Medimagazin logo

Ayda 9 milyar maaş alan doktor elime mum diksin

Tam Prof. Kalaycı katledildi Türk sağlık sistemi belki yeniden gözden geçirilir diye umutlanacaktık ki sayın Bakan’ın talihsiz beyanatı gündeme düştü
Ayda 9 milyar maaş alan doktor elime mum diksin
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Tam Prof. Kalaycı katledildi Türk sağlık sistemi belki yeniden gözden geçirilir diye umutlanacaktık ki sayın Bakan’ın talihsiz beyanatı gündeme düştü. Güneydoğu ve Şemdinli olaylarının suçlusu bulunmuştu: Ayda 9 milyar teklif edilmesine rağmen o bölgelere gitmeyi reddeden ülkenin milyarlarca lira harcayarak yetiştirdiği hekim tayfası. Hoş aylık gelirimizin Avrupa standartlarına ulaşmış gibi reklam edilmesinin sanal bir itibar kazandırdığını da inkar edemeyiz. Doğudakiler 9 milyar alırken ülkenin göbeğindeki şu öğretim üyesi kim bilir kaç yüz milyar alıyordur diye güvenlik görevlilerinin bile bize bakışları değişti ama kazın ayağı öyle midir…

İki haftadır sizlerin değil bizlerin sorunlarını işlemiş ve başınızı ağrıtmış olmaktan dolayı özür diliyoruz ama sergilenen ucuz popülizm karşısında Tabip Odalarının yırtınırcasına bağırışları maalesef horlama sesleri arasında kaybolup gidiyor gazete sayfalarında. Bizlere de siberalemde sizlerle dertleşme seçeneğinden başka bir şey kalmıyor maalesef.

Son gelişmeyi kısaca özetleyerek başlayalım…
Sağlık Bakanlığı bütçesinin tartışıldığı bir oturumda geçen hafta Sağlık Bakanı sistemimizin sorunları ve ihtiyaçlarını tartışmaya açacağına konuyu dağıtmak için sık sık yaptığı gibi yine hekimlerin 9 milyar aldığı halde doğuya gitmediğini gündemin ön sıralarına almayı yeğledi. Oysa bu konu ne yazık ki kamuoyunda hekimlere karşı bir tepki oluşmasına yol açtığı gibi gerçeklikte sayın Bakanın söylediği ile örtüşmemekte.

Biraz gerçekleri yani bizlerin yaşadıklarını anlatalım…

Kamuda çalışan hekim maaşı doğuda da 1 milyar iki yüz milyon civarındadır. İş güvencesi ve tayin hakkınızdan feragat edip sözleşmeli çalışmayı kabul ederseniz bu rakam 2.5 katına çıkabilmektedir. Bunun dışında vaat edilen ödemelerin tamamı en ideal şartların oluşması durumunda teorik olarak alınabilecek rakamın kağıt üstünde hesaplanmasından ibarettir. Sonuçta halen doğuda görev yapmakta olan binlerce hekimin hiçbiri 9 milyar ücret almamaktadır. Tahmin edersiniz ki sözleşmeli statüye geçmek kısa dönem karınıza görünse bile gelecek açısından pek çok memurun kabul edebileceği bir seçenek olamaz.

Bu hassas konuda başta Sağlık Bakanı olmak üzere tüm yetkililerin "alınma ihtimali olan" ücret yerine halen fiilen alınmakta olan ücretleri tartışmaları daha uygun olacaktır.

Üstelik boş denilen az gelişmiş bölge kadrolarında son yılda zorunlu hizmet aracılığıyla iki katına kadar doldurma sağlamış ancak sağlık hizmetlerinin kalitesinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Bir türlü anlaşılmak istemeyen açmaz eksiğin personel değil hizmet olanakları olduğudur. Az gelişmiş bölgelerde kişi başına düşen gelir 700 dolarken, okullar öğretmensizken, can güvenliği yokken, yatırım yapmayı özel sektörün gözü yemezken bir tek sağlık sistemi düzelemez. İşe en pahalı hizmet olan sağlık hizmetlerinden de başlanamaz. 12 yıl eğitim almış uzman bir doktoru gönderip haydi rasgele demenin uçak mühendisinin eline bir tornavida verip buyur uçak imal et demekten bir farkı olamaz.

Peki durup dururken gündem niye buraya kaydırılmıştır.

Bin bir devrim ve acil eylem planlarıyla girişilen değişim çalışmalarından bir türlü sonuç alınamamıştır. Hizmeti veren sağlıkçılar da hizmet alan hastalar da anlatılan onlarca başarı öyküsüne rağmen mutsuzdur.

Ülke nüfusunun ancak %70i en az bir adet sağlık sigortasına sahip. Diğer bir deyişle 70 milyon insanın %30u (20 milyon kişi) Allah'a emanet. Sigortalı 50 milyon vatandaşımızın yaklaşık %65i SSK'ya bağlı. %30 kadarı Bağ-kurlu ve ancak %5i Emekli Sandığı üyesi. Üyelerin düzenli prim ödememesi nedeniyle Bağ-kur iflas etmiş durumda. SSK ise resmen açıklayamadığı için ödediği harcama limitlerini olabilecek en az düzeye indirgedi. Her üç sistem de hizmet aldığı kurumlara trilyonlarca lira borçlu ve kötü müşteri statüsünde. Çoğu üniversite anlaşmalarını iptal etmiş durumda. Son gelinen noktada bütün sistemler birbirine bağlandı. Yani SSK’nın masraflarını trilyonlarca lira borçlu olduğu Sağlık Bakanlığı ödemeye başladı.

Diğer önemli bir sorun da ilaç ve hastane hizmetlerinin çok pahalı olması. Bir önceki hükümet imkansızı başarmış ve ilaç işini kontrol altına almıştı. Tüm üyeler katkı payı ödemeye başlamıştı. Devlet yükünü biraz olsun hafifletmişti. Ancak dolar-Türk lirası dengesizliği fiyatları akıl almaz boyutlara çekti. Bugün basit bir soğuk algınlığı tedavisinin reçetesi 200-300 milyon lira civarında. Hasta sigortalı olsa bile, yani %10unu bile kapsasa 20-30 milyon T.L. ödemek zorunda kalıyor. Devlet de her defasında kalan 180 milyon T.L. yi ödeyemediği için ilaç şirketlerine borçlanıyor. Sistem arapsaçına dönüyor. SSK ilaç reçeteleri dış eczanelere hop diye açılıverince topyekün iflas gündeme geldi. SSK’lıların ilaç faturalarını devlet ödeyemeyecek, ilaç satmayan eczaneler ise cezalandırılacak. Bir nevi Deli Dumrul fenomeni.

Daha geri planda, kökeni yine ekonomik olan ama dikkate alınması gereken ikincil sorunlar da var. Bir çok hastane ve malzeme ihalesi parasızlıktan bekliyor veya ilerlemiyor. Ameliyatlar malzeme bulunamadığı için durmuş durumda. Dolayısıyla sıralar uzuyor, hastalar beklerken kaybediliyor. Uygun ve ileri teknoloji ürünü malzeme ithal edilemediği için kalitesiz veya eski teknolojiye sahip teknikler kullanılmak zorunda kalınıyor. Bu durum yapılan tedavilerin başarısını da etkiliyor. Hastalara kalitesiz hizmet verilmek zorunda kalınıyor. Yeniliklere ayak uydurmak ise hayal oluyor.

Hastane hizmeti bütçe açığı içindeyken uygulanan performans sistemi ile döner sermayeye gelen paranın önemli bir kısmı yatırıma değil çalışanlara dağıtılıyor. Taşıma suyla değirmen döndürülmeye çalışılıyor. Performans sistemi hastanenin parasından çalarken bir de gereksiz girişim sayısını artırarak sağlık harcamalarını da katlıyor.

Geçilmek istenen “Aile Hekimliği” projesi ise İngiltere koşullarında bile iflas etmiş demode bir yöntem. Sağlık Bakanlığı’nın il, ilçe ve köylerdeki bütün taşra teşkilâtını kaldırmak, sağlık ocaklarını tasfiye edip aile hekimliği ticarethaneleri kurmak; hastaneleri birer ticari işletmeye dönüştürmek; aylık geliri 117 milyon TL. olan yurttaşlardan her ay 58 milyon TL. GSS (Genel Sağlık Sigortası) vergisi alıp kalan 59 milyon TL. ile de sağlıklı sağlıklı geçinmesini beklemek; ayaktan yapılan bütün sağlık hizmetlerine katılım payı getirmek, bütün sağlık hizmetlerini herkesin parası kadar ulaşabileceği ticari birer metaya dönüştürmek Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin hangi sağlık sorununu çözecek? Bu politikaların ülkemizin az gelişmiş bölgeleri için maliyeti sağlıktaki bölgesel eşitsizlikleri daha da arttırmak olmayacak mı?

Bütün suçu doktorlara yükleyen sistem ise başka işler peşinde. Birçoğu Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgesinde çalışan öğretim üyeleri Batı Anadolu’ daki hastanelere klinik şefliği, şef yardımcılığı payesiyle atamaya devam ediliyor. Bu şekilde yapılan atamaların hukuka aykırı olduğu yönündeki bir dizi mahkeme kararını görmezden gelerek Temmuz ayında çıkartılan Kanun Sn. Cumhurbaşkanı tarafından siyasi kadrolaşmaya neden olacağı gerekçesiyle veto edilmişken aynı Kanun, Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçelerine hürmet edilmeden Ekim ayında tekrar olduğu gibi TBMM’de kabul edildi. Şu ana kadar gelen bilgiler yüzün üzerinde klinik şefliğine herhangi bir liyakat kriteri gözetilmeden doğrudan Sağlık Bakanlığı tarafından atama yapıldığı ve bu atamaların hızla devam edeceği yönünde. Kurulmak istenen yeni 15 Üniversitenin geleceği ise tartışılır.

Gözünüzü korkutmak için değil, sorunun boyutlarının ve aşılmasındaki zorluğun net anlaşılabilmesi için böyle bir örnek verdik.

Son tahlilde çıkılan yoldan dönmek pek uygulanabilecek bir alternatif gibi görünmüyor. Kamu kanadının bir an önce projeleri gerçekten çalışır hale getirmesi ve eksiklerini tamamlaması gerekiyor. Bu konuda sivil toplum örgütlerinin görüşleri de mutlak dikkate alınmalı; elbette onlar da yapıcı yaklaşmalı. Ölü doğacak yeni bir çocuğun belli ki inleyen hastalara yine hiçbir getirisi olmayacak.

Ekonomik krizden yeni yeni kurtulmayı bekleyen bir ülke için çok şeyler beklediğimizi düşünebilirsiniz. Dünya Sağlık Örgütünün sağlık hizmeti kalitesi sıralamasında Türkiye'yi 191 ülke arasında 87. göstermesini de doğal karşılayabilirisiniz. Koskoca İngiliz sağlık sistemi çöktü ülkemizin ki dimdik ayakta diye rahat olabilirisiniz. Biz sadece uyarı ve önerilerde bulunmak istiyoruz. İçinizi karartmak gibi bir niyetimiz hiç yok.

Tüm bu sorunların altında yatan ekonomik temel çözülmeden düzelme beklemek manasız. Amacımız alınacak tedbirlerin günlük değil uzun vadeli olması. Bu konuda hükümetin tek partiye dayanmasını bir avantaj olarak görüyoruz. Amerikan Sağlık Bakanlığının bile harcamalarını %2.7 kıstığı bir dünyada işe başlayanlara kolaylıklar dilemekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Kriz nedeniyle vatandaş yemeğinden, suyundan, işinden, geleceğinden özveride bulundu ama sağlığını yitirdiği zaman…

Dr. Serdar Günaydın-Hürriyet
ayda
9
milyar
maaş
alan
doktor
elime
mum
diksin
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir