Medimagazin logo

Dik hekimi açığı, yabancı değil, yerli hekimle giderilmeli

Samsun-Sinop-Ordu-Amasya Diş Hekimleri Odası Başkanı Abdullah İlker, hastanelerdeki diş hekimi açığı sorununun ithal diş hekimleriyle değil yerli diş hekimleriyle çözülmesi gerektiğini söyledi
Dik hekimi açığı, yabancı değil, yerli hekimle giderilmeli
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Samsun-Sinop-Ordu-Amasya Diş Hekimleri Odası Başkanı Abdullah İlker, hastanelerdeki diş hekimi açığı sorununun ithal diş hekimleriyle değil yerli diş hekimleriyle çözülmesi gerektiğini söyledi.


İzmir, Denizli, Isparta, Adıyaman, Elazığ, Gümüşhane, Samsun, Eskişehir, Bolu ve Edirne'nin aile hekimliği uygulamasında pilot il olarak seçildiğini hatırlatan Abdullah İlker, diş hekimliği hizmetlerinin aile hekimliği uygulamasındaki yerinin ne olacağının bilinmediğini belirterek, "Vatandaş kuyruklara girmeden ihtiyaç duyduğu anda hekim seçme özgürlüğüyle ağız diş sağlığı hizmeti alabilecek mi? Yoksa, Sağlık Bakanlığı kamuda çalışan 4 bin 500 diş hekimiyle 70 milyon vatandaşa hizmet vermeye ısrarla devam edecek midir? Vatandaşın diş hekimliği hizmetine ulaşamaması, diş hekiminin mesleğini yapamaması artık son bulmalıdır. Vatandaşın ve diş hekiminin mağduriyeti, ithal diş hekimleriyle değil kendi diş hekimlerimizle giderilebilir. Serbest muayenehanelerden hizmet alınması durumunda hastaların çok daha kaliteli tedaviye kavuşacakları bariz bir gerçektir" dedi.


İHA
dik
hekimi
açığı
yabancı
değil
yerli
hekimle
giderilmeli
Yorum (10)
OP DR
GEÇİN BUNLARI ............... ÖNCE DEFANSİF TIP... GERİSİ YALAN VE BOŞ..................!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!????????::::::::::::::::::::::............................................
0
Cevapla
Bircis
ARAŞTIR, OKU, DÜŞÜN, SONRA YAZ! http://www.medimagazin.com.tr/authors/ismail-hakki-aydIn/tr-defansif-tip-72-87-2896.html DEFANSIF TIP Yazılı ve görsel basında her gün, hekimler ile ilgili, menfi propaganda amaçlı olabileceği ihtimalini de akla getiren birçok haber yer almaktadır. Bunlardan bazıları belki art niyetli olmakla birlikte, bazıları da hakikaten gerçeği yansıtmaktadır. Ancak genel olarak değerlendirildiğinde, toplumun gözünde hekimi aşağılamak, suçlamak ve şuur altında dahi mahkûm etmek için, şuurlu veya şuursuz, iradi ya da gayr-i iradi bir kampanyadır, sürüp gidiyor. Hekimler ister istemez bundan etkilenmekte ve yapacağı en küçük muhtemel bir yanlışlıktan(!) dolayı mahkeme kapılarında süründürüleceği, tazminata mahkûm edileceği ya da hapisle cezalandırılacağı korkusunu yaşamaktadır. Her canlıda var olan refleks hiç şüphesiz hekimde de vardır. Doğruluğu tartışılsa da, ister istemez negatif bir tutum içerisine giren hekim, toplumsal, mesleki, siyasi ve idari faktörlerin etkisi ile defansif tıbba yönlenebilmektedir. O da, hafızası, hatırası, duygusu ve endişesi olan insan nihayetinde… Korku dağları bekler! Zira doktorların düşmanı bir değil, bin değil!!! Gazetelerden ve diğer basın organlarından, en basit hasta sevkinde bile ne denli problemler yaşandığını öğrenmekteyiz. Hastanın sevk edileceği hastaneden konfirmasyon almadan hekim hastasını sevk edememektedir. Gerek sevk eden, gerekse sevki kabul edecek olan hekimler, mevcut şartların hep hekimlerin aleyhine cereyan etmesi sebebi ile bir an evvel hastadan kurtulmak ve çeşitli bahanelerle hastayı kabul etmemek yoluna gidebilmektedirler. Diğer taraftan stabil hastalarla yatakları doldurup, performansını(!) yükselttikten sonra gönül rahatlığı ile “yatak yok” denilebilmektedir. Benim kafam, ne demekse, bu performans işine de bir türlü basmıyor ya… Neyse… “Sonunda tazminat ya da hapis cezası olabilecek bir müdahaleyi neden göze alayım?” düşüncesi ön plana çıkabilmektedir. Zor-şer hastayı kabul eden hekim de, çeşitli alet-edevat, teknik, mekân, ameliyathane, yoğun bakım ve personel yetersizlik ve eksiklikleri bahanelerini öne sürerek, hasta için gerekli olan ameliyattan da imtina edebilmektedir. Çok yakından tanıdığım birkaç meslektaşım, yaptıkları çok riskli ameliyatların komplikasyonları nedeni ile astronomik tazminatlara mahkûm edildiler. Şimdi bu cerrahlardan bırakın yüksek riskli bir ameliyatı, sıradan bir cerrahi müdahaleyi bile gönül rahatlığı ile yapmalarını nasıl bekleyebilirsiniz? Kendimizi onların yerine koyup düşündüğümüzde, hangi psikolojik tablo içerisine girebileceğimizi hayal bile etmek istemiyorum. Çok ağır hastalar bir yana, kişi ister sağlıklı olsun, ister hasta olsun, adımını hastaneye attığı andan itibaren az ya da çok risk söz konusudur. Toplum bilinci ve gerçek hayattaki uygulamalar, bu riskten tamamen hekimi sorumlu tutan bir davranış sergilediği için, meslektaşlarım genelde, incelemeler, soruşturmalar ve mahkemeler ile uğraşmaktan, ailesinin, çoluğunun çocuğunun istikbalini tehlikeye ve riske atmaktan korkar duruma gelmiştir. Bütün bunlardan dolayı erken yaşta emekli olan, hastaya el sürmekten imtina eden ve hatta hekimlik mesleğini bile bırakan birçok meslektaş tanıyorum. Bu yetişmiş insanları hizmetten koparan ve hekimi bir memur kafası ile değerlendirebilen, düşmanca tavır takınan zihniyet sürdüğü müddetçe bu kaçışlar devam edecektir. Hafız Sami Efendi, hicazkâr makamındaki eseri ile, yaklaşık yüz yıl önce, bir taş plaktan, sanki meslektaşlarımızın bu günkü hal-i pür melallerini terennüm ediyor. Derdime vâkıf değil cânân beni handân bilir. Hakkı vardır şâd olanlar herkesi şâdân bilir. Söylesem te’siri yok sussam gönül râzı değil, Çektiğim âlâmı bir ben bir de Allah’ım bilir
0
Cevapla
No name
Farklı ve kışkırtıcı görüşleri yayınlamaktan neden imtina ediyorsunuz medimagazin editörleri? Tekrar yazıyorum; Hocam'ın dedikleri bir bakıma doğru. Peki üniversitede yeni öğretim üyelerinin yayınlarına isimlerini yazdırıp akademisyenlik taslayan, 20 yıldır hiç bir yeniliği okumamış, öğrenmemiş, sorumluluk hissetmeyen yetersiz hocalara mı tabi olalım. Olaya bütüncül bakmalıyız bence. Bütün bunlar 1 gecede olmalı. Suratına sigara dumanı yiyen (bu olayı doğru bulmuyorum) 'kıdemli hoca' üniversiteye, asistana, bilime ne vermiş onu da sorgulasın bence.
0
Cevapla
www.aciamagercek.com
YÜCE ALLAH PERFORMANSI ONLİNE TAKİB EDİYOR Allah, yaptığımız iyilik ve kötülükleri, an be an kayıt altına alıyor ve buna göre performansımızı, hem nitelik hem de nicelik olarak adil bir şekilde değerlendireceğini, bir hardal tanesi kadar bile olsa hiçbir faaliyetimizin zayi olmayacağını bildiriyor. Allahın kurduğu performans sistemi, kul hakkı, adalet ve ahlaka dayanıyor. Küresel şeytanın sömürdüğü ve saptırdığı dünyada kurduğu performans sistemi ise, hastalıklı yaşam tarzının peydahladığı satılık hastalıklar için ürettiği ilaç ve teknoloji dağlarının tüketimine dayanıyor. Kim ne kadar çok bunları tüketirse o kadar çok puan alıyor. Sistemin özü : ‘ne ka hasta, o ka köfte’. Performans ise beyinlere takılan taksimetre. Performans makbuzu, polislere tüketmesi için verilen trafik ceza makbuzu gibi. Bu yüzden hastalık ve kötülükler artıyor kimsenin umurunda değil. Performans sistemi, hastalık değirmenini döndüren yorgun atların kırbacı. Değirmende öğüttüğünüz ise sağlık ve hayatınız. Havuzda size ayrılan para sabit olduğuna göre, herkes bir diğerinin hakkını almaya çalışıyor. Şeytan bizi böylece yalancı performansla aldatıyor. Hastalıktan rant sağlayan Şeytanın sistemi, kul hakkı yemeye, adaleti çiğnemeye, hastalık satmaya ve her çeşit ahlaksızlığa dayanıyor. Bu sisteme ortak olanın performansı artıyor, karşı olanın ise düşüyor. Bir tarafta kul hakkı, adalet ve ahlaka dayanan Allahın rahmet sistemi, öbür yanda küresel şeytanın kurduğu hastalık ve kötülük sistemi. Hangisini örnek alalım? Allahın sistemini örnek alsak, her çeşit hastalık ve kötülüğü azaltacak şekilde, önleyici ve koruyucu işlemlere performans puanı verilecek. Küresel şeytanın ‘ne ka hasta, o ka köfte’ yani taksimetre sistemini örnek alsak, önleyici ve koruyucu işlemlere zaman kalmayacağı için hastalık ve kötülükler patlayacak. Hangi sistemi seçelim? Dev hastaneler, adalet sarayları ve bu performans sistemi ne yazık ki hastalık ve kötülükleri önlemiyor. www.aciamagercek.com
0
Cevapla
RKTR
Lütfen tüm arkadaşlar aşağıda Bircis rumuzu ile yazan meslektaşımızın yazısını okusun. Milli Tıp Hukuku Formülü’nün nihai sonucu işte budur. Bu rezilliği yaratan ya da gözlerinin önünde tıp doktorlarına karşı cereyan eden büyük haksızlıklara göz yuman Şeytanlar, bu yolla sağlık sisteminde sebep oldukları facialar nedeniyle, ileride tarih kitaplarına geçecekler. Lanet ve beddua edilecek hepsine. Baro’daki avukat meslektaşlarının bile “Para için her şeyi yapar” dedikleri Erzincan Hukuk mezunu iftiracı bir şahsın açgözlü bir aileyi kışkırtması sonucu hayatımın 8 senesi katledildi. İki ayrı davadan mahkemelerde perişan oldum. 8 sene boyunca çektiğim stres ve üzüntüleri anlatamam. En az 32 milyar da param gitti. Sonunda beraat ettim, ama bu, hayatım iyice rezil edildikten sonra oldu. Başıma gelenleri Allah düşmanımın başına vermesin. (Zaten amaç da budur: sonunda kurtulsanız bile, o ana dek size hayatı zehir etmektir Kurulu Düzen’in temel gayesi. Bu sistem, tıp doktorlarının hayatını katletmek üzere özellikle tasarlanmıştır). O yüzden; SONUNA KADAR DEFANSİF TIP. Size, “Görevi savsaklamaktan şikayet etme” tehdidi savurabilirler. Olsun. Görevinizi savsaklayın, hatta doktorluğu bile bırakın, AMA NE OLURSA OLSUN SAKIN MAHKEMEYE DÜŞMEYİN.
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir