Medimagazin logo

'Diş hekimliğinin asıl amacı koruyucu hekimlik olmalı'

Prof. Dr. Arpak: “Diş hekimliğinde asıl amaç koruyucu hekimlik olmalı ve buna yönelik işlemler yapılmalı. Tedavi edici hekimlik genellikle pahalıdır; ancak koruyucu hekimlik daha kolay, ucuz ve ülke ekonomisine katkıda bulunan bir sistemdir.” dedi.
Kaynak: MEDİMAGAZİN
'Diş hekimliğinin asıl amacı koruyucu hekimlik olmalı'
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Periodontoloji Uzmanı Prof. Dr. Nejat Arpak ve Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden Doç. Dr. Nilsun Bağış, koruyucu diş hekimliğini ve diş eti problemlerinin diğer hastalıklarla ilişkisini Medimagazin’e anlattı. 


Prof. Dr. Nejat Arpak, “Amacımız, hastaları kendi sağlam dişleri ile evlerine göndermek. Bunun için de öncelikli görevimiz toplumun bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi olmalı. Ancak bazı durumlarda tabii ki kayıplar ve eksik dişler olabiliyor. Bunlar için nasıl bir yol izlenmeliyi konuşuyoruz.” ifadelerini kullandı.


Erken yaşlarda başlayan diş eti hastalıklarının tedavi edilmemesi durumunda kişilerin 35-40 yaşlarına geldiğinde dişlerini kaybedebileceğini dile getiren Arpak, “Burada önemli olan, kişiler bu safhaya gelmeden, yani ikinci dişlenme dediğimiz süt dişleri dökülüp daimi dişlenmeye geçtikten sonra kişileri sürekli kontrol altında tutmak ve sağlıklı bir ağza kavuşturmak.” dedi.

“Asıl amaç koruyucu hekimlik olmalı”

Türkiye’de ulaşmanın kolay olduğu çok sayıda ağız-diş sağlığı merkezi bulunduğunu, ancak bu merkezlerdeki genel prensibin tedaviye dayalı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Arpak,   “Oysa asıl amaç koruyucu hekimlik olmalı ve buna yönelik işlemler yapılmalı. Tedavi edici hekimlik genellikle pahalıdır; ancak koruyucu hekimlik daha kolay, ucuz ve ülke ekonomisine katkıda bulunan bir sistemdir.” dedi.

Koruyucu hekimliğin daha az gelir sağlayacağını düşünen diş hekimlerinin olduğunu ve bu nedenle koruyucu hekimliğe soğuk bakıldığını dile getiren Arpak, bu düşüncenin tamamen yanlış olduğunu, koruyucu hekimliğin hem halk sağlığı hem de ekonomik açıdan çok önemli bir kavram olduğunu vurguladı.

Diş hekimi sayısının Türkiye’de illere göre orantılı dağıtılmasının gerekliliğini vurgulayan Prof. Dr. Arpak, dört büyük şehre yayılmış bir diş hekimliği yerine orantılı ve koruyucu hekimliğin ön plana çıktığı bir sistem kurulması gerektiğini söyledi. 

Koruyucu hekimliğin gelişmediği durumlarda tedavi edici hekimliğin kaçınılmaz olduğunu ifade eden Arpak, koruyucu hekimliğin birinci basamak sağlık hizmetleri ile mümkün olabileceğinin altını çizdi.

“Tedavi edici hekimliğin maliyeti yüksek”

Tedavi edici hekimlikte kullanılan tıbbi malzemelerin büyük çoğunluğunun ithal olması nedeni ile büyük bir ekonomik yük oluşturduğunu ifade eden Arpak, 

“Diş hekimliğinde kullanılan malzemelerdeki yerli üretim oranı çok düşük. Yurt içi üretimi olan malzemelere sadece diş macunu ve diş fırçasını koyabiliriz, geri kalan diğer malzemelerin hemen hemen tamamı ithal.

Biz 80 milyonluk ve çoğunluğu genç bir nüfusa sahibiz ve bütün dünyada kabul edilen bir durum şudur ki;  genç bir nüfusa sahipseniz koruyucu hekimliği ön plana çıkarmanız gerekir.” dedi.

Türkiye’de diş macunu tüketimi az

Koruyucu hekimliğin geliştirilebilmesi için ilkokul çağından itibaren gerekli eğitimin topluma kazandırılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Arpak, “Bu, ilköğretim müfredatı içinde yer almalı. Yılda bir diş kontrolünden geçirmek ve gerekirse ücretsiz fırça ve macun dağıtmak daha ileride tedavi etmekten çok daha ucuza gelecek bir kavramdır.  Türkiye’de diş macunu tüketimi bugün Avrupa’ya göre çok düşük bir orandadır.”  ifadelerini kullandı.

“Artık tedaviden önce beslenmenin önemini vurguluyoruz”

 

Diş hekimliğinde tedaviden önce kişilerin vücudunu güçlendirmenin birincil hedefleri hâline geldiğini ifade eden Doç. Dr. Nilsun Bağış, “Aslında tıbbın en başına dönmeye başladık.  İnsanlara tedaviden önce beslenmenin önemini vermeye çalışıyoruz. Bunu yaparsanız hasta olmazsınız diyoruz.” dedi.

Diş eti hastalıklarının sistemik ve otoimmün çok sayıda hastalıkla bağlantılı olduğuna dikkat çeken Bağış,  “Diş eti hastalığı diyabet, kalp krizi ve astım  gibi hastalıkları tetikleyebilir ya da tam tersi bu hastalıkların hepsi ağzınızdaki hastalıkları artırabilir.  Dolayısıyla vücut bir bütündür ve bu bütünü bozmamak için ağız sağlığı ve vücut sağlığı hepsini bir arada düşünmemiz lazım.” ifadelerini kullandı.

Ağız sağlığı tüm vücudu etkiliyor

Toplumda en sık görülen diyabet hastalığının ağız sağlığı ile ilişkisine değinen Doç. Dr. Bağış, “Bu iki taraflı bir ilişki; diyabet ağız sağlığını, ağız sağlığı da diyabeti olumsuz etkiler. Diyabetin birçok başka komplikasyonu var, dolayısıyla ağız sağlığının iyi olmaması diyabetin kötüye gitmesine neden olur. Diyabetin kötüye gitmesi demek, böbrek ve gözlerde birtakım komplikasyonlara neden olma ya da vasküler damar sistemi problemleri gibi problemlerin ortaya çıkması anlamına geliyor.” şeklinde konuştu ve şunları ekledi: 

“Biz bu konu hakkında bir araştırma yaptık. Diyabet hastalığını takip eden hekimlerin ağız sağlığı hakkında bir farkındalığı var mı? Hastalarını ağız sağlıklarına dikkat etmeleri konusunda bilgilendiriyorlar mı? Çünkü diyabet hastaları ağız sağlıklarına dikkat etmezlerse hastalıkları şiddetlenebilir.

Araştırma sonucunda şunu gördük ki,  hem tıp hekimlerinde hem de hastalarımızda bu farkındalık oluşmuş.”

Doç. Dr. Bağış, diyabetin yanı sıra ağız sağlığı ile ilgili problemlerin hamilelik komplikasyonları, kardiyovasküler ve akciğer hastalıklarını da olumsuz etkilediğini ifade etti. 


 

diş hekimliği
koruyucu
prof.dr.nejat arpak
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir