Medimagazin logo

DSÖ’de başkan olarak geçirdiğim 10 yıl: Umutlarım ve pişmanlıklarım

Dünya Sağlık Örgütü’nde 10 yıl boyunca başkanlık yapan Dr. Margaret Chan, DSÖ’ye dair umutları ve pişmanlıklarını anlatıyor.
DSÖ’de başkan olarak geçirdiğim 10 yıl: Umutlarım ve pişmanlıklarım
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

MEDİMAGAZİN DIŞ HABERLER-“Hong Kong’da anne ve çocuk sağlığı bölümünde genç bir doktor olarak çalıştığım yıllarda, belki de hayatım boyunca elde edemeyeceğim deneyimler kazandım. İngiltere sivil hizmetlerinde stajımı bitirdikten sonra, hangi görev olursa olsun disiplinin ve metodolojik yaklaşımın ne denli önemli olduğunu gördüm. Fakat her zaman hastalarımla olan randevularımın gerisinde kaldım, çünkü benim derdim sadece mevcut hastalığa sebep olan mikrop değildi, bunun sosyolojik koşullarla bağlantısıydı da. Ben de vaktimin çoğunu bu sorunların köküne inmekle harcıyordum. Bir çocuğun ağır solunum yetmezliğini iyileştirebilirdim ama çocuk küf kokan rutubetli evine geri döndüğünde biliyordum ki hastalığı tekrarlayacaktı.

 

“Her ne için olursa olsun hükümet desteğini yanına almak akıllılıktır”

 

Hong Kong Sağlık Departmanı’nın yöneticiliğini devraldığımda, yıl 1994’tü ve ben çok önemli bir bilgi daha öğrendim: her ne için olursa olsun hükümet desteğini yanına almak akıllılıktı. Bu pozisyonda aldığım sorumluluk boyunca daha etkili bir sağlık sistemi için temel sağlık bakım yaklaşımının merkezine insanı oturtmak inancındaydım. Bu iş bana insanlara inanmayı öğretirken, bir yandan da kanıtlara güvenmeyi öğretti.

 

Dünya Sağlık Örgütü’nde 10 yıllık genel başkanlık macerama başladığımda 2007 yılının Ocak ayıydı, o zamana kadar öğrendiğim her şeyi de benimle birlikte yanıma aldım. İşe adım atar atmaz biliyordum ki, 194 ülkenin hükümetlerinin tamamını da yanıma çakmeliydim ya da en azından yeterli düzeyde biraraya getirmeliydim ki ortak bir küresel sağlık ajandasında karar kılabilelim.

 

Kutuplaşmalar belirginleştiğinde, eğer aklımda anlaşmaya varmak adına önerebileceğim bir yol varsa; geleneği yıkarak, bazen coşkuyla bazen gözyaşlarıyla müdahalelerde bulunuyor ve DSÖ ülkeleri arasında bir birliktelik kurmaya çabalıyordum. Beni sevindiren şuydu ki, bu “araya girmeler” hoş karşılandı ve bir görüş birliğine varmanın arzulanmasıyla sert tutumların yumuşatılmasını, Cenova ruhunun doğmasını sağladım. Örgütte geçirdiğim 10 yıl boyunca, çekişmeli teknik meseleler bile oylamaya gerek duyulmadan mütabakata varılan konulardan olabiliyordu.

 

“İnsan karşısına kar sorunları konulduğu da oldu”

Çekişmeli meselelerin sayısı oldukça fazlaydı. Uygun fiyatlı ilaçlara erişimi arttırmayı amaçlayan teklifler, neredeyse her zaman insan karşısına kar sorunları konularak, ticaret kurallarının zengin ve güçlü milletler yararına donatıldığı gibi zar zor üstü örtülen şüphelerle amacından saptırılıyor, erteleniyordu. Halk sağlığı menfaati, tütün, alkol, yiyecek ve içecek endüstrileri gibi büyük ekonomik operatörlerin menfaatiyle çatıştığında çekişmeler aynı ölçüde artıyordu. Ekonomik güç kolayca siyasi güce çevrilir. Bu sektörler günlük şeker alımı tavsiyelerinden, şekerli içeceklerin vergilendirmesine; alkollü ürünlerin önünde yazılacak uyarılarla ilgili ulusal alkol yönetmeliklerinden, sağlıksız yiyecek ve içeceklerin çocuklara satılmasının nasıl durdurulacağına kadar her hareketimizle bıkmadan savaştı.

 

Egemen hükümetin kanunlarıyla sigaraların sade paketlerde satılması ve bu sayede popülasyonun ölümcül bir üründen korunması amaçlandığında en kirli kavgalar doğmuş oldu. Tütün sektöründe DSÖ en büyük düşman olarak bilinegelmiştir, ben de daha çok çalışarak bu ünü elimden geldiğince devam ettirmeye çabaladım.

 

Ülkeleri, 1978 Almata Deklarasyonu’nun imzalanmasından beri DSÖ’nün adeta bir markası haline gelen temel sağlık hizmetlerinin ilkelerini ve yaklaşımlarını değerlendirmeye çağırdım. Fakat HIV’in saldırısı, sıtma ve tüberkülozun yeniden canlanması, özellikle de sonrasında gelişen ilaç direnciyle “herkes için sağlık hareketi” çağrısı gölgelenmiş oldu. Üç büyük salgınla ilgili yatırımların zirvede olduğu ve hükümetlerin hızlı, ölçülebilir sonuçlar elde etmeyi beklediği kritik bir anda sağlık sistemlerini vurgulamanın çok da doğru olmayacağına dair kıdemli danışmanlarım tarafından uyarıldım. Sağlık sistemlerini güçlendirmek zaman alır ve ölçülmesi zordur. Ama ben yine de silahlarımı ateşledim.

 

“Önleme vurgusuyla, birinci basamak sağlık hizmeti”

 

Yıl 2008 olduğunda yaşanan ekonomik kriz sağlık sektörünü de vurdu. Talep arttı, fiyatlar yükseldi ve hastaneye dayalı iyileştirici tedavinin önemi daha da vurgulandı. Güçlü bir çare olacağını düşündüğüm bir strateji, birinci basamak sağlık hizmeti(temel sağlık hizmetleri) gibi bir görüşüm vardı. O sıralarda, kronik hastalıklar dünya çapında öldüren enfeksiyonel hastalıkların yerini almıştı. Birinci basamak sağlık hizmeti, önleme vurgusuyla, sağlık sistemini ve uzun vadedeki taleplerin yıkıcılığından bütçeleri korumak adına da, o zamanki  uygulanabilir tek seçenekti.

 

Tarih 2010 olduğunda ve DSÖ “Sağlık sistemlerini finanse etme, evrensel kapsam yolu” raporunu yayımlandığında ne kadar haklı olduğum görülmüş oldu. Zamanlama iyi olmuş olmalıydı; zira özellikle gelir düzeyinin, fırsatların ve sağlık sonuçlarının arasında giderek daha büyük eşitsizlikler tarafından bozulmuş bir dünyada, ulusal sağlık sigortası gibi doğru bir hamlenin yapılması için çanlar zaten çalıyordu. Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Ajanda’sında evrensel sağlık sigortası adına başlatılmış hareket ve temin edilmiş yerle ilgili Raporu elime aldığımda gönülden rahatlamıştım. O dönemde de savunduğum gibi, evrensel sağlık sigortası, adaletin nihai ifadesidir ve tüm politika seçenekleri arasında en güçlü sosyal eşitleyicilerden biridir.  

 

“En derinimde hissettiğim pişmanlığım, DSÖ’nün ebola salgını için vermiş olduğu geç cevap”

 

En derinimde hissettiğim bir pişmanlığım ise DSÖ’nün Batı Afrika’da yayılan ebola salgını için vermiş olduğu geç cevaptır. Dünya Sağlık Meclisi’ne karşı yaptığım ve oldukça ciddi olduğum 2015 tarihli konuşmamda, “Bir daha asla bu örgütün kadrolarının, fonlarının veya idari yönetiminin hazırlıksız yakalandığı bir durumla karşılaşmak istemiyorum” dedim. Neyse ki, bunu çözmek için acil bir yeni sağlık programı oluşturmak gerekti. DSÖ’nün Ebola salgınındaki birliği, bize dünyada ilk defa oldukça etkili olan Ebola aşısını kullanma imkanını verdi.

 

“Güçlü sağlık sistemleri salgınları erken tespit eder”

 

G7 zirveleri ve gittikçe büyüyen araştırma grupları, evrensel sağlık sigortasının ve evrensel sağlık güvenliğinin amaçları arasında güçlü ve karşılıklı olarak birbirini destekleyen bir uyum görür. Dayanıklı ve kapsayıcı sağlık sistemleri, ilk defa ortaya çıkan ve yeniden canlanan hastalıklardan kaynaklanan tehditlere karşı ilk savunma hattı olarak görülüyor. İyi işleyen bir sağlık sistemine sahip olan ülkelerde hızlı bir şekilde önleme iyi olduğunda, bir salgını erken tespit etme olasılığı daha yüksektir. Üstelik, evrensel sağlık kapsamındaki tavsiye edilen güvenlik tedbirlerine uyarak adalet taahhüt etme ve mali yıkıma karşı koruma, halka güven olgusunu aşılayabilir.

 

Devam edecek olursam, DSÖ’nün hem kendi bütçesi için hem de düşük ve orta gelirli ülkelerin sağlık bütçeleri için ekonomik sorunlara daha fazla eğilmesi gerektiğinin kanaatindeyim. Üye ülkeler, diğer Birleşmiş Milletler teşkilatının hakimiyet alanıyla örtüşen iş alanlarının tarihe gömülmesi ile ilgili teklifleri konusunda ısrarcı davranırken, bir de hep sabit kalan bir bütçeyle nasıl daha fazla değişiklik yapılacağını sorup duruyorlar. Herşeyden sonuna kadar elde etmeyi istemeye dayalı bir yaklaşım, stratejik liderliği olumsuz etkiler.  

 

“Gelişmekte olan ülkelerin çoğunluğunda, ekonominin belkemiği küçük çiftçilere dayanıyor”

Genel olarak, uluslararası halk sağlığında eğilim, resmi kalkındırma teşkilatlarından uzaklaşarak büyük oranda yerel kaynaklara bel bağlamadır. Bununla ilgili endişelerim var. Gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunda, özellikle Afrika’da, ekonominin belkemiği vergiler sebebiyle yerli kaynakları ciddi biçimde kısıtlanmış gayri resmi bir sektör olan küçük çiftlik çiftçilerine dayanıyor. Tarım çoğunlukla yağmurun eline bakıyor ve küresel ısınmayla birlikte de iyice belirginleşen olağanüstü hava durumlarına karşı oldukça zayıf ve korunmasız. DSÖ, üç katına çıkan kıtlık, silahlı çatışmalar ve kolera gibi fırsat kollayan krizlerin sayısının artmasına dünyanın dikkatini çekmeli ve durmaksızın cevaplar aramalı. DSÖ’deki güçlü liderler, kökleri sağlıksız sektörlere dayanan ciddi sağlık tehditlerine karşı geri püskürtmeyi elden bırakmamalı. Bu tehditler kronik hastalıkları ve küresel ısınmayı içerdiği gibi tarımda büyük bir rol oynayan antimikrobiyal direnç artışını da içerir.

Küresel yoksulluk haritasındaki son değişiklikler de dikkate değer ölçüde: dünyadaki fakirlerin yüzde 73’ü orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Eğer bu ülkelere Küresel Fon’dan yapılan finansal destek ve Gavi’den yapılan aşı yardımı durursa ne olacağına dair verilecek bir cevabımız yok.

 

Evrensel Sağlık Sigortası için DSÖ genel direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus tarafından oldukça destek gördüm. Birçok sektöre ait politikaların toplumsal eşitsizlikleri arttırdığı bir dönemde, sağlığın dünyayı, bu gezegendeki her birey için daha fazla adalet ve güvenlik istemesini görmekten dolayı çok müteessirim.  

 

Dr. Margaret Chan, 1 Temmuz 2017 tarihinde DSÖ genel direktörlük görevinden ayrıldı.

 

 

dunya saglik orgutu
dso
ebola
saglik sistemleri
margaret chan
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir