Medimagazin logo

Ferhat Göçer :Popüler olmak zorundayım!

Tenor, cerrah, orkestra sahibi Ferhat Göçer ilk olarak, Anadolu’nun birçok şehrinde verdiği konserlerle ismini duyuruyor
Ferhat Göçer :Popüler olmak zorundayım!
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Tenor, cerrah, orkestra sahibi Ferhat Göçer ilk olarak, Anadolu’nun birçok şehrinde verdiği konserlerle ismini duyuruyor.

Kendi ismini taşıyan albümüyle de dinleyici kitlesini genişletiyor. Şanlıurfalı bir Anadolu çocuğu olan Göçer’in müzikle ve tıpla olan bağlantısı ise İstanbul’a gelişiyle başlıyor. Göçer, tıp fakültesinde okurken müziğe yakın ilgi duymaya başlıyor. Cerrahlık kadar, müziğin de profesyonelce yapılması gerektiğine inanan Göçer, tıp eğitimi alırken, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Şan Bölümü’ne kaydını yaptırıyor. Göçer, uzun süren çalışmalar sonunda Türkiye’nin ilk şahsa ait orkestrasına sahip sanatçısı olmayı başarıyor. Göçer, Metropol Senfoni Orkestrası adını verdiği ekibiyle birlikte, Anadolu’nun birçok şehrinde konserler vermeye başlıyor. Verdiği konserler sayesinde özel bir dinleyici kitlesi oluşturan Göçer, dinleyicilerinin ısrarı üzerine, 2005 senesinin son çeyreğinde kendi ismini taşıyan albümünü çıkartıyor. Ancak birçok müzik otoritesi bu albümün Ferhat Göçer’in gerçek performansının altında olduğunu düşünüyor. O ise kitlelere daha rahat ulaşabilmek adına popülerlik kaygısı olan parçalara albümde yer vermenin kaçınılmaz olduğunu söylüyor.

Ferhat Göçer, bir Anadolu çocuğu olarak, kendini İstanbul metropolünde nereye oturtuyor? Kendini ne kadar İstanbullu hissediyor?

İstanbul’a 15 yaşında geldim. Annem, babam öğretmen olduğu için ortaokul ve lise dönemim genellikle derslerle geçti. Dolayısı ile kişiliğimi oluşturma dönemimde, aile ve çok dar olan sosyal çevrem dışına çıkma şansım pek olmadı. İstanbul’a ilk geldiğimde eğilmemiş bir ağaç gibiydim, burada kendimi buldum. İlk üç yıl çok bocaladım. Ancak üç yılın sonunda kendimi buraya ait hissedebildim. Bir Anadolu çocuğu olarak İstanbul’da var olmak belli sektörlerde çok zor. Zaten İstanbul’un birçok semti Anadolu’dan daha fazla gerçek Anadolu. Ancak bazı semtleri, Anadolu yaşam tarzlarından çok farklı; bir Avrupa semti gibi. Yani yaşam tarzları Anadolu yaşam tarzlarından farklı. Öncelikle, çok sağlam bir karaktere, sağlam bir kişiliğe sahip olmalısınız ki, bu tarz yaşam değişikliklerinden etkilenmeyesiniz.

Anadolu Aryaları çalışmanızda Anadolu’nun dört bir yanını dolaştınız. Bu çalışmada hedefiniz neydi?

Anadolu Aryaları bir turneydi esasında. Klasik eserlerle Türk ezgilerini, Türk enstrümanlarını senfonik unsurlarla birleştirip Türk halk müziği ve Türk sanat müziği eserleri yorumladık. Anadolu’da yaklaşık 15 şehir dolaştık ve büyük beğeni topladık. Bu, yaklaşık 60 kişinin katıldığı, çok büyük bir organizasyondu. Müzik anlamında, benim ilk büyük profesyonel çalışmamdı. Büyük de ses getirdi. Arkasından da albümü çıkarttık. Herkesin yapmaya çalıştığı şeyin farklı bir lezzette sunumuydu Anadolu Aryaları. Türkiye’de, müzisyenlerin önünde aynı malzeme var aslında yemek yapmak için. Biz bu işe, aldığımız eğitim sayesinde, biraz daha fazla klasik Batı baharatı koyduk diyebiliriz. İçinde senfonik unsurların ağır bastığı bir Türk ezgileri çalışmasıydı Anadolu Aryaları.

Anadolu Aryaları’nın gelirleri değişik yardım kuruluşlarına bırakıldı. Yine de Ferhat Göçer, bu yolla kendini de tanıtmış olmadı mı?

Tabii ki amaçlardan biri isminizi daha fazla duyurmak. Bunu yaparken, aynı zamanda, hayırlı bir iş de yapıyorsunuz. Başka bir bilinçlendirme çalışmasını da beraber yürütüyorsunuz. Dolayısı ile toplumda durmak istediğiniz yer, Ferhat Göçer nasıl biri dediğiniz zaman, bu adam eğitim çalışmalarına destek veren, birtakım çalışmaların içinde olmuş biri. Dolayısı ile reklâm ya da değil, Ferhat Göçer’i kafanızda tüm bu unsurlarla bir bütün olarak algılıyorsunuz. Ferhat Göçer denince eğitim seferberliğine katkıda bulunan, Türk müziğini büyük senfoni orkestraları ile bütünleştiren bir kişi çıkıyor ortaya. Tüm bunlarla geniş bir tanımlama havuzu içinde buluyorsunuz kendinizi, öyle algılanmaya başlıyorsunuz. Benim zaten hayattaki duruşum bu. Bir eğitmen anne ve babanın çocuğu olarak, hangi mesleği yaparsam yapayım toplumda eğitimle ilgili problemlere sürekli yönelinmesi konusunda uyarıcı bir formum olacak.

Ferhat Göçer albümü çıkmadan 4 sene önce de verdiği konserlerle salonları tıklım tıklım dolduruyordu. Neden son dönemde yaptığı medyatik açıklamalarla gündemi meşgul ediyor?

Gündemi meşgul etme amacıyla yapmıyorum. Herkes sizin gibi hareket etmiyor. Burada, renkli medya gazetesinden gelip bazı sorular soruyorlar. “Ferhat Bey, Özcan Deniz Caruso’yu okumuş ne diyorsunuz?” diyorlar. Siz de bilgi sahibi olduğunuz, eğitimini aldığınız içi kendinizde söz hakkı bulduğunuz bu konu hakkında ne yapıyorsunuz, “burası burası olmamış” diyorsunuz. Ben orada Özcan’ın hazırlıksız şekilde okuduğuna değindim. Bakın siz nasıl bana soru sormak için hazırlıklar yapmışsınız. Özcan Deniz Caruso’yu okuduğunda yarın gazetelerde Özcan Deniz, Caruso’yu okudu oluyor. Böyle mi olması gerekiyor sizce? Ben bunu söyleyince gündemi meşgul etmiş mi oluyorum? Ben uyarmak zorundayım. Ben uyarmasam kim uyaracak? Ben bu yetiye sahip bir insanım, popüler olmak gibi bir kaygım söz konusu değil.

Ne olursa olsun bu açıklamayı yaptığınızda bu şekilde basında bu konunun büyütüleceğinin farkındaydınız? Soruları “sizce?” deyip şutlayabilirdiniz isteseydiniz?

Ben bu konuda bilirkişiyim müzik konusunda. Beni ilgilendirmeyen konularda yorum yapmam. “Tarkan’ın son albümünü beğeniyor musun?” diye sorsanız cevaplayabilirim. Ama Özcan Deniz’in oyunculuğu hakkında yorum yapmam. Ben müzik sektörünün içindeyim ve bu konularda söz hakkına sahip bir pozisyondayım.

Ferhat Göçer Anadolu’nun muhafazakâr ruhuna ne kadar sahip?

Biz seksen kuşağıyız, yani apolitik insanlarız. O nedenle ailem beni politikadan hep uzak tutmaya çalıştı. Yıllarca müzisyenliğim ve hekimliğim sebebiyle siyasetle pek ilgilenemedim açıkçası. Ama duruşuma bakacak olursak, muhafazakâr, milliyetçi, liberal, demokrat diyebilirsiniz. Turgut Özal döneminde çıkmış bir tabir vardır ya, günümüz genç Türk erkeğinin duruşu budur: Muhafazakâr, liberal, milliyetçi, demokrat.

Nazım Hikmet’in ‘Çok yorgunum kaptan’ şiirini seslendirdiniz. Necip Fazıl’dan böyle bir eser seslendirmek ister miydiniz?

Tabii ki isterim. Benim Nazım Hikmet’in siyasi duruşuyla hiçbir ilgim yok. Necip Fazıl’ın siyasi duruşuyla da hiçbir ilgim yok. Yürek yaralayan, içinde insani duyguları barındıran her şey önemlidir.

Tenor, söz yazarı, doktor, orkestra sahibi Ferhat Göçer. Bunca işle uğraşmak bazı işlerin aksamasına sebep olmuyor mu?

Aksamalar olabiliyor tabii ki.

Bunca yoğun konser ve kaset çalışmaları arasında doktorluk nasıl gidiyor?

Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde genel cerrahi hekimliği yapıyorum. Öyle ağır branş ameliyatlarına girmiyorum. Konvansiyonel cerrahi yapıyorum, acil nöbeti tutuyorum. Görevimi aksatmamaya çalışıyorum, 14 senedir doktorluk yapıyorum zaten.

Şarkı sözü almak yerine kendiniz yazmayı tercih ettiniz, neden?

Hep işini iyi yapan insanlarla çalışmaktan hoşlanırım. Yani kendi yazdığım eserlerin o kadar görkemli olduğunu düşünmüyorum. İlk albümde başarı garantiniz olmadığı için insanların size güven duyma ve yatırım yapma gibi sorunları oluyor. İkinci albümde, bu başarının arkasından, her şey daha kolay olacaktır. Bu açıdan ilk albümde çok zorlandık. Ama dediğin gibi, belki de “Sevgisiz Olmaz” ve “Dola Dola”yı koymayabilirdik. Belki benden dört eser değil de iki eser olabilirdi, biraz zorunluluktan ortaya çıktı. Ama her işte bir hayır vardır derler, doğrudur. İyi ki de öyle olmuş.

Ercan Saatçi’ye ait olan ‘Yastayım’ parçası da var albümde. Bir ara Seferad okudu bu parçayı, şimdi de siz. Bu parça bir anlamda Türk insanının mutsuz evlilik hallerinin ifadesi mi?

Bu tartışılır bir konu; ama Türk insanının gülmekten çok, acı çekmeyi benimsemiş bir hali var. ‘Dön Diyemedim’ ve ‘Yastayım’ parçalarının, bir anlamda, bahsettiğim konuyu biraz okşadığı düşüncesindeyim.

Lucia Dalla’nın meşhur Caruso eserini seslendirdiniz. Bu bir anlamda nasıl bir tenor olduğunuzun ifadesi miydi?

Bu benim klasik duruşumun küçük bir temsilidir. Yani en azından konservatuvar eğitimi almış olmamın bir bayrağıdır.

Albümün adı neden “Dön Diyemedim” değil de “Ferhat Göçer”?

Aslında ‘Dön Diyemedim’ olması konusunda düşündük ama bu albüm ‘Dön Diyemedim’ üzerine kurulu değildir. O albümün içinde, ‘Caruso’ vardır, ‘Çok Yorgunum Kaptan’, ‘Yemen Türküsü’ vardır, ‘Tamah’ vardır, Tamburu Mustafa Paşa’nın ‘Dök Zülfünü’ vardır. Temelde popüler duran albümün altı o kadar besilidir ki, o hepsinden ağır görkemli eserlerdir. ‘Dön Diyemedim’ onu taçlandıran en popüler unsurlardan bir tanesidir aslında. O açıdan bu albüme ‘Dön Diyemedim’ ismini vermek haksızlık olacaktır.

Popüler kültür daha kolay markalaşmamızı sağlayan bir yol

Ferhat Göçer hâlihazırda Türkiye’nin ilk orkestraya sahip ses sanatçısı konumunda. Aynı zamanda iyi bir tenor, ama albüme bakıldığında, Göçer tüm bu özelliklerini kullanmak yerine daha popüler bir tarz seçmiş ve adeta müzikal anlamda bir karmaşa sergiliyor. Özellikle Dola Dola parçası Ferhat Göçer’e hafif kaçmamış mı?

Bir karmaşadan söz ediyorsunuz. Kendi ülkemize baktığımızda, kültürel, toplumsal ve sosyal farklılıkların nasıl bir arada, bir sınır içerisinde olduğunu görebilirsiniz. Artı, popüler kültür her zaman satan, daha çok ilgi gören ve daha çok markalaşabileceğiniz; kendi sesinizi büyük kitlelere çok daha rahat duyurabileceğiniz bir yoldur. Bu albümün bu satış rakamlarına ulaşabilmesi için buna mecburdum. Bu albüm şu anda Sezen’le kafa kafaya bir satış rakamına sahip. Bunu klasik bir eserle sağlayamazsınız bu ülkede. Ama popülerliğe tamamen kapılmadan, popüler kaygıları en az düzeyde tutmaya çalışırsınız. Kendi kişiliğinizden, müziğinizden daha fazla ödün vermeden yaparsınız. Ben de bunları profesyonel bir çalışma olarak düşündüm. Türkiye’de müzik zevki oldukça karışık. Benim annem bile, yıllardır konservatuvar eğitimi aldığımı bildiği halde, geçen konserime geldi ve bana “Ferhat yeter artık İtalyanca okuma, türkü söylemeni istiyorum.” dedi. Bu karmaşa dediğiniz şey, farklı tarzların bir araya oturtulmasıdır. Bunun nirengi noktası ise benim okuma tarzım ve Ozan Doğulu’nun tek başına aranjörlük yeteneğidir.

Zaman
ferhat
göçer
:popüler
olmak
zorundayım!
Yorum (10)
ismail
Tühh..Ben nasıl rektör olamamışım yavv.Bende oradan mezunum halbuki..
0
Cevapla
Vk
Rektörlerin siyasi düşünceye göre atandığının tescili ...
0
Cevapla
Dr.MU
Bir de başhekimlere, bakanlara bakın. orada da benzer sonuçlar göreceksiniz.
0
Cevapla
ö.ismail
hocam mantıklı bir şey yazında inanalım ya....
0
Cevapla
kirpi
sayın hocam, kimseyle mezun olduğum tıp fakültesinin daha iyi olduğu polemiğine girmek istemem.gereksiz tartışmaya neden olurum. ancak tıp fakültesi ya da üniversite sıralaması diye dünyada ve türkiyede bir sıralama var. örneğin abd'nin en iyi üniversitelerine 'ivy leage'i derler. ***************************************** bilgi: Ivy League (Sarmaşık Birliği), ABD'nin kuzeydoğusundaki sekiz vakıf üniversitesinin oluşturduğu birlik. Aslında bir spor ligi olarak kurulmuştur, ancak zamanla daha geniş bir anlama kavuşmuştur. Günümüzde Ivy League, akademik mükemmellik, zor öğrenci alma ve elitizm ile bağdaştırılmıştır. Okul binalarını kaplayan sarmaşıkların, bu okulların eski bir geleneğe dayandığını gösterdiğine inanılır ve bu adla anılır. Birlik okulları bugün akademik başarı olarak da üst sıradaki Amerikan okulları arasındadır.harvard,princeton,cornell ve yale bu ligte yer alır. mezunları prestijlidir ve bu okullara girmek zordur. abd önemli köşe taşlarını bu ligte yer alan üniversite mezunları tutar. **************************************** atatürk üniversitesi Türkiyedeki üniversitelerin 'ivy ligi' içine giremez. ben 70lerin istanbul üniversitesi cerrhapaşa tıp mezunuyum. ben cerrahpaşaya 400 puanla gireken atatürk üniversitesi tıp fakültesinin bunları 275-300'lerde. 100-125 puan 70'li yıllarda çok önemli bir farktı. bugünde dünyada en iyi ilk 500 üniversite içinde sadece istanbul üniversitesi var. webacademic ranking denilen bir diğer üniversite ölçüm sıralamasında istanbul üniversitesi dünyada 190.sırada iken atatürk üniversitesi 1443.sıradadır. ***************************************** atatürk üniversitesi mezunlarının rektörlerin çoğunluğunu oluşturmasını bir de bu açıdan değerlendirin. trabzonlu oluşu tamamen siyasi. ************************************** kusura kalmayın elitist değilim, elitist olmak kötü bir şey değil ama istanbul, ankara, izmir doğumlu olup istanbul,odtü,boğaziçi,ankara,ege mezunlarının rektörlerin çoğunluğunu oluşturması - üniversite kalitesi ve rektör seçimi- siyaset parametrelerinin de üniversitelerimiz kalitesi açısından irdelenmesi gerekir.
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir