Medimagazin logo

Üniversitelerde Liyakat

Üniversitelerde Liyakat
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Prof. Dr. Akın Eraslan Balcı yazdı:

 

Birçok alanda olduğu gibi üniversitelerde de liyakate uygun olmayan atamalar kalitesizliğe ve iş barışının bozulmasına yol açıyor. Üniversitelerin mevcut yönetim sisteminde “oydaşlık” en önemli menfaat birliği olarak görüldüğünden, diğer bütün hedefler ikincil, üçüncül planda kalıyor. Yayın-araştırma sayısı ve kalitesi önde olan, proje üreten, hasta hizmeti için alın teri döken, kendisini eğitime adayan öğretim üyesinin kayırılması, korunması çoğu zaman sözde kalıyor, yönetimin adamları kayırılıyor, korunuyor. Araştırma-proje-eğitim gibi en önemli hedefler görüntüyü kurtarmak için kullanılıyor. “İyi öğretim üyesi bizi destekleyendir.” denilerek, bu hedefler konusunda dahi ayrımcılık yapılıyor. Sistem, yöneticilerin koltuklarının korunmasına yönelik işliyor.


Yeni atanan rektörün en öncelikli icraatı, bir dahaki seçimi garantiye almak için kolları sıvamak oluyor. Ya kendisi için ya da dört yıl sonra destekleyeceği aday veya kadro için çalışmayı birinci ilke olarak benimsiyor. Üniversitenin diğer bütün öncelikleri alt sıralara düşüyor. Bir dahaki seçimlerde üniversitedeki oyunu muhafaza edebilmek ve artırabilmek için çalışıyor. Yeni alınacak öğretim üyelerinin kendi ekibini destekleyecek biri olmasına aşırı dikkat ediliyor. Destek aldığı kişi veya gruplara verdiği sözleri yerine getirmek ve ittifakı korumak baş siyaseti oluyor.

Siyasal sistemimiz iktidar sahiplerinin nüfuz ve etki alanını artırmasını teşvik ettiğinden, üniversite özerkliği lafta kalıyor. Siyasilerin hukuken müsait olmasa da (Zira yasalarımız “görünürde” özerk kurum olarak tanımlıyor) üniversite üzerinde nüfuz kazanmayı istemelerinin yanında, üniversite yöneticileri de iktidar sahiplerine yakın olmak, onların lütuf ve takdirlerini kazanmak konusunda âdeta yarışıyor.

Rektörlüğe aday olup da siyasi iktidar sahiplerinin peşine düşmeyen kimse yok. Maddi destek ve kadro gibi hayati konularda devlet desteği alabilmenin iktidara yakın olmaya sıkı sıkıya bağlı olması bunu neredeyse zorunlu kılıyor.

Sorun sistem sorunu.
Bu çarpıklığı birilerinin düzeltmesi gerekir. Yani, üniversiteler diğer devlet kurumları gibi olacaksa gerekli yasal düzenlemeler yapılsın, Karayolları, Devlet Su İşleri, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi kurumlardan olsun. Yok, eğer özerk olacaklarsa, yasalarda tanımlandığı gibi kalsın, memleket dâhilindeki nüfuz sahibi kişi veya kuruluşlarla, yasalarda tanımlanmayan bağlantılar kurmak zorunda bırakılmasın.

Üniversite yönetimleri kendilerini destekleyen veya destekleyecek kişileri üniversiteye almak için olmadık oyunlara giriyor. Çok bilinen bir oyun, kadro ilanlarına “şart” koymaktır. İlk bakışta bu gibi şartlar sanki bir amaca hizmet ediyormuş görüntüsü taşıyor. Sanki önemli bir alandaki araştırmacı açığını kapatmayı hedefliyormuş gibi. Belki de yüzde 1 oranında gerçekten böyle bir maksat da var. Ama yüzde 99’unda asıl maksat, istediği kişiyi almak için “hülle” yapmaktır. Yani hukuka, yasalara, yönetmeliklere karşı hile. Örneğin; tıp fakültesine kendisini destekleyecek olanı almak için “kabızlık” konusunda yayın yapmış olma şartı koyar. Veya bilmem kaç sene bir sağlık kurumunda “üst düzey yöneticilik” şartı getirir. Ne alakası var, akademik bir kadro için yöneticilik şartının? Normal bir yöneticilik de değil, üst düzey yöneticilik! Adrese teslim kargo, pardon kadro.

Medyaya yansıyan örneklerden hatırlarsınız; gazeteye verilen ilanda alınacak kişinin isminin bile yayımlandığı oldu. İş bu kadar çığırından çıkmış durumda.

Bazen üniversite yöneticileri koydukları şarta uyan istemedikleri başka adayların da başvurduğunu görürler. O zaman panik başlar. İstemedikleri adayı refüze etmek için etik karalamadan tutun da, başvuru evrakı ve yayınlarını didik didik ederek açık bulmak konusunda gayrete girerler. Bazen diğer bütün branşlarda yapılan başvuruların hakemlere gönderilmesine ve atamaların yapılmasına karşın, birkaç branşta hâlâ dosyaların sırf bu yüzden hakeme gönderilemediği görülür. Çünkü hakeme gönderilse, istemedikleri adayın yayın sayısı, kalitesi, aldığı atıflar, hizmet süresi gibi birçok alanda üstün olacağı bellidir. O yüzden adayın önü başka şekilde kesilmelidir!  

Üniversite hastanesi kliniklerinde veya diğer fakültelerin çeşitli bölümlerinde öğretim üyeleri birbirleriyle bu yüzden darılır, hatta kavgalar olur. İş mahkemelere gider. Dedikodular ayyuka çıkar. Nerede bol dedikodu, mahkemeleşme, öğretim üyesi kavgası varsa, orada üniversite yöneticilerinin haksız-adaletsiz uygulamaları, yani sorumlulukları vardır.

Üniversitenin üst kurumu olan YÖK, devletin ve hükümetin ilgili kişi ve kurumları bu kanayan yaraya çare arayıp bulmalıdır.

Öğretim üyelerinin yeni Cumhurbaşkanımız ve Hükümetten beklentileri vardır.
Üniversitelerde liyakate uyulması sağlanmalıdır. Kayırma, çalışan, üreten, hizmeti asıl veren öğretim üyelerine yapılmalı, yöneticinin oy kaygısıyla çalışmasına veya daha önce verilmiş sözleri yüzünden “ulufe” dağıtmasına izin verilmemelidir.

üniversitelerde
liyakat
Yorum (30)
hamle salihi
Günaydın...
0
Cevapla
cerrahpaşalı
YÖK yasası durduğu ve üniversitelere rant ve kadrolaşma gözüyle bakıldığı sürece 'liyakat' hayaldir. ama yazdıklarınız doğrudur. doğru olan hayata geçmiyor artık..
0
Cevapla
NGunay
Amin
0
Cevapla
A.K.
Hoca senin zamanında TUS var mıydı?Yoksa yok muydu?Yada sen nasıl üniversiteye alındın?Atma şimdi din gardaşıyız! :)
0
Cevapla
Osman D
Akın Bey aslında üniversitelerin yıllardan beri olan sorunlarını yazmış. Hiçbirisi yeni değil. Ancak tabii ki yıllardan beri beklediği halde çözülmemiş sorunlar. Bence üniversitelerde bozukluğun birinci suçlusu yıllardan beri ne işe yaradığını bir türlü anlayamadığım rektörlük seçimleri. İşin içine seçim, oy ve taraftar toplama, koltuk girince her şey o noktada bozulmaya başlıyor. Liyakat da kalmıyor, bilimsellik de. Bence rektörlük seçimleri bir an önce kaldırılmalı. Rektörlüğe talip olan profesör öğretim üyeleri doğrudan YÖK'e dosyaları ile başvurmalılar. Her adayın adli sicil durumları, memuriyet sicilleri, bilimsel yayın durumları, yöneticilik tecrübeleri bu kurumda oluşturulacak bir komisyonca objektif olarak puanlandırılmalı ve en yüksek puanı alan diyelim beş aday Cumhurbaşkanına sunulmalıdır. Sonra da bu makamca atama yapılmalıdır. Zaten seçim olsa da Sn.Cumhurbaşkanı her zaman en fazla oyu alan adayı değil de, ikinci-üçüncü sıradakini atayabiliyor. Dolayısı ile seçimin değeri her zaman da olmuyor. Geriye, kulisi, taraftarı, cepheleşmesi, kinleşmeleri, dedikodu ve kavgaları da üniversiteye miras kalıyor. Daha kötüsü bu olumsuzluklar seçim dönemi ile sınırlı kalmıyor, ilelebet sürüyor. Ben bu konuya gerçekten uzun süre kafa yordum. İnanın başka çözümü de yok. Umarım YÖK ve hükümet bir an önce doğru yolu görür. Bu saçma sapan rektörlük seçimlerini kaldırır, atama yoluna gider. Ancak bu düzeldikten sonra Akın Bey'in bahsettiği diğer sorunların çözümü mümkün olur. Saygılarımla...
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir