Medimagazin logo

Yeni kuş gribi tehlikesi

Göçmen kuşlar, Afrika'dan Türkiye'ye doğru yola çıktı. yeni kuş gribi tehlikesi kapıda
Yeni kuş gribi tehlikesi
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Göçmen kuşlar, Afrika'dan Türkiye'ye doğru yola çıktı. yeni kuş gribi tehlikesi kapıda.

Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçesi’nde başgösteren ve 4 kişinin ölümü, çok sayıda insanın tedavi gördüğü kuş gribi tehlikesi, göçmen kuşların göçü ile yeniden kapıda. Kuş gribi virüsü taşıma ihtimali bulunan göçmen kuşların Afrika’dan yola çıkarak Türkiye’ye doğru gelmesi uzmanları harekete geçirdi.

Türkiye Doğa Gözcüleri Derneği kurucu üyesi ve göçmen kuş uzmanı Asaf Ertan, Afrika’dan gelen binlerce flamingonun virüs taşıyıcısı olabileceğini ve gerekli tedbirlerin alınmaması halinde Türkiye’nin yeni bir kuş gribi salgınıyla karşı karşıya kalacağını söyledi.

Göçmen kuş uzmanı Ertan, “Afrika’dan çıkan binlerce flamingo bir hafta içerisinde Türkiye’ye ilk giriş bölgesi olan Van Gölü havzasında konaklayacak. Bu kuşların son günlerde kuş gribinin görüldüğü Afrika’dan gelmesi tehlikenin boyutunu gösteriyor” dedi.

Güney Afrika’dan göç eden başta flamingo olmak üzere virüs taşıma ihtimali bulunan binlerce göçmen kuşu, Türkiye’de ilk olarak Ağrı ve Van Gölü Havzasında konaklayacak. Türkiye Doğa Gözcüleri Derneği Kurucu üyesi ve göçmen kuş uzmanı Asaf Ertan, yola çıkan göçmen kuşların Türkiye’ye ilk giriş noktası olan ve kuş gribi vakalarının görüldüğü Ağrı ve Van Gölü havzasına gelmesinin tehlikeli olabileceğini söyledi. Ertan, göçün önlenmesinin söz konusu olmadığını ve gerekli tedbirlerin hemen alınması için yetkililerin harekete geçmesini isteyerek, şöyle konuştu:

“Afrika’dan yola çıkan binlerce göçmen kuş üremek için Avrupa ülkelerine Türkiye üzerinden geçecek. Son günlerde Afrika’da kuş gribi vakaları görülmesi de tehlikenin boyutunu gösteriyor. Bu kuşlarla birlikte virüs gelecek endişesi var. Eğer gerekli tedbirler alınırsa korkulacak bir durum söz konusu değil. Ancak tedbirler yetersiz kalırsa bir salgına hazırlıklı olmalıyız. Çünkü daha önce Manyas’ta ortaya çıkan kuş gribinin daha sonra nerede görüleceğini uzmanlar söylemişti. Ve kuşların göç yolu belliydi. Buna rağmen tedbirler alınmayınca salgın oldu ve insanlar öldü. İlk kuş gribi görülmesinin ardından 3 ay kaybedildi. Çok kısa süre sonra binlerce göçmen kuşu Türkiye’ye girecek. Bu kuşlar ilk olarak Van Gölü havzasında bulunan 8 ayrı bölgede 3 ay boyunca konaklayacak. En önemli tedbir olarak kuşların konaklayacakları bölgelerin havadan ilaçlanmasıdır. Böylece hastalığın yayılması önlenebilir.”

Türkiye’de yanlış politika yüzünden 2004 yılında Manisa’daki aşı üretim enstitüsünün kapatılmasının büyük bir hata olduğunu söyleyen Ertan, “Türkiye bu konuda dışa bağımlı hale getirildi. Bu merkez yüksek maliyetinden dolayı kapatılmış. Eğer günün şartlarına uyduramıyorsak tümünü değiştirip böyle bir merkez kurulup işletilmeli. Türkiye gerçeklerinde böyle bir merkez şart. Yenilenmeli ve bilimsel yeni bilgilerle tekrar kurulmalıdır” dedi.


Hürriyet
yeni
kuş
gribi
tehlikesi
Yorum (2)
Prof. Dr. Ali Çetin
Sayın Selim Hocam: Türkiye bazında konuştuğumuzda fen bilimleri, sosyal bilimler, mühendislik bilimleri, eczacılık bilimleri, veterinerlik bilimleri, diş hekimliği bilimleri ve sağlık bilimleri alanlarına göre bilimsel yazı sayısı hakkında yorumlarımızı söylersek daha doğru olur kanaatindeyim. Çok genelleme yapıldığında bazı şeyler gözden kaçıyor. Tıptaki gerileme sizin bahsettiğinizden ve görünenden çok fazladır. Benim gözlemim şöyledir. Tıp dışında tüm bilimlerde Türkiye ileri gitmiştir. Tabiki bu ilerleme istediğimiz düzeyde değildir ama sonuçta gözardı edilemez bir ilerleme olmuştur. Bu konuda YÖK, TÜBİTAK ve TÜBA gibi kurumlarda tıp hocalarımız tek kelime ile ayakta uyumuştur. Diğer bilim dallarının hocaları üniversitelerde maaşları düşük ve tam gün çalışma dışında seçenekleri olmadığı için ve ayakta kalmak için araştırma konusunda birbirlerine iyi destek olmuşlar ve TÜBİTAK gibi kurumlarda hep kendilerini kayırmışlardır. İşinde doğrusu tıpa bir bilim değil de diğer bilimlerin bir kombinasyonu ve biraz da sanat eklenmiş bir iş kolu olarak bakmışlardır. Bunu kimse böyle açıktan söylememektedir. En son açıklanan Tübitak desteklemesine hak kazananlar listesi bile bunu açıkça göstermektedir. Asıl SBAG (Tıp araştırmaları bu kategoridedir) bütçelerinin burada açıklanmasa da bildiğimiz küçüklüğü, Türkiye'ye dağılımınıın dengesizliği ve bazı SBAG projelerinin gene tıp uzmanı olmadan tıp fakülteleri dışında başka fakültelerce yapılması (ODTÜ gibi) ve buna rağmen tıp hocalarımızın aymaz duruşu dikkati çekmektedir (http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&source=web&cd=3&cad=rja&ved=0CDoQFjA C&url=http%3A%2F%2Fwww.tubitak.gov.tr%2Fsites%2Fdefault%2Ffiles% 2F2012_2_1001_liste.pdf&ei=E3T-UIK7NYiZhQfFxIHgCw&usg=AFQjCNEoo1bzd3kai4WVAvuURt8jWC0BBw&bvm=bv.41248874,d.ZG4). TÜBİTAK tıp uzmanlarının araştırma desteği alması gereken temel kurum olmuştur ama burada dönen hile i şerriye uygulamalar nedeniyle tıpa ayrılan araştırma ödenekleri tıpla belirgin bir araştırma üstünlüğü kazandırma gücünde değildir. Tıp araştırmaları son yıllarda dünyada deneysel alana daha fazla kaymıştır. Önceden yılda bir tane deneysel yazı çıkan dergilerimiz artık yarıdan fazla deneysel yazı basan ve olgu sunumu hiç basmayan konuma geçmiştir. Tıp öğretim üyeliğinin tümü ile doktora programı entegre edilerek yapılması gerekli hale gelmiştir. Bu konuda çok az kişide bir kararlılık varken öğretim üyelerinin genelinde henüz bir bilinçlenme yoktur. Tıp Fakültelerinde her bilim dalı kendi araştırma laboratuvarına sahip olabilmeli ve burada yardımmcı araştırma elemanları çalıştırabilmelidir. Araştırma projelerinin alınmasında ve desteklerin kullanılmasında araştırmacılara güvene dayalı bir yaklaşımla yardımcı olunması gerekir. Tıp öğretim üyeliği hizmet, araştırma ve eğitim olarak bunların karması bir modelde tanımlanmalı ve hangi alanda fazla çalışıyor ise öğretim üyesinin geliri ona göre değişmelidir. Bunun gibi çok sayıda revizyon gerektiren tıp öğretim üyeliğinin mevcut hali ile Tıp Bilimleri olarak gittikçe geri kalmaya mahkumuz. Genç araştırmacılar deneysel bir tıp araştırmasının minimal 50 bin TL maliyetinin olması nedeniyle proje destek birimlerinden yardım almaya muhtaçtır. Seri olarak araştırmalar yapılırsa araştırma üniteleri gelişmekte ve dünyada bilinir hale gelmektedir. Bu destekler yeterli olmadığında düzenli yapılmayan çalışmalar nedeniyle bilgi birikimi oluşmamakta ve elde edilen birikimler de boşa gitmektedir. 300 bin, 500 bin, 1000 000 TL harcanmış araştırma desteklerinin birkaç yıl içinde boşa gittiğini ve yeni kuşaklara bir katkısının olmadığını ve birkaç kişiyi doktoralı veya doçent yapmaktan başka bir işe yaramadığını çok gördük. Türkiye'nin önemli bir sorunu da budur: diğer bilimlerden biraz daha fazla olmak üzere tıpta araştırma alanlarının, araştırmacıların ve araştırma sonuçlarının iyi yönetilememesinin sonucunda ayrılan sınırlı ödeneklerinde boşa gitmesidir. Tıp fakültelerinin klinik uzmanlar tarafından yönetilmesi ve bunların araştırma kültürünün doktoraları olmadığı için sınırlı olması çağı yakalayan araştırma üniteleri kurmalarına engel olmuştur. Bu hocalarımız daha iyi yoğun bakım, ameliyathane ve poliklinik kurdukları için övünmüşlerdir. Tabiki istisna hocalarımızda çıkmıştır ama bu çabalar geneli kurtarmaya yetmemiştir. Tıp öğretim üyelerini ve araştırmacılarını mühendislerin ve sosyal bilimcilerin veya fen bilimi uzmanlarının kalkındırmasını beklersek daha çok bekleriz.Bazı Tıp Hocalarımızın belirli bir bilgi birikimi, belirli üniversitelerin sağladığı Türkiye'deki bilinirliklerinin fazlalığı ile yeterli hasta porföylerinin olması tuzlarının kuru olmasını sağlamakta ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın ben rahatım mantığı devam etmektedir. Gelecek kuşakların bu yazıları okuduğunda ve bulundukları duruma baktıklarında bugünkü Hocalarımızı iyi yadedeceklerini sanmıyorum. Ben hastalıklarımızın bazılarına yüzeyel olarak değindim ve bazı yüzeyel çözümler de kısmen önerdim. Sonuçta şapkamızı önümüze koyup düşünmezsek Tıp bilimi Türkiye'de gerilemeye devam edecek ve 10-20 yıl sonra bizde iyi doktor diye özel yabancı hastanelerin yabancı doktorlarına muayene randevusu vermeleri için yalvarır duruma geleceğiz. Tıpa öncelik verildiğini öğreniyoruz (http://www.tubitak.gov.tr/tr/haber/bilim-ve-teknoloji-yuksek-kurulu-kararlari-aciklandi). Bazı açılımlar var ama bunlar henüz Tıpı kucaklamadığı için sınırlı fayda sağlayabilir. Bu kurullarda bizim gibi çoğu kişi yok, dolayısı ile alınan kararlar tutarlı ve uygulanabilir olmuyor. Deneme yanılma derken zaman kaybeliyor. Türkiye savunmadan sonraki en büyük harcama kalemi olan sağlık alanında dışa daha fazla bağımlı hale geliyor ve görünen o ki daha fazla gelecek. Diğer bilim dallarına önerim Tıpı düzeltebilecekleri şeklinde yöneticileri yanıltmasınlar, Tıp bir çözüme ulaşacak ise Tıp bunu kendisi yapabilir ve yapmak zorundadır. Uyanma zamanı. Saygılar.
0
Cevapla
mücahit altuntaş
Kapsamlı, güzel yazınızda haklı kaygılar, öngörüler , tesbitler var.Elinize sağlık. Gerek sağlık sisteminin gerek mevcut insan modelinin sil baştan ele alınması gerektiğini anlıyoruz.Hepimizin bu sorunlar karşısında deve kuşu misali başımızı kuma gömmeyi bırakıp , sorunlar , çözümler karşısında konumlanmamız , aynaya bakmamız ,nereye katkı koyabiliriz düşünmemiz eğer sorun görüyorsak ,çözüme aktif katılmamız gerekiyor.Teşekkürler.
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir