Medimagazin logo

Pandemi süreci hemşireliğin hakettiği bir yere sahip olması için fırsat olabilir mi?

Bu temel etkiden kurtulmanın tek yolu hemşireliğin akademisinin hemşireliğe özgü kavramların özgün operasyonel tanımlarını yapması ve uygulamalarının etkisini ölçecek ve gösterecek mesleğe özgü araçlar geliştirmesidir.
Pandemi süreci hemşireliğin hakettiği bir yere sahip olması için fırsat olabilir mi?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

 Pandemi Sürecinde Geçen Bir Hemşirelik Haftasının Ardından...

Koç Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi'nden Doç. Dr. Fahriye Oflaz yazdı..

Hemşirelik uygulamasının, yönetiminin, felsefesinin ve eğitiminin medyada gündeme geldiği ve karar vericiler dahil toplumun nihayet hemşireliğin sağlığı koruma, geliştirme ve iyileştirmede ki öneminin farkına vardığı bir dönemden geçiyoruz.

Yaşanan kriz sürecinde hemşireliğin uygulayıcıları, meslek örgütleri ve akademisi birbirine yaklaştı; rollerini ve sorumluluklarını ve birlikte çalışmanın önemini anladı. Teorik açıdan her zaman önemsenen ama olmazmış gibi görünen bu üç saç ayağının bir arada hareket edebileceğini gösteren güzel örnekler yaşandı.

Meslek üyelerinin bu farkındalığı yanında toplumun da her boyutu ile hemşirelik ile ilgili farkındalığı arttı. İlk kez ana akım medya ve siyasi liderler, bakanlar hemşirelik hakkında konuştu. Bundan sonra talebin güler yüz göstermenin ötesine geçeceği ve nitelikli hemşirelik bakımının talep edileceği bir geleceğe evriliyoruz. Bu nedenle klasik söylemlerin ötesinde mesleğin ve bilim alanının tarihsel, toplumsal, kültürel ve politik boyutlarını bilimsel çalışmalarla açığa çıkarmanın ve yeni stratejiler oluşturmaya başlamanın zamanı geldi gibi görünüyor.

Günümüzde bağımsız hemşirelik fakülteleri olan ve binlerce akademisyeni, yüzlerce öğretim üyesi olan bir mesleğin eğitimi, uygulamaları, hakları konusunda şimdiye kadar söz sahibi olmaması ve hiçbir karar mekanizması içinde yer almaması ya da temsilinin olmamasının nedenleri yine mutlaka mesleğin kendi sahipleri tarafından irdelenmelidir. Bu irdelemeye bir başlangıç olması açısından kısaca mesleğin tarihsel sürecine bakmak gerekir. Türkiye’de

1920’lerde örgün eğitimi başlayan (Amiral Bristol Hemşirelik Okulu-1920 ve Kızılay Hemşirelik Okulu-1925),

1933’den beri bir meslek örgütü olan,

1954’den beri meslek yasası olan,

1955’de üniversitelerde lisans bölümleri açılan (Avrupa’da hemşirelikte lisans eğitiminin olmadığı yıllar),

1968’den itibaren lisans üstü eğitim veren, 1972’de doktora programının açıldığı ve doçent unvanının alındığı, bir meslektir hemşirelik.

Bununla beraber, Cumhuriyet tarihi boyunca mesleğin eğitimi ve alandaki rolleri konusunda hemşirelere (akademisyen, uygulayıcı ya da yönetici) söz hakkı verilmemiş, olacaklara ağırlıklı olarak hekimler ya da yöneticiler -ki bunlarda sağlık alanı söz konusu olduğunda genellikle hekimlerdir- karar vermiştir.

Mesleğin ürettiği bilgi birikimi ve bilimsel insan gücü genelde görmezden gelinmiş; yüksek okullar varken aynı mesleki unvanla mezun eden liseler devam etmiştir (Lise mezunu ve üniversite mezununa aynı unvanın verildiği başka bir meslek yoktur).

Akademik alanda da diğer mesleklerle paralel akademik unvanlar alınmış ancak araştırma konusunda hastanelerin ve hastaların sahibi (!) hekimler olduğu için genellikle hastalar, sistem ve hatta hemşireler ile ilgili çalışma yapmak her zaman engellerle karşılaşmış ve çoğunlukla bir hekimin kefilliği ya da yayına ortaklığı şart koşulmuştur.

Dolayısıyla hemşirelik, eğitimiyle, uygulamasıyla, araştırmasıyla bir türlü biyomedikal bakış açısının etkisinden kendini kurtararak bütüncül bakım ve insanı önceleyen kendi felsefesine uygun davranamamış ve bilgi üretimini bu yönde öne çıkaramamıştır. Hemşireliğin akademisi de her zaman uygulama/müdahale çalışmalarını öncelemiş ve önemsemiştir. Doktora araştırmaları daha görünür ve somut olan klinik uygulamalar ve eğitim konularında yürütülmüştür. Ele alınan konular tıp alanı içinde de popüler hale gelen paradigmaları takip etmek zorunda kalmıştır. Bu durum kendi kavramlarını ve bilgisini öne çıkaramama risk ve kısır döngüsüne neden olmuştur. Bunun yanı sıra meslek mensupları bir türlü örgütlerini, yasasını, eğitimcilerini ve bilim insanlarını bir araya getirebilerek tek ve güçlü bir ses olmayı bu döneme kadar başaramamıştır.

Bunların sebebi sadece toplumun ve sağlık siteminin ataerkil yapılanması ile açıklanabilir mi? Yüzlerce bilim insanı, meslek kanunu ve örgütü olmasına rağmen hemşireliğin toplumsal cinsiyet rolü ile paralel olarak kadına atfedilen rolleri içermesi ve de ataerkil toplum yapısının yansıması olarak sadece doktorun başka bir deyişle otorite figürü olan/yöneticinin isteminin uygulayıcısı olarak görülmesi açıklamaların dayandırıldığı temel nokta gibi durmaktadır.

Bu temel etkiden kurtulmanın tek yolu hemşireliğin akademisinin hemşireliğe özgü kavramların özgün operasyonel tanımlarını yapması ve uygulamalarının etkisini ölçecek ve gösterecek mesleğe özgü araçlar geliştirmesidir. Hemşirelik sosyoloji, psikoloji, fizik, matematik, biyoloji gibi temel bilimlerin bilgisini kendi teori ve pratiğine nasıl aktardığını ve nasıl şekillendirdiğini daha açık bir biçimde ve bilimsel olarak ortaya koymalı ve bu şekilde tartışmalıdır. Mesleğin üstünde şekillendiği bilim felsefesi, mesleğe özel kavramsal çerçeve ve teoriler, mesleğin sosyolojisi ve psikolojisinin bilgisini üretmeye başlamalıdır.

Şimdiye kadar, bu konular çok irdelenmedi ve doktora çalışma konusu olamadı. Mesleki davranışları ve üretilen bilgiyi şekillendiren, mesleğin bilimsel tarihi, felsefesi ve güncel paradigma içeresindeki yeri ve değişimi pek de incelenemedi ya da yayınlanamadı. Var olan hemşirelik teorileri uygulamayı modellemek için kullanıldı ama sesleri cılız kaldı; yeni teoriler üretmek üzere teorik/felsefi çalışmalar yapılamadı. Az sayıda ki mevcut çalışmalar ya da tartışmalar bir etki ve değişim yaratacak nitelik ve niceliğe ulaşmadı, özgünlüğünü ortaya koyamadı. Belki de bu sebeplerle araştırmalarla incelenen konular uygulama alanında beklenen yanıtı ve sahiplenmeyi bulamadı. Meslek üyeleri ve toplum hemşireliğe özgü olanı ayırt edemediği için görünür ve kullanılır olamadı.  

Sonuç olarak, pandeminin biz hemşirelik topluluğunda oluşturduğu, uygulayıcısı, akademisyeni ve meslek örgütüyle bir arada çalışabilme farkındalığının ve enerjisinin önümüzdeki yıllarda mesleğin bilimsel felsefesinde ve araştırmalarında önemli bir değişim yaratacağını öngörülebilir. Pandemi krizi Türkiye hemşireliğinde hem meslek içi hem de meslek arası yakınlaşma ve iş birliğini artırarak ve geleceğe yön verecek stratejileri geliştirme ortamları sağlayarak mesleğin gelişiminde önemli bir dönüşüm noktası olacak gibi durmaktadır.

hemsirelik
Yorum (2)
Hayat uzmani
Ya şu akademisyen arkadaşların da sahadan habersiz ,kendi kendine yaptığı ,bir gram bile temsil ettiği camiaya faydasız demelerine bayılıyorum dogrusi
5
Cevapla
Enes Taplı
Hemşirelik felsefesini; içinde bulunduğumuz biyomedikal paradigmadan ayırt edip, kendisine özgün paradigma oluşturmasını sağlamalıyız.
1
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir