Medimagazin logo

Akdağ hastanelere teşhisi koydu

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, "Devlet hastanelerinin asıl sorunu, hastanelerin alacaklarını alamamasından kaynaklanıyor" dedi
Akdağ hastanelere teşhisi koydu
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, "Devlet hastanelerinin asıl sorunu, hastanelerin alacaklarını alamamasından kaynaklanıyor" dedi.


Swissotel'de düzenlenen "D Vitaminiyle Gülümseyen Gelecek" Kampanyası'nın açılışına katılan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, daha sonra basın mensuplarının sorularını cevapladı.

Sözleşmeli memur atamalarının durdurulması kararıyla ilgili olarak konuşan Bakan Akdağ, "Bu, yargı aşaması devam eden bir konu. Yargı sürecinde bu konu hakkında bir şey söylemek doğru olmaz, daha sonraki aşamalarda gerekli çalışmalar yapılacaktır" dedi.


Bir gazetecinin, devlet hastanelerine haciz gelmesiyle ilgili sorusuna Bakan Akdağ, "Bu konuyla ilgili daha geniş bir çalışma yapıyoruz. Buradaki asıl sorun, hastanelerin alacaklarını alamamasından kaynaklanıyor. Bu sorunun ilerideki günlerde çözüleceğine inanıyorum" şeklinde cevapladı.


Güneydoğu'ya yapılması gereken zorunlu hizmetle ilgili olarak Akdağ, "Genelde bize doğudaki sosyal şartlar iyileştirildiği takdirde hizmet verecekleri söyleniyor. Böyle bir şey olamaz. Oradaki vatandaşların da sağlık hizmetine ihtiyacı var. Bu konuda herkesin özveriyle çalışması gerekir" diye konuştu.


İHA
akdağ
hastanelere
teşhisi
koydu
Yorum (5)
hasan ekim
Üniversite kavramı hakkında bir konferans veren Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu hocanın bir toplantısına katılmıştım. Bildiğimizden farklı olarak üniversite kavramının birlikten yani sendikadan geldiğini öğrenmiştim. Avrupa'da sanayi devrimi ile birlikte eğitimin ön plana çıkması sonucu, aileler çocuklarını eğitmek için hoca tutuyor, ama çok pahalı oluyor, bir taraftan da bazı hocalarada paralarını alamıyor. Neticede birlikler yani üniversiteler kurularak hem öğrenciler daha az ödeme yapıyor, hem de hocalar düzenli olarak paralarını alabiliyorlar.Bu şekilde üniversiteler gelişiyor. Bizde ise uzun uğraşlardan sonra bina yapılıyor, ama lise mezunu öğrenci bulunamadığından esnafa ve diğer halka kurslar veriliyor; deneyler yapılıyor. Ancak öğrenci olmadıklarından pek anlamlı olmuyor.Biz tamgün yasasıyla hekimleri, dershane yasasıyla öğretmenleri küstürdük. İnsan kolay yetişmiyor, ama kolay harcanıyor. Eğitimli innsan her yerde iş bulur, ama ülkemizin kaybı is zor telafi edilir. Çağlar boyu çektiğimiz sıkıntı bu değil mi? Aileler tıpkı Avrupada olduğu gibi ayaklanıp ucuz ve kaliteli eğitim için sokağa döküldüğü gün ülkemiz ileri düzeyde ülke olmaya aday demektir. Yoksa yolda sokakta protestoyla, vurup kırmayla ancak geriye gidilir. Hocalarımızın değerini iyi bilmezsek ülkemiz kaybeder.Malesef Ekmeleddin hocamızın bile değerini bilemedik.
0
Cevapla
öğretim üyesi
Unvanlar çok kolay dağıtılır hale geldi. Her fakültenin her anabilim dalında onlarca profesör oldu. Her beş yılı dolan otomatik olarak profesör oluyor. Yurtdışında böyle değil. Ağır kriterler ve kadro gerekli. Norm kadro uygulanmalı. Öğretim üyelerinin emeklilik yaşı 65'e düşürülmeli. Ancak yeni kurulan veya gelişmekte olan üniversitelere giderlerse 72 yaşına kadar çalışabilmeliler. Böylece tecrübeli hocalar gönüllü olarak o üniversitelere gider ve ayrıca yeni öğretim üyelerine de kadro açılmış olur. Ayrıca Doçentlik jürilerine hep aynı hocaların girdiği aşikar. Jürilerin önceden ayarlandığı iddiaları ayyuka çıktı. Tamamen objektif ölçülere göre yükseltmeler yapılmalı. Sahte yayınlar açısından ciddi bir ön inceleme ÜAKta öğretim üyelerinden oluşturulacak ön kurul tarafından yapılmalı. Daha sonra jüri objektif olarak belli kriterlere sahip öğretim üyeleri tarafından oluşturulmalı. Doçentliğe giren aday için kriter var ama jüri üyesi için kriter yok. Bir ylı bile dolmamış profesörler jüri oluyor. Kıdemli ve çok sayıda yayın ve atıfı bulunan hoca jüriye hiç yazılmıyor. İstenirse bunlar birkaç maddelik kanun ve yönetmelik ile düzenlenebilir.
0
Cevapla
aydin sinal
Her zaman yazdigim yaziyi tekrarliyorum;akademik kariyerde doktora,ihtisas,docentlikten alinan ünvanlar( misal;doc.dr.dahiliye uzmani abdullah cankuntaran)kisinin kendisinin kazandigi calisip emek verdigi,imtihana girip kazandigi titillerdir.Her yerde kullanabilir.Ama profosörlük bir kadrodur,yalniz üniversitede ders verdigi zamanlar kullanir,ama üniversiteden ayrilinca kullanamaz,ancak uz.dr.med.abdullah cankurtaran-eski cerrahpasa dahiliye profosörü- seklinde kullanabilir.Nasil bir hakim ali hakveren 3.agir ceza reisi denir,emekli veya istifa ederse.ali hakveren eski Istanbul 3.agir ceza hakimi gibi.Zaten ülkedeki tip tahsilinin kalitesi ve akademik kariyer yapmanin kriterleri tartisilirken bunlari düzeltme yollari aranmadan hangi ünvani kullanirsan kullan göz boyamadan öteye gecemez.saygi ve selamlar
0
Cevapla
ÖF
-İşin içine siyaset girince maalesef her şeyin cılkı çıkıyor. -Bugün akademik ünvanlar serbest çalışmada reklam amacı ile kullanılıyor -Muayenesinde Yard Doç. Dr ünvanını yazıp, Yardımcı cümlesini neredeyse mikroskopla görülecek büyüklükte, -Buna karşılık Doçent cümlesini de kocaman harflerle yazana raslamadık mı? -Dünyada her geçen gün kalite standartları iyi yöne doğru gelişirken,maalesef bizde geriye gitmekte, -Mesela nasıl ki (International Baccalaureate) ile Yüksek öğretim standartlaşıyorsa, aynı şekilde akademik kariyerler de standartlaşabilir -Ama ondan da önemlisi, Üniversitelerin tamamen Özerk olmasıdır -Yine diğer önemli bir konu da, Üniversite yönetiminin Profesör kadrosu için istediği akademisyen ve ekibi ile sözleşmeli çalışmasıdır -YÖK gibi kurumlar yerine özel üniversitelerin seçtiği bir kurum olabilir. -Yani Cumhurbaşkanı değil de,Özerk üniversiteler YÖK'ü oluşturmalıdır, yetkileri de sınırlandırılmalıdır.
1
Cevapla
BABA DEVRAN
İzniniz olursa üniversitelerle ilgili hayati bir konuyu arz etmek istiyorum: 1-bugün Türkiye genelinde yüksek lisans-doktora ve doçentlik için ösym’ nin yaptığı sınav barajdır. 2-bu sınavlarda ösym üç büyük şehrin akademisyenlerini korumak ve taşra üniversitelerini biçmek ve kapatmak gibi bir sinsi plan uygulamaktadır.. 3-yds-2013 ilk bahar dönemi İngilizce Türkiye ortalaması yüz üzerinden otuz civarındadır..hesap açıktır..ösym Boğaziçi üniversitesinde doçent olacak akademik personeli kollamak için tuncelide canını dişine takan akademik personeli ayni ve çok çok zorlaştırılmış bir sınava sokmaktadır..hedef taşra üniversitelerinin önünü kesmek ve kapatmaktır. 4-hiç kimse “ İngilizce okuduğunu anlama -aklından geçeni ifade etme becerisi”ne karşı değildir..ama ösym bu sınavı İngiliz dil bilimcilerine uygulanan bir formatta yapmaktadır..hakkaride ameliyat yapacak bir cerrahın ayni zamanda İngiliz dil bilimcisi olma şartı zulümdür..millete kasıttır.. netice olarak,bugün türkiyede doçent ve profesör olmanın tek şartı yds dir..yds yi şu veya bu şekilde geçen bir kişi yırtma yapıştırma..kulis ve lobi faaliyetleri ile doçent ve arkasından profesör olmaktadır..ama bugün türkiyedeki doçent ve profesörlerin en az yarısı trt haber bültenlerinde geçen kavramları anlayacak genel kültüre sahip değildir..!..bir yabacı dil gramerini bir ülkenin akademisyenlerine baraj yapmak,ezik..aşağılık kompleksinde..sömürge psikolojisidir..!..selam olsun..!
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir