Medimagazin logo

Bağırsak Mikrobiyatası ,davranış ve ruhsal denge üzerinde etkili ikinci beyin

Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Tanoğlu: - "Bağırsak mikrobiyotasındaki olumsuz yöndeki değişiklikler, Clostridium difficile enfeksiyonu (CDI) huzursuz bağırsak sendromu, otoimmün, alerjik hastalıklar, obezite, metabolik bozukluklarla davranış bozuklukları, şizofreni, anksiyete, depresyon, otizm gibi nörolojik ya da psikiyatrik sorunlara neden olmaktadır"
Bağırsak Mikrobiyatası ,davranış ve ruhsal denge üzerinde etkili ikinci beyin
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Alpaslan Tanoğlu, bağırsak mikrobiyotasındaki olumsuz değişikliklerin, otoimmün, alerji, obezite, metabolik hastalıklar, psikiyatrik ve nörolojik problemler gibi birçok soruna neden olduğunu belirterek, "Diyetle alınan besinler, probiyotik, prebiyotik ve antibiyotiklerle, fiziksel ya da ruhsal stres mikrobiyotayı olumlu ya da olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle bağırsaklar, aynı beyin gibi, davranışlar ve ruhsal denge üzerinde etkisi bulunan ikinci bir beyindir." dedi.

Tanoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insan vücudunda, yerleşik olarak bulunan ve sayıları trilyonlarla ifade edilen kalabalık bir mikroskobik canlı topluluğunun mevcut olduğunu belirterek, bu topluluğa "mikrobiyota" denildiğini aktardı.

Vücutta 18 farklı bölgede yerleşik ve içeriği farklı mikroskobik organizmalardan oluşan mikrobiyota bulunduğunu dile getiren Tanoğlu, bağırsaklarda, buraya özgü içeriği olan ve sayıca en kalabalık durumdaki mikrobiyotanın bulunduğunu anlattı.

Doç. Dr. Alpaslan Tanoğlu, bağırsak mikrobiyotasının doğum esnasında anneden geçen ve çevreden alınan bakterilerden oluştuğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Bu mikrobiyota bireylere özgüdür ve içeriği başta normal doğum ya da sezaryenle doğum ve beslenme olmak üzere birçok faktörden etkilenmektedir. Bağırsak mikrobiyotası; bakteri, mantar, virüs ve diğer çekirdekli hücre türlerinden oluşmaktadır ve iç içe yaşayan bu farklı türlerdeki mikroskobik organizmalar, bağırsaklarda temel biyokimyasal faaliyetlerde rol aldıklarından, bağırsak fizyolojinin düzenlenmesinde vazgeçilmez öneme sahiptir. Bağırsak mikrobiyotasının, bağışıklık sistemi, beyin gelişimi ve davranış üzerine etkisi son yıllarda ilgi odağı olmuş ve bilimsel çalışmalar bu konular üzerine yoğunlaşmıştır. Bağırsaklarımızdaki bu mikroskobik organizmaların, bağırsak epiteli ve bağışıklık sistemi hücreleriyle etkileşimde bulunduğu ve bu etkileşimlerle başta otoimmün hastalıklar olmak üzere, nörolojik, psikiyatrik ve metabolik bozukluklara ve hastalıklara yol açtıkları düşünülmektedir. Gerek hasta bazlı yapılan bilimsel çalışmalar ve gerekse deney hayvanları üzerindeki araştırmalarla, beyin ile bağırsak arasında çok güçlü bir bağlantı olduğu yönünde kanıtlar ortaya konulmuştur. Bu bağlantı, daha bebek anne karnında iken başlayıp, doğumdan sonra tüm yaşam boyunca etkisini sürdürmektedir."

 

- "Bağırsak mikrobiyotasındaki olumsuz değişiklikler hastalıklara davetiye çıkarıyor"

Doç. Dr. Tanoğlu, "Bağırsak mikrobiyotasındaki olumsuz yöndeki değişiklikler, Clostridium difficile enfeksiyonu (CDI) huzursuz bağırsak sendromu, otoimmün, alerjik hastalıklar, obezite, metabolik bozukluklarla davranış bozuklukları, şizofreni, anksiyete, depresyon, otizm gibi nörolojik ya da psikiyatrik sorunlara neden olmaktadır. Diyetle alınan besinler, probiyotik, prebiyotik ve antibiyotiklerle, fiziksel ya da ruhsal stres mikrobiyotayı olumlu ya da olumsuz yönde etkilemektedir. Mikrobiyotada 'Enterik Sinir Sistemi' ile beyinle etkileşmekte ve bu etkileşim de davranışları etkilemektedir. Bu nedenle bağırsaklar, aynı beyin gibi, davranışlar ve ruhsal denge üzerinde etkisi bulunan ikinci bir beyindir." diye konuştu.

Bağırsakların, beyin, merkezi sinir sistemiyle ilişkisini sağlayan "Enterik Sinir Sistemi"nde milyonlarca, nöron denilen sinir lifinin bulunduğuna işaret eden Tanoğlu, "Beyin-sinir sistemi ile benzer özellikler taşıyan Enterik Sinir Sistemi, bağımsız çalışabildiği gibi vagus siniri aracılığıyla da beyne gönderdiği sinyaller vasıtasıyla davranışlar üzerinde etkili olur." dedi.

Mikrobiyotanın olumlu yönde desteklenmesi ve sağlıklı bir mikroskobik çevre oluşturabilmesi için, diyet ve takviye olarak alınacak prebiyotik ve probiyotiklerin olumlu yönde etkili olduğunu dile getiren Tanoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"İnsan mikrobiyotasının önemine binaen, 2008'de ABD'de 'İnsan Mikrobiyom Projesi' adı altında bir çalışma başlatılmış ve 2013'te çalışmanın ilk basamağı tamamlanmıştır. Bu projeyle, insan vücudunun farklı anatomik bölgelerindeki mikrobiyotalar ve onlara ait genetik çeşitlilik (mikrobiyom) anlaşılmaya, mikrobiyota içindeki mikroskobik organizmaların hastalık ve sağlıktaki rolleri belirlenmeye çalışılmıştır. Hala üzerinde çalışmaların devam ettiği bu oldukça yüksek maliyetli proje, mikrobiyotanın önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir."

gastroenteroloji
mikrobiyota
doc. dr. alpaslan tanoglu
prebiyotik
probiyotik
Yorum (2)
A
Ben bir gastro uzmanı olarak bu çalışmalara bakarak hastalara probiyotik başlamamanızı tavsiye ediyorum çünkü henüz hedefe yönelik probiyotik tedavisi başlamadı. Bu konudaki ilaçlar henüz emekleme döneminde. Piyasada bulunan probiyotikler bazı faydalı mikroorganizmaların yüksek miktarlarından ibaret. Aynı bitkisel tedavi gibi hangi hastalığa hangi dozda iyi geleceği meçhul. Ayrıca şu anda piyasadaki probiyotikleri sgk ödemiyor. Hastanıza boşuna tavsiye edip cebini yakmayın diyorum. Gelecekte şu hastalığa şu mikroorganizmanın şu kadar dozu şu kadar süre ile verildiğinde şu kadar sürede şu kadar yüzde ile iyileştiriyor diye bilimsel yayınlar çıkarsa işte o zaman hastalarınıza başlayabilirsiniz. Zaten böyle olunca bu ilaçlar yeni kuşak hepatit c ilaçları gibi pahalı olacak muhtemelen. Çok ciddi bir para harcanıyor çünkü bu çalışmalara.
5
Cevapla
Hasan Akdemir
Kesin ifadelerle “ mikrobiyatadaki bozukluklar ; allerji , şizofreni, davranış bozuklukları, anksiyete , depresyon, otizme neden olmaktadır” denmesinin ne kadar yanlış olduğunu tüm tıp camiası biliyor. Mikrobiyatadaki bozukluklar genetik veya zemini olan hastalıklarda problemlerin ortaya çıkmasına veya alevlenmesine neden olabilir ama yalnız başına otizm, şizofreni gibi multifaktöryel kökenli rahatsızlıkların kesin nedeni olamaz. Gayta nakli aracılığıyla, otoimmün kökenli bozuklukların tedavisi şu anda klinik deney aşamasında ve sonuçları da güzel giderken böyle ekstrem açıklamalar çalışmanın ciddiyetine gölge düşürebilir.
13
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir