Medimagazin logo

'Farklı branşların akromegaliye karşı biraz daha farkında olmalarını bekliyoruz'

Akromegali Günü’nde hastalığın tanı ve tedavi süreçlerine ilişkin ayrıntıları, Hacettepe Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalından Prof. Dr. Tomris Erbaş ve Prof. Dr. Selçuk Dağdelen değerlendirdi. Uzmanlar, hastalığın tanı aşamasında yaşanan sorunlar ve kronik olması sebebiyle uzun süreli tedavi aşamalarında hekimleri ve hastaları nelerin beklediğini Medimagazin’e anlattı
Kaynak: MEDİMAGAZİN
'Farklı branşların akromegaliye karşı biraz daha farkında olmalarını bekliyoruz'
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

MEDİMAGAZİN- Akromegali Günü’ne ilişkin olarak açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Tomris Erbaş, toplumda akromegali ile ilgili bilgi ve bilinç düzeyinin düşük olduğunu belirtti. Prof. Dr. Erbaş, yaptığı açıklamada, akromegali farkındalığı için yaptıkları toplantıları şu sözlerle anlattı: “2002 yılından itibaren üniversitemizde akromegalik hastalara ve yakınlarına hastalık ve hastalığa eşlik eden durumlar ile ilgili eğitim vermekteyiz. 2008 yılında bu toplantılar, hastalarımızın Akromegali ile Yaşam Derneği’ni kurmasına kadar devam etti. Sağlık Bakanlığı 2015 yılından sonra 15 Nisan’ı Akromegali Günü olarak kabul etti. Üniversitemiz de olduğu gibi tüm Türkiye’de özellikle hipofiz hastalarının takip edildiği merkezlerde akromegali hasta eğitim günleri düzenlenmeye başlandı. Bu yıl da 15 Nisan’da Ankara çapında Akromegali Günü’nü hem hasta yakınları hem de hastalarımız için yapmaktayız. Bu toplantılar multidisipliner olarak planlanmakta. Hastalarımızı opere eden beyin cerrahları, radyoterapiyi uygulayan radyasyon onkologları ve eğitim hemşiremiz tarafından hem hastalarımız eğitilmekte hem de sosyal aktiviteler yapmaktayız.”

“Akromegaliye eşlik eden komorbiditeler de çok önemli”

Akromegalinin kronik bir hastalık olduğunu ve yaşam boyu hastaların düzenli takibinin gerektiğini aktaran Prof. Dr. Erbaş, sadece hastalık değil, hastalığa eşlik eden komorbiditelerin de çok önemli olduğunu belirterek şunları kaydetti:

“Hastalar erken tanı aldıkları takdirde diğer komorbiditeler eklenmeden daha kolay tedavi edilebilirler ve başarı oranları artabilir. Tedavi maliyetleri azalabilir. Akromegalik hastalarda ilk uyguladığımız tedavi cerrahi tedavidir. Sadece cerrahi uygulanamayacak bir grup hastaya primer olarak ilaç tedavisi uygulanabilir. Cerrahi başarısı adenomun boyutu ile değişmektedir. Dünya ortalamalarına göre mikro adenomlarda tedavi en iyi merkezlerde yüzde 85’e ulaşmaktadır. 

Makro adenomda ise cerrahi tedaviden sonra kür daha düşüktür ve yüzde 40-50 civarında bildirilmektedir. O nedenle hastaların daha spesifik olarak hipofiz adenomlarına yönelik cerrahilerin uygulandığı merkezlerde opere olmaları başarı şansını artırmaktadır. Ama ifade ettiğim rakamları düşünecek olursak, özellikle makro adenomlu hastaların cerrahi tedavi sonrasında ilaç tedavisi ile takip edilmeleri gerekmektedir.

Elimizde farklı etkileri olan ajanlar var. Büyüme hormonu salınımını kontrol eden ilaçlar veya büyüme hormon reseptörleri üzerinden etki eden ilaçlar var. Bu ilaçlarla da tedavi başarıları yüzde 80’lere kadar ulaşabilmektedir. Tabi cerrahi ile kür olamayan hastalarda maliyet kısmen artmaktadır. İlaç tedavilerinin gündeme gelmediği yıllarda, cerrahi tedaviden sonra rezidüsü olan hastalara radyoterapi ön planda uygulanmaktaydı ama tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de artık radyoterapi üçüncü basamak tedavi gibi ilaç tedavisine cevap vermeyen hastalarda kullanılır duruma gelmiştir.

Her hastaya artık radyoterapi önerilmemektedir. Özel durumlarda daha çok tercih ettiğimiz bir tedavi. Tabi ki radyoterapi uygulamasında da teknolojinin getirdiği yenilikler doğrultusunda konvansiyonel tedavilere oranla ‘cyberknife’ gibi daha hedefe yönelik ve başarı oranları daha yüksek radyoterapi imkânları doğmuştur. Tabi ki burada bireysel tedavi ön plandadır. Tabi ki çok önceki yıllara göre kür oranlarında başarı çok artmıştır.”

“Akromegali Günü’nün kabulünden sonra hastalığın bilinirliliği arttı”

Akromegali, kronik olması sebebiyle uzun dönem tedaviler devam ediyor. Hekimin, hastayı tedavi ederken izlediği süreçleri Prof. Dr. Erbaş şu sözlerle aktarıyor:

“Tedavide hasta için en gerekli ve maliyeti uygun olan tedavilerin planlanması, iyi merkezlerde bunların uygulanması önemlidir. Hastanın sadece büyüme hormonu açısından değil de hastalığa eşlik eden komorbiditeler açısından da takibi gerekmektedir. Hedefimiz, büyüme hormonu ve insülin-benzeri büyüme faktörü-1 [insulin-like growth factor-1 (IGF-1)]’i normal sınırlara çekmekle birlikte; hastanın kardiyak, tiroid, gastrointestinal sistem sorunları ve kanser riskindeki artmayı da bizim kontrol altına almamız lazım. O nedenle ömür boyu devam eden bir hastalık bu, takibinin de bu bağlamda çok düzenli olarak yapılması gerekir. Cerrahi tedavinin veya radyoterapinin oluşturduğu hipofiz hormon eksiklikleri de zaman zaman bazı hastalarda komorbidite olarak önümüze çıkmakta. Hastaların hormonal tedavilerinin de çok düzenli bir şekilde uygulanması gerekmektedir.”

Akromegali hastalığında farkındalık kazanılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erbaş, Akromegali Günü’nün kabulünden sonra hasta ve hekim toplantıları doğrultusunda toplumda akromegali bilinirliliğinin arttığını belirtti. Prof. Dr. Erbaş, genç endokrinologların hipofiz hastalıklarına, akromegaliye olan ilgilerinin de arttığını vurgulayarak hastalıktaki belirtilere şu sözlerle dikkat çekti:

“Çok su içen, çok idrara çıkan bir hasta ile karşılaşıldığı zaman her alandaki hekimler veya o hastanın yakınları diyabetten şüphe edebilir. Ama el ayak büyümesi, aşırı terleme, horlama, yüzdeki değişiklikler bir hastalık olarak çok kabul edilmemekte, bunlar araştırılmamaktadır. Bu nedenlerle hastalar geç tanı almaktadır. Tıp fakültesi eğitimi sırasında bu hastalık ile ilgili bilgilerin biraz daha ayrıntılı olması gerekir. Diğer alanlarda çalışan ve akromegalik hastaları görme ihtimali yüksek olan; kardiyoloji, dermatoloji, fizik tedavi, ortopedi, kulak burun boğaz veya diş hekimliği gibi alanlarda çalışan arkadaşlarımızın da akromegali hastalarını gördükleri zaman tanıyabilmelerinin sağlanması gerekebilir. Her alan da multidisipliner eğitim gerekebilir. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği’nin ve derneğin hipofiz grubunun bu konuda hasta broşürleri olarak çalışmaları var. Hem doktorlar hem hastalar hem de toplum açısından bilgilendirmenin daha fazla olması, hastaların erken tanı almasını sağlayacaktır.”

Akromegali erken tanısında kür edebilme ihtimali daha yüksek

Akromegali hastalığında erken tanı konulduğunda kür edebilme ihtimalinin daha yüksek olduğunu ifade eden Prof. Dr. Selçuk Dağdelen; “Akromegaliyi kür etsek dahi bazı organ ve sistemlerdeki komorbiditeleri, komplikasyonları hâlâ sebat ediyor. Geç tanı alan akromegalilerde hastalık kür olsa dahi bazı komplikasyonların riski kolay kolay sıfırlanmıyor.  Dolayısıyla hem hastalığın kendisinin tespiti ve kürü hem de hastalığın organ tutulumlarının uzak organ komplikasyonlarının kontrol altına alınabilmesi erken tanıyla daha başarılı oluyor.” dedi.

Tanı aşamasında yaşanan sorunları ele alan Prof. Dr. Dağdelen, farklı birçok branşın akromegali ihtimalini göz önünde bulundurması gerektiğini belirterek şunları aktardı:

“Türkiye’de kendi akromegali vaka grubumuzun tanı öncesi komorbiditelerine, akromegali tanısı almadan, akromegali ile ilgili sorunlar nedeni ile hangi branşlara ne oranda başvurduklarına bakmıştık. 2014’te yayımladığımız sonuçlara göre, hastalarımızın yüzde 20’sinin ağız-diş sağlığı problemleri var. Bu ağız-diş sağlığı problemleri bizzat akromegaliden kaynaklı. Akromegali tanısı almamışlar ama yüksek oranda hepsi diş başvurusu yapıyor. Orada diş tedavileri yürütülüyor. Fakat akromegaliden şüphelenilmiyor. Tanı öncesinde diş hekimliğinde başvuru oranı yüzde 22 iken, diş hekimliğinde akromegaliden şüphelenilip bize yönlendirilen hasta oranı yüzde 0’dı.

Bu tabi sadece diş hekimliği bazında değil. Yine kendi merkezimizde yürüttüğümüz bir araştırmada gördük ki akromegali hastalarımızın yüzde 43’ünün değişen derecelerde işitme kaybı var. Yüzde 20’sinin en az ağır tedavi gerektiren bir otitis atağı olmuş. Kulak burun boğaz başvuruları var. Ancak bakıyoruz, akromegali tanısı olmayan ama akromegali ilişkili kulak burun boğaz sorunları nedeni ile kulak burun boğaza başvuran hastaların yüzde 20’si akromegaliden şüphelenilerek tanı alabilmişler. Keza fizik tedavi de dermatoloji de bu şekilde. Akromegali hemen hemen her eklemde dejeneratif osteoartrit yapabilir. Hastalar bu sebeplerle fizik tedavi kliniklerine başvuruyorlar.”

“Akromegalik hastalar diğer branşlara başvuruyorlar”

Hastalarda görülen belirtilerin, çok terleme ve deride akromegalinin yüksek büyüme hormonunun uyarısına bağlı cilt lezyonları olduğunu ifade eden Prof. Dr. Dağdelen, diğer branşlara tanı almayan akromegali hastalarının başvuruları olduğunu belirterek; “Özellikle dermatoloji ve fizik tedavi kliniklerine başvuruyorlar ama maalesef sadece oradaki başvuru nedeni ile ilgili önlemler alınıyor ve tedaviler planlanıyor. Fakat hastada akromegali olabileceğinden şüphelenilmiyor. Akromegali nadir hastalık hiç şüphesiz. Mutlaka deneyimli bir endokrin merkezinde tanı teyit edilmeli ve tedavisi yürütülmeli. Kür edilse dahi hastalık deneyimli bir endokrin merkezinde devamlı takip gerektiriyor. Çünkü komplikasyonları sıfırlanmıyor. Fakat hemen hemen tüm branşları ilgilendiren belirti, bulgu ve komplikasyonları var. Özellikle kulak burun boğaz, diş hekimliği, dermatoloji, fizik tedavi gibi bölümlerdeki meslektaşlarımızdan akromegaliye karşı biraz daha farkında olmalarını bekliyoruz. Bununla ilgili de dernek olarak bazı girişimlerimiz var. Çünkü bu hastaları bu uzmanlık alanlarında tespit edilebilir noktaya getirmek lazım. Akromegaliyi hatırlatacak bu branşlarda bazı projeler yapmamız gerekiyor.” dedi.

“IGF-1’i yüksek hastalar bir endokrinoloğa yönlendirilebilir”

Akromegali hastalarının patognomonik fenotip ile geldiklerini ve hekimlerin bu hasta grubunu gördüklerinde dış görünüşten anlaşılabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Dağdelen, kişiyi kendi etnik, genetik, somatik görünümü akromegali mi, değil mi diye tereddüde düşürebileceğini kaydetti. Prof. Dr. Dağdelen, patognomonik semptom ve bulgulara ilişkin şu ayrıntıları paylaştı: “Tedavi edilmemiş, tanı almamış akromegalide hiperhidrozis çok belirgin bir semptomdur. Ter bezlerinde çok ciddi bir hipertrofi var. İrice görünen bir fenotipe sahip hasta ile karşılaştığında, meslektaşlarımız, hastanın hiperhidrozis olup olmadığına dikkat edebilirler. İkincisi deri lezyonları. Çünkü deri lezyonları büyüme hormonu uyarısının en önemli etki alanıdır. Çok ciddi deri lezyonları eşlik ediyor. Her tür nevüs görülebilir.  Epidermal büyüme faktörü uyarısı artışına bağlı lezyonların hem sayısının artışı hem de büyüklüklerinin artışı uyarıcı olmalıdır. Hastanın kendi doğal fenotipi olan iri cüsseden ayıran en önemli unsur, elini sıktığınızda sanki içine pamuk doldurulmuş bir eldivenle el sıkışır gibi hastanın ellerinin çok iri olmasına rağmen yumuşacık olduğunu fark edersiniz. Son bir uyarıcı nokta, maloklüzyon problemleri ve prognatizm. Özellikle fizik tedavi, diş hekimliği, kulak burun boğaz ve dermatoloji gibi branşlarda, bütün dâhiliye kliniklerinde hiperhidrozis, artmış skintags, baş ağrısı ve prognatizmi gördüklerinde isteyecekleri ilk test IGF-1’dir. Yaşına ve cinsiyetine göre eğer IGF-1’i yüksek ise bir endokrinoloğa yönlendirebilir. Ayırıcı tanısını endokrinologlar gayet rahat yapacaklardır. Ama bizim, hastanın bize yönlendirilmesine ihtiyacımız var.”

akromegali
büyümenin izlenmesi
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir