir biçimde asıl olarak “tecavüz suçu”nu konu edinmekte ve mağdur kadına, bu suç nedeniyle oluşan istenmeyen gebelikte, maddede tanımlanan suçun işlenmesi durumunda cezadan bağışıklık tanımaktadır. Madde, her koşulda etik anlamda tartışılmaya açık olup; ancak asıl önemlisi uzman hekimlerin “suç”, “mağdur” ve “suçtan kaynaklı gebelik” durumunu nasıl belirleyeceği konusunda hiçbir düzenleme, referans içermemesi önemli bir eksikliktir.


Kısırlaştırma
MADDE 101-
(1) Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılırsa, ceza üçte bir oranında artırılır.
(2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
Yorum;
Eski TCK’da 471 inci madde düzenlenmiş bir suçtur. Çocuk düşürme suçunun aksine bu suçun cezası yeni TCK’da arttırılmıştır. Eski TCK’da öngörülen ceza 2 yıldan 5 yıla hapis şeklindedir
.

Ayırımcılık
MADDE 122-
(1) Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak;
a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan,
b) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arzedilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden,
c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen,
kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.
Yorum;
Eski TCK’da yer almayan yeni bir suç tipidir. Maddenin (b) bendi, sağlık hizmeti sunumu kapsamında hekimlerimizi de ilgilendirmektedir.


Kişisel verilerin kaydedilmesi
MADDE 135-
(1) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
Yorum;
Eski TCK’da yer almayan yeni bir suç tipidir. Maddenin 2 nci fıkrasının lafzı ve doğrudan madde gerekçesinde “hastanelerde hastalar” için tutulan kayıtlara özellikle vurgu yapılmış oluşu, bu suç tipinin hekimlerimizi de yakından ilgilendireceğini ortaya koymaktadır.
Hastaların kişisel verilerinin kaydedilmesinde “hukuka uygunluk” ölçütünün nasıl ve kim tarafından belirleneceğinin muğlak oluşunun, uygulamada sıkıntı yaratacağı açıktır. Öte yandan madde gerekçesinde, “kişisel veri” kapsamında “gerek kişiyle ilgili her türlü bilgi” ifadesi kullanılarak, hatta ad ve soyad dahi bu kapsama alındığı için, uygulamada hemen herkesin sanık sıfatı kazanabileceği beklenebilir.
Madde gerekçesinde “kişinin rızası”, cezai sorumluluğun oluşmaması açısından haklı bir koşul olarak sayılmış olsa da, bu olgunun doğrudan madde metninde yer almaması önemli bir hukuki eksikliktir.
Öte yandan aşağıda yer alan 136 ve 137 nci maddelerdeki eylemlerin yanı sıra, verilerin yalnızca kaydedilmesini dahi cezaya konu yapmak, tartışmaya açıktır.


Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme
MADDE 136-
(1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Yorum;
Eski TCK’da yer almayan yeni bir suç tipidir. Yukarıdaki açıklamalar, bu madde açısından da kısmen geçerlidir.

Nitelikli hâller
MADDE 137-
(1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Yorum;
Eski TCK’da 198 ve 200 üncü maddelerde, farklı kamusal menfaatler gözetilerek benzer biçimde düzenlenmiş suç tipleri mevcuttur. Ancak yeni TCK’nın 135 ve 136 ncı maddesinde öngörülen ceza oranlarına bu madde ile getirilen arttırım nedeniyle, eski TCK’ya göre daha yüksek bir ceza ön görülmüş durumdadır.


Şikâyet
MADDE 139-
(1) Kişisel verilerin kaydedilmesi, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme ve verileri yok etmeme hariç, bu Bölümde yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.
Yorum;
Eski TCK’da 199 uncu maddede, anılan suç tipi için yine şikayet kurumu öngörülmüş olup, eski düzenlemenin tekrarı niteliğindedir.


Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlâli
MADDE 175-
(1) Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünü, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal eden kişi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
Yorum;
Eski TCK’da 473, 474 ve asıl olarak hekimler açısından 561 ve 562 nci maddelerde benzer düzenlemeler bulunmaktadır.
Anılan 561 ve 562 nci maddelerdeki eski anlayışın aksine, hekimlere özgü bir düzenlemeye gidilmemiş; ancak yeni TCK’daki bu genel hükmün cezası daha da ağırlaştırılmıştır. Eski TCK’da özelde hekimler için öngörülen ceza, hafif para cezası ve kimi özel durumlarda bir ay hafif hapis cezası ile meslekten geçici men şeklindedir.


Bozulmuş veya değiştirilmiş gıda veya ilaçların ticareti
MADDE 186-
(1) Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde bozulmuş, değiştirilmiş her tür yenilecek veya içilecek şeyleri veya ilâçları satan, tedarik eden, bulunduran kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adli para cezası verilir.
(2) Bu suçun, resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
Yorum;
Eski TCK’da 395, 396 ve 400 üncü maddelerde düzenlenmiştir. Ceza oranlarında benzerlik ve kimi durumlarda üst sınır açısından azaltım söz konusudur.


Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilâç yapma veya satma
MADDE 187-
(1) Kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak biçimde ilaç üreten veya satan kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adli para cezası verilir.
(2) Bu suçun tabip veya eczacı tarafından ya da resmi izne dayalı olarak yürütülen bir meslek ve sanatın icrası kapsamında işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
Yorum;
Yine eski TCK’da 397 ve 400 üncü maddelerde düzenlenmiştir. Ceza oranlarında yine benzerlik ve kimi durumlarda üst sınır açısından azaltım söz konusudur.


Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti
MADDE 188-
(1) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.
(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(4) Uyuşturucu maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(6) Üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.
(7) Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, dört yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
(8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Yorum;
Yine eski TCK’da 403 ve hekimler özelinde 406 ncı maddelerde düzenlenmiştir. Ceza oranları benzerlik taşımaktadır.


Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma
MADDE 190-
(1) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırmak için;
a) Özel yer, donanım veya malzeme sağlayan,
b) Kullananların yakalanmalarını zorlaştıracak önlemler alan,
c) Kullanma yöntemleri konusunda başkalarına bilgi veren,
kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu maddede tanımlanan suçların tabip
, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını alenen özendiren veya bu nitelikte yayın yapan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Yorum;
Eski TCK’da 404/1 ve hekimler özelinde yine 406 ncı maddelerde düzenlenmiştir. Ceza oranları yine benzerlik taşımaktadır.
Ancak maddenin 1 inci fıkrasının (c) bendinde yer alan ifade, önceki TCK’da yer almayan yeni bir suç tipini işaret etmekte olup, yoruma ve tartışmaya açıktır. Örneğin; uyuşturucu bağımlısı bir hastasını, uyuşturucu kullanımının zararları konusunda bilgilendirmekle beraber, onu bulaşıcı hastalıklardan korumak amacıyla her koşulda steril enjektör kullanmasını öneren hekimin durumu, her ne kadar “kast” unsuru açısından cezadan bağışıklık taşısa da, yine de uygulamada karşılaşılabilecek problemli noktaları işaret etmektedir.


Resmi belge hükmünde belgeler
MADDE 210-
(1) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması hâlinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması hâlinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur.
Yorum;
Eski TCK’da hekimler özelinde yine 354 üncü maddede düzenlenmiştir. Ceza oranlarında azaltma yapıldığı gözlenmektedir.
Ancak yeni maddede, eski 354 üncü maddenin 4 üncü fıkrasında “işkence suçları”nın gizlenmesine yönelik konulmuş bulunan özel hükme, yeni yasada yer verilmemiş oluşu düşündürücüdür. Anılan önceki hüküm, hekimin işkenceyi gizleme amaçlı rapor tanzim etmesini ayrı bir suç olarak ele almakta ve 8 yıla kadar ağır hapis cezasına bağlamaktaydı.
Öte yandan madde sonunda, suçun nitelikli hali için ayrı bir cezai müeyyide öngörülmek yerine, doğrudan “resmi belgede sahtecilik hükümleri”ne yollama yapılması, yasa tekniği açısından uygunsuz bir durumdur.


Mal veya hizmet satımından kaçınma
MADDE 240-
(1) Beli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Yorum;
Eski TCK’da 401 inci maddede benzer bir düzenleme varsa da, yeni TCK’da “mal” dışında “hizmet” sunumunun da suç tipine eklenmiş oluşu hemen göze çarpmaktadır. Madde gerekçesi ele alındığında doğrudan “sağlık hizmetlerini aksatmak” ifadesinin gerekçede kullanılmış oluşu, bu maddenin de hekimleri yakından ilgilendireceğini ortaya koymaktadır.


Görevi kötüye kullanma
MADDE 257-
(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
Yorum;
Eski TCK’da 228, 230 ve 240 ıncı maddelerde düzenlenmiştir. Eski TCK’da farklı nitelik ve müeyyideler ile ayrı maddelerde düzenlenmiş olan “görevi ihmal” ve “görevi kötüye kullanma” kapsamlı suç tiplerinin, yeni yasada tek maddede birleştirilmesi, yasa tekniği açısından yerinde bir uygulamadır. Madde her koşulda kamuda çalışan hekimler açısından dikkate alınması gereken bir düzenlemedir.


Kamu görevlisinin ticareti
MADDE 259-
(1) Yürüttüğü görevin sağladığı nüfuzdan yararlanarak, bir başkasına mal veya hizmet satmaya çalışan kamu görevlisi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
Yorum;
Eski TCK’da 208 inci maddede benzer bir düzenleme varsa da, yeni TCK’da “hizmet” sunumunun da suç tipine eklenmiş oluşu yine hemen göze çarpmaktadır.
Bilindiği üzere madde, yeni TCK tartışmaları kapsamında kimi basın-yayın organlarında, “bıçak parası” adlı uygulama açısından hekimler özelinde ele alınması ile dikkat çekmiş bulunmaktadır. Madde gerekçesi, faile dair özel bir belirleme yapmamakla birlikte, anılan eylemlerin bu madde kapsamında kovuşturulması mümkündür.


Kamu görevinin terki veya yapılmaması
MADDE 260-
(1) Hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde, görevlerini terk eden, görevlerine gelmeyen, görevlerini geçici de olsa kısmen veya tamamen yapmayan veya yavaşlatan kamu görevlilerinin her biri hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Kamu görevlisi sayısının üçten fazla olmaması hâlinde cezaya hükmolunmaz.
(2) Kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak, hizmeti aksatmayacak biçimde, geçici ve kısa süreli iş bırakmaları veya yavaşlatmaları hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza da verilmeyebilir.
Yorum;
Eski TCK’da 236 ncı maddede düzenlenmiş bir suçtur. Eski TCK’da ki maddede, ceza miktarının alt sınırının şimdi 3 aya çekilmesi dışında bir değişiklik yapılmamakla birlikte, yeni TCK’da maddeye eklenen 2 nci fıkra, daha çağdaş ve lehte bir düzenlemeyi ifade etmekte olup, mesleki sorunları ve halkın sağlık hakkı için “GöREVDE” olan hekimlerimizi yakından ilgilendirmektedir. Ancak demokratik bir toplumda haklı beklenti, bu suç tipinin tümden kaldırılmasıdır.

Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi
MADDE 280-
(1) Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Sağlık mesleği mensubu deyiminden, tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişiler anlaşılır.

Yorum;
Eski TCK’da 530 uncu maddede düzenlenmiş bir suçtur. Bu önceki düzenleme ile kıyaslandığına, başta hekimler olmak üzere sağlık personeli aleyhinde bir içerik ve müeyyideye sahip kılındığı hemen göze çarpmaktadır.
Eski metinde yer alan “sanatlarının icab ettiği yardımı ifa ettikten sonra” ifadesinin yeni yasa metninde çıkarılmış olması, son derece kaygı vericidir. Sanki hekimlere, tedavi hizmeti dahi sunmadan ihbar işini öne alması buyurulmakta; tıp mesleğinin bilinen ilke ve kuralları, insan yaşamının ve sağlığının önceliği ilkesi açıkça yok sayılmaktadır. Üstelik yeni yasada bu suça öngörülen ceza arttırılmış ve hafif para cezası yerine doğrudan hürriyeti bağlayıcı ceza yani hapis cezası öngörülmüş; ayrıca yeni yasa metinin dili Türkçeleştirilmiş olsa da, bu suçun maddi unsuru olarak “bir suçun işlendiği yönünde bir belirti “gibi son derece muğlak bir ifade kullanılmıştır.
Bu suç tipi açısından dikkat çeken diğer husus da, eski yasa maddesinde “şahıslar aleyhinde işlenmiş bir cürüm” ifadesi kullanılırken, yeni yasada “bir suçun işlendiği” gibi daha geniş ve yoruma açık bir ifade kullanılmış olmasıdır.


Genital muayene
MADDE 287-
(1) Yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın, kişinin genital muayeneye gönderilmesi hâlinde, fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler açısından yukarıdaki fıkra hükmü uygulanmaz.
Yorum;
Eski TCK’da yer almayan yeni bir suç tipidir. Maddenin kaleme alınışında hemen göze batan çarpıklık, bu suçun failinin kim olabileceği yolunda haklı olarak tereddüt doğurmaktadır. Dikkat edilirse “genital muayeneye yapmak” değil, doğrudan madde lafzına göre “genital muayeneye gönderilme” fiili suça konu yapılmış bulunmaktadır. Madde gerekçesinde de bu tuhaflık konusunda hiçbir açıklama bulunmamakta; ancak gerekçede açıkça “muayene yapılması” ifadesi kullanılmaktadır.



www.ato.org.tr
yeni
tck
'da
hekimleri
ilgilendiren
maddeler
ve
yorumları
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir