Türkiye’de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünün temellerinin, 1892 yılında İstanbul’da “Telkihhane”’nin (Aşı Evi) kurulmasıyla atıldığına dikkat çeken akademikakil.com yazarı Prof. Dr. Ceyhan, “Bir marka değer olarak yeni ve yeniden ‘HIFZI’S SIHHA’” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Ceyhan, 1980 askeri ihtilali ile kurumun ilk darbesini aldığını ve daha sonra da kuruma ait görevlerin Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ile Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu arasında paylaştırılarak idari anlamda bürokratik yapı içerisinde kaybolduğunu hatırlattı.
Ceyhan, ABD’nin Hastalık Kontrol Merkezinin (CDC) de savaş alanlarında ‘Sıtma Kontrolü’ adında bir kurum olarak kurulduğunu ve günümüze 10 binin üzerinde çalışan ve yaklaşık 12 milyar dolar bütçe ile gelmeyi başardığını ifade ederek, CDC’nin bugün dünyanın en prestijli kurumlarından birisi olduğunun altını çizdi. Ceyhan, şu görüşü paylaştı:
“Bugün DSÖ ve IANPHI gibi Uluslararası kuruluşlar Hıfzıssıhha gibi hizmet veren kuruluşların kurulmasına stratejik önem vermektedirler. Aslında bu uluslararası stratejik değişim, ne acıdır ki yıllardır başarılı biçimde hizmet vermiş (ancak, yapısal hantallaşma vb. -bununla sınırlı olmayan iç ve dış faktörler nedeni ile) Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü apar topar metamorfoza uğratıldığı veya seviyesinin yükseltilerek isminin buharlaştığı bir döneme rastlar.”
Enfeksiyon Hastalıkları ve Salgınlar Enstitüsü acilen kurulmalıdır
COVID-19 aşısı tedarikindeki zorluklar ve ulusal aşı üretimi konusundaki gecikmeler dikkate alındığında Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi gibi bir kuruluşun hayati öneme sahip olduğunu belirten Ceyhan, “COVID-19 ve diğer yaşanan salgın ve enfeksiyonların açıkça ihtiyaç olduğunu ortaya koyduğu ‘Enfeksiyon Hastalıkları ve Salgınlar Enstitüsü’ acilen kurulmalıdır.” diye konuştu.
Ceyhan, şu ifadelerle cümlelerini noktaladı:
“Kurulacak enstitüde uygun fiziksel altyapı, modern araç ve gereçle donanmış ileri referans laboratuvarlar kurulmalı ve ülkenin en yetkin bilim ve araştırma insanları multisidipliner bir yapıda bu enstitüde bir araya getirilmelidir. Bu enstitüde moleküler mikrobiyologlar, virologlar, enfeksiyon hastalıkları uzmanları, halk sağlığı uzmanları ve epidemiyologlar, biyoinformatikçiler, parazitologlar, biyomedikal mühendisler ve diğer ilgili uzmanlar görev almalıdır.
İlgili enstitü ülkedeki epidemik hastalıklar (toplum kökenli ve sağlık hizmeti ilişkili) ve olası salgınlar/pandemiler için tanı (immunolojik (antikor/antijen), moleküler, kültür (viral vd.), ileri moleküler analizler (tüm genom analizi, filogenetik inceleme vd.), aşı çalışmaları, antimikrobik madde geliştirme çalışmaları, biyolojik savaş tehdidini izleme ve tespit ile küresel ısınma ve iklim değişimlerinin artıracağı bulaşıcı hastalıklar konusunda ileri düzeyde çalışmalar yapmalıdır.”