Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun cumhurbaşkanı tarafından görevden alınması sonucu bu cuma günü yeni rektör seçimi yapılacak.
Gazetelerden izlediğimize göre üniversitede hayli yoğun ve heyecanlı bir seçim kampanyasıdır sürüyor:
Ortada 8 aday var. Bunlardan 4’ü (Prof. Dr. Faruk Erzengin, Prof. Dr. Mesut Parlak, Prof. Dr. Hasan Yazıcı ve Prof. Dr. Seyfettin Uludağ) tıp fakültelerine mensup. Diğer 4 aday (Prof. Dr. Nur Serter, Prof. Dr. Gediz Akdeniz, Prof. Dr. Yavuz Alangoya ve Prof. Dr. Kemal Kurtuluş) sosyal bilimler kökenli adaylar.
Adayların bazılarının rektör seçilmek uğruna ölçüyü, endazeyi kaçıran vaatlerde bulundukları anlaşılıyor.
Bazıları da kişiliklerini, duruşlarını koruyarak kampanyayı yürütüyor.
Yıllarca biz -bu satırların yazarı- üniversitelerde yöneticilerin seçimle göreve gelmesini savunduk.
Anımsanacaktır, aynen bizim gibi -ve bizden çok evvel- aynı tezi savunan Prof. Dr. İhsan Doğramacı ile, Yüksek Öğretim Kurulu’nun uzun yıllar başkanlığını yapan Prof. Dr. Kemal Gürüz artık ‘seçimle göreve gelme’ tezini reddediyorlar. Ama bugüne kadar seslerini işittiremediler, tezlerini kabul ettiremediler.
Biz de, ‘seçim’ fikrinde ısrar etmekten vazgeçtik. Çünkü seçimle göreve gelme, bilim ortamının kabul edemeyeceği ödünler verilmesine yol açıyor. Sonuçta ‘kalite’nin öncelik alacağı yerde ‘popülizm’ egemen oluyor. Dahası... Üniversiteler içinde kalıcı -kemikleşmiş- klikler doğuyor.
Şimdi üniversitelere bilimsel, mali ve idari özerkliğin sağlanmasını ve üniversiteleri yönetenlerin yasal güvence ortamında görev yapmalarını savunuyoruz. Yeter ki bu özerklik ve güvencenin ‘çiftlik ağalığı’na dönüşmesine izin verilmesin.
Rektör adaylarının demeçlerini okuduk. Hemen hepsi ‘üniversite yönetiminin merkeziyetçi olmaması gerektiğini’ savunuyorlar.
Doğrudur.
Ama bunu biraz da Kemal Alemdaroğlu dönemine taş atmak için söylüyorlarsa, hemen belirtelim, yiğidi öldürsünler ama, hakkını da versinler.
Adaylar da, onların dışındakiler de aksini düşünüyorlarsa açık söylesin:
Alemdaroğlu ve arkadaşları eğer dik, kararlı ve ilkeli durmasalardı, bugün sadece İstanbul Üniversitesi değil, Türkiye’nin öteki üniversiteleri de Beyrut, Şam yahut Kahire üniversitesine benzerdi.
İstanbul Üniversitesi rektör seçiminde oy kullanacak olanlar o yüzden diğer üniversitelerin öğretim üyelerinden daha büyük bir sorumluluk altındalar. Bu biraz da ABD vatandaşının seçtiği başkanın Türkiye’deki insanın yaşamını bile etkilemesine benziyor. Kabul edelim ki gerçek budur.
Bu cuma günü oy kullanacak olanlar sadece rektör seçmekle kalmamalı, aynı zamanda modern Türkiye’nin temel değerlerini koruyacak dirayet ve kişilikte bir adayı o makama oturtmalılar.
Oktay Ekşi-Hürriyet