Medimagazin logo

Türkiye’de en sık görülen 8 hastalıkta, tıp eğitimi ve sağlık politikası nasıl değişmeli?

Sağlık politikalarını belirlemede, ulusal hastalık yükü çalışmalarında öne çıkan hastalıklar etkili olabilir.
Türkiye’de en sık görülen 8 hastalıkta, tıp eğitimi ve sağlık politikası nasıl değişmeli?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

MEDİMAGAZİN HABER MERKEZİ-Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 18 Nisan’da düzenlediği “Ulusal Hastalık Yükü Çalışması Sonuçları ve Çözüm Önerileri” adlı programda 2000-2013 yılları arasındaki ulusal hastalık yükü verileri, sağlık politikaları ve tıp eğitimine entegrasyonu açısından alanında uzman profesörler tarafından değerlendirildi.

 

“Ulusal hastalık yükü çalışmaları, sağlık politikalarına uyarlanmalı”

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Vekili Bülent Altun, yaptığı açılış konuşmasında, çok kısa sürelerde bile ulusal hastalık profilinin değişebildiğini, ulusal hastalık yükü çalışmalarında öne çıkan hastalıklar bilinmesinin sağlık politikalarını belirlemede çok faydalı olacağını aktardı. Altun’un değindiği diğer bir nokta da ulusal hastalık yükünün entegre edildiği bir tıp eğitiminin oluşturulmasıydı.


Türkiye’de en sık teşhis konulan 10 hastalık


“Bir tıp eğitiminin o ülkenin sağlık sorunlarından kopuk olmaması gerek”

Bir tıp eğitiminin o ülkenin sağlık sorunlarından kopuk olmaması gerektiğini vurgulayan  Hacettepe Üniversitesi Rektörü Haluk Özen, eskiden çocuk ölümlerinde ana aktörlerin bronkopnömoni ve kalp yetmezliğiyken, şimdilerde konjenital anomalilerin öne çıkmasının bu değişime bir örnek olduğunu söyledi. Özen, Türkiye’nin diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, enfeksiyon hastalıkları azalan ama kronik hastaları artan bir toplum haline geldiğini ifade etti.

 

“Lider bir ülke olmak istiyorsak, kendi metodolojimizi geliştirmeliyiz”

Sağlık Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürü Rıfat Köse, “Önemli olan bu çalışmaların yapılması değil bu çalışmaların sağlık politikalarına uyarlanmasıdır.” sözlerine yer verdi. Köse, ulusal hastalık yükü ve diğer araştırmalarda kendi metodolojimizin geliştirilmesi gerektiğini vurguladığı konuşmasında, “Bu çalışmaları yürüten tekelleşmiş grup geliştirdiği metodoloji ile ülkelerden verileri alıyor, sonra aynı ülkelere yeniden satıyor ve üzerinde hiçbir değişiklik yapmamayı zorunlu hale getiriyor. Biz bulunduğumuz coğrafyada lider bir ülke olmak istiyorsak, küresel bir aktör olmak istiyorsak, bilimsel anlamda çalışmalar yapmak zorundayız. Neden kendimiz bir metodoloji geliştirmeyelim?” ifadelerine kullandı. Köse, Türkiye’nin hastalık yükünü arttırmayıp yüzde 4 oranında azaltmayı başaran ender ülkelerden birisi olduğunu ve bundan sonraki süreçte kronik hastalıkların hastalık yükünde en büyük pay sahibi olacağı bilgisini verdi.


Doktorların 'atladığı' 10 hastalık


En çok öne çıkan hastalıkların profesörler gözüyle değerlendirildiği toplantıda, iskemik hastalıklar, inme, bel ve boyun ağrısı, kronik akciğer hastalıkları, çocuk sağlığı hastalıkları, diyabet, HIV/AIDS, depresyon, kanser gibi konular ele alındı.

 

“Yenidoğan ve 5 yaş altı ölümlerde oldukça başarılı oranlar”

 

Ulusal Hastalık Yükü Çalışması 2000-2013 verilerini karşılaştırıp genel bir bilgilendirme yapan Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Alanur Çavlin, yenidoğan ve 5 yaş altı ölümlerin oldukça başarılı oranlarda azaltıldığını, buna rağmen bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan artışların toplam hastalık yükünü yukarı çektiğini ifade etti. Konjenital anomaliler ve erken doğum komplikasyonlarının halen 1 yaş altı toplam yükünün yüzde 50’sinden fazlasını oluşturduğunu aktaran Çavlin, bulaşıcı olmayan hastalıkların toplam hastalık yükündeki ağırlığının artmakta olduğunu belirtti. Çavlin sözlerine şöyle devam etti;

 

“Bulaşıcı olmayan hastalıkların artan etkisi özellikle iskemik kalp hastalığı, bel ve boyun ağrısı, KOAH, diyabet ve ruhsal hastalıklarda görülmektedir. Kadın ve erkekler arasındaki öncelikli risk faktörleri farklılaşmakta ve erkeklerin risk faktörlerinden daha fazla etkilendiği görülmektedir.”

 

 

 

  1. İskemik kalp hastalıkları

 

İskemik kalp hastalıklarının hastalık yükü üzerindeki etkisini değerlendiren HÜTF Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu, kalp damar hastalıklarının halen 1 numaralı ölüm nedeni olduğunu; tütün engelleyici yasaların, tuz tüketimini azaltmanın, ekmekte tuz miktarının kontrolünün, ilaç ve tedaviye ulaşımda artışların biraz da olsa hastalık yükünü azalttığını söyledi. Hipertansiyonun artık bir numaralı risk faktörü olduğu bilgisini veren Tokgözoğlu, tütün kullanımı, beslenmeye bağlı riskler, diyabette ve kollestrolde artış gibi risk faktörlerinin de baş sıralarda geldiğini ifade etti. 2013 ulusal hastalık yükü çalışmasıyla birlikte tütün kullanımında artışların olduğunu aktaran Tokgözoğlu, obezitede kadınlarda avrupada bir numaraya çıktığımızı ve hareketsizlik oranları giderek arttığını dile getirdi.Medimagazin

 


      2) İnme

HÜTF Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Murat Arsava, ulusal hastalık yükü çalışmasında beyin damar hastalıkları ile demansı ele aldı. Arsava,”Yaklaşık her yıl 17 milyon yeni inme hastasıyla karşı karşıyayız. İnmeler en sık görülen ikinci ölüm nedeni. Şu anda ülkemizde 155 bin ivme hastası var ve bir yılda hasta başına maliyeti 18-19 bin lira. Amerika her yıl Türkiye’nin gayri safi milli hasılası kadar parayı nörolojik hastalıklara harcıyor.” ifadelerine yer verdi. Arsava, her inmenin yüzde 90’ının önlenebileceğini, buna yönelik politikalar geliştirilmesi gerektiğini söyledi.


      3) Bel ve Boyun Ağrıları

 

HÜTF Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fitnat Dinçer, 2000 yılında 4. sıradayken 2013’te 2. sıraya yükselen bel ve boyun ağrılarının, mesleki ergonomi, obezite, düşük fiziksel aktivite, sedanter yaşam tarzı ve artan motorlu taşıt kullanımı gibi risk faktörlerinden etkilendiğini belirtti. Dinçer, bel ve boyun ağrılarını önlemek için uygulanması gereken toplumsal önleme stratejilerini şöyle sıraladı; “Eğitim ve medyada omurga sorunlarıyla ilgili farkındalık arttırılmalı, kamu spotlarında yer verilmeli, erken tanı tedavi ve rehabilitasyon için işyeri ve birinci basamak hekimleriyle işbirliği yapılmalı, tıp fakültesi eğitiminde birinci basamağa yönelik klavuzlar geliştitirilmeli.”.


    4) Kronik Solunum Hastalıkları

 

HÜTF Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Ahmet Uğur, kronik solunum hastalıklarının hastalık yükünde önemli bir pay sahibi olduğunu söylediği konuşmasında, KOAH, trakea ve bronş akciğer kanseri, alt solunum yolu enfeksiyonlarının ilk sıralarda yer aldığını aktardı. Uğur; “Sigara içilmesi bu oranlarda en önemli etkiye sahip, sonrasında hava kirliliği ve mesleksel etkenler geliyor. Artık hastalıkların tedavisiyle birlikte yaşam kalitesini arttıracak rehabilite önlemler de önem kazanıyor. Uykuda solunum sıkıntıları obezite artışıyla birlikte öne çıkan rahatsızlıklardan. Neredeyse sigaradan daha yaygın kullanıma sahip olan anadoluda yemek pişirmek ve ısınmak için kullanılan biomass(tezek), sigaradan daha büyük bir nüfusu KOAH açısından etkiliyor.” ifadelerine yer verdi. En iyi hekimliğin koruyucu hekimlik olduğunu söyleyen Uğur, yaşlı nüfus artışının getirdiği hastalık yükü ve ekonomik maliyet düşünüldüğünde koruyucu hekimliğin öneminin açığa çıktığını ifade etti. Uğur, tıp fakültelerinde sigara odaklı hastalık tanımlarının yapılması gerektiğini belirtti.


     5) Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları

 

HÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Elif Özmert, döllenmeden başlayan hastalığın erişkin sağlığını, erişkin sağlığının ise yeni döllenmeleri etkilediğini ifade etti. 2013 yılı ulusal hastalık yükü verilerinde en önemli başarının çocuk ölümlerinin azaltılmasında görüldüğünü aktaran Özmert, yenidoğan ve 5 yaş çocuk ölümlerinde sürdürülebilir hedefler olarak tanımlanan 2030 hedeflerinin dahi aşılmış durumda olduğu bilgisini verdi. Bu başarılı oranları sağlanmasında çeşitli sağlık hizmetlerinin etkili olduğunu söyleyen Özmert, hedeflerinin tıp ve asistanların eğitiminde bu uygulamalara yönelik bilgilendirmelerin aşılanması olduğunu söyledi. Konjenital anomaliler ve akraba evlilikleri konusunda istenilen yolun alınamadığını söyleyen Özmert, annelerde mikronütriyel eksikliklerin de hala tam anlamıyla aşılmış olmadığını, bakanlık programlarının bu eksik yönlerde geliştirilmesi gerektiğini söyledi.Medimagazin


      6) Diyabet

 

HÜTF İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Miyase Bayraktar, diyabetin ulusal hastalık yükündeki yeriyle ilgili konuşmasında, hastaların yarısının diyabeti olduğunu bilmediğini ifade etti. 2000 yılında 10. sırada olan diyabetin yüzde 60 artış göstererek 4. sıraya yükseldiği bilgisini veren Bayraktar, diyabeti çağın epidemisi olarak tanımladı. Bayraktar; “Obezite artışıyla birlikte çocukluktan itibaren sıkça rastlanmaya başlayan tip-2 diyabeti, sağlık harcamalarının büyük bir kısmını kapsıyor. Diyabet sinsice seyreden bir hastalıktır, hastalar diyabet varlığıyla doktora şikayete gelmez ve diyabet farkedildiğinde çoktan ciddi komplikasyonlara açığa çıkmıştır.” ifadelerine yer verdi. Neden olduğu ciddi akut ve kronik hastalıklar nedeniyle ciddi hastalık yükü getiren diyabetin risk faktörlerinin kontrol alınmasının  retinopati seviyelerinde, ölüm oranlarında, hemoglabin A1c ve miyokard infarktüsünde ciddi düşüşler sağlanacağını aktaran Bayraktar, açlık plazma glukozu ve hemoglabin-A1c test taramalarıyla, diyabetli kişilere değil, diyabet riski bulunan kişilere yönelik tedbirler alınması gerektiğini vurguladı.


      7) HIV-AIDS

 

HÜTF Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Serhat Ünal, HIV-AIDS’in yüzde 476 artışla dünyada en çok arttığı ülkenin Türkiye olduğu bilgisini verdi. Ünal, HIV’in Sosyal Güvenlik Kurumu’na yıllık maliyetinin 96 milyon olduğunu ve hasta başına yıllık 14 bin 75 tl harcama yapıldığını ifade etti. Ünal, HIV ile mücadelede enjeksiyon değişim programlarının ve ucuza veya ücretsiz kondom dağıtımlarının yapılması gerektiğini vurguladı.


       8) Ruh Sağlığı Hastalıkları

 

HÜTF Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Kılıç, depresyonun gittikçe yaygınlık gösterdiğini ve tedavi için başvuran hasta sayılarının oldukça düşük olduğunu ifade etti. Kanser ve diyabetteki yeti yitiminin depresyondaki yeti yitimine neredeyse eşdeğer olduğunu söyleyen Kılıç, diğer yaygın bir sorun olan anksiyetenin de çocuklara küçük yaşta korkusuzluğun öğretilerek aşılabileceğini belirtti. Depresyonun inmede yüzde 40, kalp hastalıklarında yüzde 30 oranlarında açığa çıktığını aktaran Kılıç, depresyon oranlarının düşürülmesiyle bedensel risklerin de azaltılabileceğini kaydetti.

 

hastalık yükü
sağlık politikası
tıp eğitimi
en sık görülen hastalıklar
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir