Medimagazin logo

Yaşam Kökümüz Bağırsaklarımız Konferansı'nda beslenmenin önemine dikkat çekildi

Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği Eğitim Sorumlusu Doç.Dr. Kenan Topal tarafından Workinstation Konferans Salonunda ‘Yaşam Kökümüz Bağırsaklarımız’ adlı konferans verildi. Konferans’ta yaptığı konuşmada vücudumuzda ve özellikle bağırsaklarımızda yaşayan bakterilerin sağlık ve hastalık üzerine olan etkilerinin önemine dikkat çekildi
Yaşam Kökümüz Bağırsaklarımız Konferansı'nda beslenmenin önemine dikkat çekildi
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği Eğitim Sorumlusu Doç.Dr. Kenan Topal Doç.Dr. Kenan Topal; ‘‘Canlılığın başlangıcı olan bakteriler dünyada su olan her çevrenin içinde ve üzerinde varlıklarını devam ettirirler. Besinlerini dış ortamdan hazır olarak alan bakteriler diğer canlılarla birlikte tek taraflı ya da karşılıklı faydalanma esasına göre ortak yaşam kurarlar. Son yıllarda devam eden önemli bir araştırma olan ‘İnsan Mikrobiyom Projesi’ ile vücutta bulunan organizmaların sayımının yapılması ve genetik dizilimlerini sıralanması amaçlanmıştır.” Sözleri ile projenin hayata geçirilme amacını anlattı.

Toplam sayıya henüz ulaşılamasa da vücudun içinde ve üstünde 1000'den fazla bakteri türünün yaşadığı belirlendiğini ifade eden Doç. Dr. Topal  “Bütün vücuttaki mikroorganizmaların %90’nının yaşadığı bağırsaklarda insanda bulunan 10 trilyon hücrenin on katı kadar yani 100 trilyon mikroorganizma vardır. Bağırsağımızda yaşayan bakteriler;  insana karmaşık metabolik fonksiyonlarında yardım ederler, temel besin maddelerini sentezler, yapmamız için gereken genlere sahip olmadığımız bazı vitaminleri üretirler, besinlerin sindirimi için yiyeceğimizi parçalayacak enzimleri üretir ve bağışıklık sistemimizin büyük bir parçasını oluştururlar. Günümüzde metabolik aktivitelerinin toplamı neredeyse bir insan karaciğerine eşdeğer olan bu bakteri topluluğundan en son keşfedilen tam teşekküllü organımız diye söz edilmektedir. “ dedi.

Sezaryen doğum, mama ile beslenme ve aşırı hijyen bağırsak florasını olumsuz etkiliyor”

 

Son yapılan çalışmalara göre anne karnında bir bebeğin mikroorganizmalarla karşılaşması çok erken evrede bebeğin etrafındaki zarların yırtılmasıyla başladığını ardından bebek doğum kanalından geçerken çok sayıda faydalı bakterilerle karşılaştığını belirten Doç. Dr. Topal  “Çocuğun anne sütü ile beslenmesi ise faydalı bakterilerin baskın olarak gelişmesini sağlar. Yaşamın ilk aylarında çeşitlenerek sayıları artan bakterilerin bağırsak içerisinde sabit türler olarak yerleşmesi yaklaşık 3 yılda tamamlanır. Bağırsak bakterileri bu noktadan sonraki erişkin hayatta ilk oluştuğu içerikle devam eder, flora da denilen bakteri içeriği aynı parmak izi gibi herkese özel gelişir, kişiden kişiye bireysel farklılıklar gösterir. Halen yüksek bir oranda gerçekleşen sezaryen doğum, mama ile beslenme ve aşırı hijyen bir çevrenin yaşamın başlangıcında oluşan bağırsak florasını olumsuz etkilediği görülmektedir. “ ifadelerini kullandı.

 

“Aslında biz insanları da aynı bitkiler de olduğu gibi dünyaya bağlayan yaşam kökümüz bağırsaklarımızdır. Bağırsak zarı altına yerleşmiş bakterilerimizle kurduğumuz ortaklık ise dünyadaki canlılığın devamı olarak yaşamımızı sürdürmemizi sağlamaktadır.”  diyen Doç. Dr. Topal  bağırsaktaki bakteri çeşitliliğine ilişkin olarak “Disbiyozis denilen bağırsaktaki bakteri çeşitliliğin azalması ve hastalık yapıcı patojen bakterilerin sayıca üstünlüğü ele geçirmesi sonucunda artan bağırsak geçirgenliğinin birçok iltihaplı inflamatuar hastalığın ve sebebi tam olarak anlaşılamayan otoimmun hastalıkların arkasındaki ana mekanizma olduğu düşünülmektedir. İlerleyen zamanda oluşan hasara bağırsak epitelinin de katılmasıyla besin emilimi bozulur hastalıkların iyileşmesi giderek zorlaşır.” ifadelerini kullandı.  

 

Bütün hastalıklar bağırsakta başlar’

Hipokrat’ın Bütün hastalıklar bağırsakta başlar’ sözüne atıf yapan Doç. Dr. Topal  açıklamlarına şu sözlerle devam etti:

 “Son zamanlarda disbiyozis ve artmış bağırsak geçirgenliğinin akne, alerjiler, astım, diyabet, obezite, artritler, lupus, psoriasis, otizm, kardiyovaskuler hastalıklar, İBS, karaciğer yağlanması ve kanser gibi sayısız diğer hastalıktaki rolü hakkındaki kanıtlar artmış durumdadır. Bu durum bağırsaktaki bakteri çeşitliliğin ve faydalı bakterilerin artırılmasının hastalıkları tedavi etmek için kullanılabileceği ihtimali olduğunu göstermektedir. Bir insanda bozulmuş bağırsak florasını düzeltmek iki yolla mümkün olabilir, beslenme ve yiyecek seçimlerinde kalıcı değişiklik yapmak ve dışkı nakli. Bu noktada yeterli miktarda yenildiğinde insan sağlığını olumlu yönde etkileyen canlı bakteri içeren probiyotik yiyecekleri düzenli olarak tüketmek öne çıkmaktadır. Probiyotik besinlere örnek olarak yoğurt, kefir, peynir gibi fermente edilmiş süt ürünleriyle turşu, turşu suyu, şalgam, ev yapımı sirke, salamura zeytin, boza gibi fermente edilmiş diğer gıdalar sayılabilir. Prebiyotikler ise bağırsaklarda yararlı bakterilerin çoğalması için uygun ortam ve besin sağlayan gıdaları tanımlar. Anne sütü prebiyotik açısından en zengin gıdaların başında gelir. Prebiyotiklere çözünür lif içeriği yüksek olan pırasa, soğan, sarımsak, marul,  lahana, brokoli, enginar, taze fasulye, bezelye, nohut, kuru fasulye, mercimek, barbunya gibi yiyecekler örnek olarak verilebilir. Probiyotik ve prebiyotik gıdalarla düzenli beslenmenin bağırsak mikrobiyatasını olumlu yönde düzelterek koruyuculuğunu artırdığı bilinmektedir. Bundan başka barsak disbiyozisi ile ilgili olduğu düşünülen bazı ileri hastalıklarda ‘Fekal Mikrobiyata Transplantı’ (FMT) yani Dışkı Nakli bir tedavi seçeneği olarak öne çıkmaktadır.  Barsak mikrobiyatasının aşırı bozulduğu hastalarda tedavi amacıyla kullanılan Dışkı Nakli sağlıklı bireyden gaitanın alınarak hasta alıcının bağırsağına nakledilmesidir. Dışkı nakli Clostridium difficile enfeksiyonu, İBS ve Ülseratif Kolit ve Crohn Hastalığı gibi bağırsak hastalıklarının tedavisinde uzun zamandır başarıyla uygulanmaktadır.

Sonuç olarak bağırsak mikrobiyotası hakkında henüz bilmediğimiz çok fazla şey vardır. Bununla birlikte, mikrobiyotanın metabolizmanın temel bir organı gibi görev yaptığı ve kronik hastalıkların da oluşumunda büyük bir rolü olduğu konusunda kanıtlar her geçen gün artmaktadır. En iyisi bağırsak mikrobiyotası ile insan arasındaki karşılıklı ilişkinin ideal düzeyde geliştiği doğal şartlardan fazla uzaklaşmadan beslenmeyi ve yaşamayı tercih etmeliyiz.  Bu sayede hastalılardan korunmak ve var olan hastalıklardan kurtulmak ya da etkilerini en aza indirmek mümkün olabilir.’’

adana şehir hastanesi
yaşam kökümüz bağırsaklarımız
kenan topal
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir