OKUYUCU KÖŞESİ:
(okuyucu@medimagazin.com.tr)
ACİL SERVİSTE PRATİSYEN OLMAK VE PRATİSYENLİĞİN KISA TARİHİ
"ACİL HEKİMLİĞİ STATÜSÜ "-TALEBİNİN HAKLI GEREKÇELERİ
Ülkemizde 2. basamak sağlık hizmetlerinde acil ünitelerinin günümüze kadar nasıl hizmet verdiği ve bu gün hangi düzeyde olduğu konusunda, üst düzey yöneticilerin ve bir kısım sağlık çalışanları ile yerel yöneticilerin yetersiz bilgilendirildiği ve bu yüzden iyi anlaşılamadığı kanaatindeyim.Bu yazının amacı acil pratisyen hekimlerinin neden "acil hekimi statüsü"nü hak ettiklerini farklı bir bakış açısıyla anlatabilmektir.
Son yirmi yılı ele aldığımızda; bütün 1.basamak ve 2. basamak acil ünitelerinde bütünüyle pratisyen hekimlerin görev yaptığı çok rahat görülebilir.Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinde yazılı teorik maddelerden ayrı olarak acil servislerde hasta bakımı,hastanın karşılanması,muayenesi,müdahalesi,sevk ve yatış kararları tamamıyla pratisyen hekimler tarafından yapılmaktadır. Yakın bir zamana kadar büyük şehirlerdeki büyük hastanelerde daha da fazlası vardı.112 ambulans hizmetleri ayrı bir birim olarak ayrılana kadar Hızır acil servis olarak adlandırılan bazı acil servisler acile başvuran acil vakalar dışında 112 çağrı sistemine yanıt vermek, ambulans ile vaka yerine ulaşıp yerinde vaka müdahalesi ve gerekirse hastaneye naklini de gerçekleştirmekteydi.Ambulans ile vakaya giden ekip aynı zamanda acil serviste o gün görevli ekibin bir parçası olduklarından ambulans ile vakaya çıkılmadığı saatlerde acil serviste hasta bakımı işlerine devam etmekteydi.Çok büyük bir iş yükü olmasına rağmen büyük bir özveri ile yıllarca hem ambulans hizmeti hem acil servisi aynı anda yürütmeyi başarıyla sürdürebildiler.
Uzman hekim sayısının şimdikinden çok daha az olduğu ve iletişim imkanlarının da kısıtlı olduğu o yıllarda acil servise başvuran her hastaya uzman hekim konsultasyonu da pratikte mümkün değildi. Konsultan hekime ulaşmada yaşanan sıkıntılar ve zaman kaybı ile konsultan branş hekiminin acile gelene kadar geçen sürenin uzunluğu zamanla pratisyen hekimleri daha az konsultasyon isteme yoluna itti. Özellikle BT, radyolojik tetkikler,laboratuar sonuçlarının değerlendirilmesi işi tamamen pratisyenlerindi.
Teorikte var olan branş hekim icap listeleri zamanla sadece telefonla haberleşme aracına dönüştü.İcapcı hekimler genel olarak hastaneye gelmek istememekte ve çoğu aranmaktan duydukları rahatsızlığı dile getirir olmuştu. İcapcı branş hekimi eğer ulaşılabilmiş se hastaneye gelmek yerine,tanısı henüz netleşmemiş hastayı ya hastaneye yatırarak günü kurtarıyor,ya da bir bahane ile sevk edilmesini istiyordu.Bu durum pratisyen hekimleri hasta değerlendirirken daha dikkatli olmaya ve hata yapmamak için her konuda bilgi sahibi olma zorunluluğuna itti.Branş hekimleri de hastaya hastaneye gelip bakmadıkları gibi telefonda hasta hakkında bilgi almak yerine doğrudan tanı sormaya başladılar.
Pratisyen hekimler tanı koyamadıkları hastayı icapcı branş hekimine anlatmakta zorlanmaya başladı. Branş hekimleri de hastayı anlamaya çalışsalar da çoğu kez anlayamadı,çünkü bir çok hastanın tek bir branşı ilgilendiren sorunu yoktu.Branş hekimleri kendileri ile ilgili olan kısımlar dışında kalan şikayet ve bulgulara açıklık getirmekte zorlanıyorlardı.Branş hekimlerinin ayrı ayrı değerlendirmelerini toplayıp sağlıklı bir sonuç çıkarmak işi hep pratisyen hekime kalıyordu.Bu zamanla pratisyen hekimlerin mesleki anlamda daha fazla bilgi ve tecrübe kazanmalarına neden oldu.
Bir süre sonra pratisyen hekimler tanı ve müdahale için branş hekimi konsultasyonuna çok daha az ihtiyaç duymaya başladılar.Konsultasyona gerek duymayacak kadar bilgi ve deneyim sahibi olmuşlardı. Hastalar karşılanıyor,muayenesi yapılıyor,tetkikleri isteniyor,tanısı konuluyor,hastaneye yatması gereken hastalar seçilerek branş hekimi yatış onayı verdirmek için aranıyordu.Branş hekimlerinin hastaneye gelmemek için takındıkları bu ketum tavır pratisyen hekimlerin kendilerini geliştirmesi sonucunu doğurmuştu.
Bütün bunlar olurken bir diğer yandan pratisyen hekimler,2. basamak yönetmeliklerinde yazılanların aksine yaptıkları her işten bire bir sorumlu tutulduklarını fark ettiler.Yetkileri yoktu ama sorumlulukları en az branş hekimleri kadardı. Hastanede boş yatağı olmayan bir branş hekiminin bütün sorumluluğu telefonun öteki ucundan "yerim yok,bir şey yapamam " cümlesi kadar basitti.Bu söz onları hasta üzerindeki tüm sorumluluğundan sıyırıp çıkarıyordu. Hastaneye mutlak yatması ve bakımı gereken hastalar,yer yok yanıtı ile acil serviste pratisyen hekimin sorumluluğuna bırakılıyordu.Hastanede yer olmaması o hastayı ilgili branş hekiminin görmesi gerekliliğini ortadan kaldırmamasına rağmen branş hekimleri için her şey "yerim yok "cümlesini söylemek kadar basitti. Aynı şey sevk ettikleri hastalar için de geçerliydi. Gerekliliği başka bir tartışma konusu olmakla birlikte branş hekiminin sevk edilmesini istediği hastadaki sorumluluğu da son derece basit bir cümle ile sınırlıydı: " Sevk edin gitsin". Ancak bu halde de pratisyen hekim için her şey bitmiş olmuyordu, hastanın derecesi değişmekle birlikte bozuk sağlık durumu içinde sevk işlemleri tamamlanana kadar geçen sürenin tüm sorumluluk ve stresi pratisyen hekime aitti. Sevk edilecek hastaneyle ve sonrası ilgili hekimle temas kurulması, sevk edilecek hastanın karşı hastaneye anlatılması,sevk gerekçeleri vs. hastanın karşı taraftan kabul edilmesi durumunda il ambulans servisinin aranıp ambulans istenmesi ve hastanın buraya da anlatılması,ambulansın gelip hastayı alması ve tüm bu geçen süre içinde hasta ve hasta yakınları ile uğraşmanın verdiği sıkıntılar hep pratisyen hekimin sorumluluğu ve stresi idi. Kritik bir hasta için düşünüldüğünde: hastanın karşılanması-muayene-acil müdahale-tetkik ve değerlendirme-tanı konulması-bir başka hastaneye sevk kararı-icapcı branş hekimini telefonla arayıp bulma-sevk edilecek hastaneyi telefonla arayıp bulma-sevk karşılayacak hekime durumu anlatma (gerekirse bir süre sonra tekrar aranması isteği)-hasta kabul edilmişse ambulans komuta merkezinin aranması ve hasta hakkında hekime bilgi verilmesi-ambulansın hastaneye gelmesi-hastayla ilgili sevk evraklarının doldurulması-hastanın ambulansa alınması ve nihayet sevkin gerçekleşmesi süreçleri yaşanmaktadır. Branş hekiminin bu süreç içindeki rolü telefonun öteki ucundan " sevk edelim arkadaşlar" cümlesinden ibarettir. Hastanede nöbete kalan ve acil nöbetinin teorik olarak sorumlusu olan branş hekimlerinin rolü ise maalesef hiç yoktur.Nöbetçi branş hekimleri bu yaşananlardan haberdar bile olmamaktadır.Bütün bunlar olurken aynı zamanda acile hasta gelmeye devam etmekte ve bu işlerle uğraşan pratisyen hekim başka onlarca hastaya daha bakmak durumundadır.Bir çok defa benzer durumda birkaç hastayla aynı anda uğraşmak zorunda da kalmaktaydılar.
Bundan dolayı pratisyen hekimler hatayı en aza indirgemek için kendilerini geliştirecek her yolu denediler. Diabet, HT, depresyon, EKG, resüsitasyon vb hizmet içi eğitimleri kaçırmadılar.
Acil servislerde kağıt üzerinde nöbetçi olarak görünen branş hekimleri çoğu kez acile hiç uğramıyorlar,uğrayanlar ise acilin ne kadar da yoğun olduğunu ifade eden sözlerle odalarına girip hiç çıkmıyorlardı.Acil pratisyenleriyle nöbet süresinin çoğunu geçiren branş hekimlerini saygıyla anıyorum.
Çok yakın bir zamana kadar acilde görevli pratisyen hekim acil dışında hastanenin diğer kliniklerinde oluşan acil tıbbi sorunlarla da ilgilenmek durumundaydı. Nöbete kalan branş hekiminin sorumluluğunda olan bu görev ,acil müdahale konusunda bilgi yoksunluğundan pratisyen hekime kalmaktaydı. Branş hekimlerinin çok büyük bir bölümü kendilerini branşları içine o kadar çok izole etmişlerdi ki, branşları dışında hiçbir tıbbi nosyon almamış gibi davranıyorlardı.
Sonuçta acile başvuran hastalarda pratisyen hekim;kalp krizi olanları ayırabiliyor ve ilk müdahalesini yapabiliyordu,ölümcül ritim bozukluklarını ve tedavilerini,zehirlenmelerde acil tıbbi yaklaşımı,direk grafilerde kırık-çıkıkları ve tadavilerini,travmalı hastaya yaklaşımı,kanama kontrolü,yara tamiri,metabolik acil durumları ve tadavilerini,kafa travmalarını –nörolojik acil vakaları ve tomografi değerlendirmesini ve acil tıpla ilgili her konuda tanı koyucu ve müdahale edebilecek bilgi ve deneyim sahibi oldular.
Acil serviste çalışan pratisyen hekimler bir sedyede doğum yaptırmak, diğerinde bir bebeği muayene etmek,diğerinde ağır travmalı bir hastaya müdahale etmek,hemen arkasından arrest vakasında resüsitasyon uygulamak gibi neredeyse bütün branşları içine alan geniş bir hastalık yelpazesinde hizmet üretmeye başladılar. Bütün bu çalışma temposu içinde hemen her zaman bütün adli ve idari sorunlarla da baş başa olduklarından acil pratisyenleri olay yeri yönetimi ve triaj konusunda da oldukça bilinçlendiler ve tecrübelendiler.
Acil servislere başvuran hasta sayılarındaki giderek artışı, acil servislerde büyük izdihamlar yaşanmasına ve zaman zaman da olsa istenmeyen olaylara sebep olmaya başladı.Acil pratisyenlerinin defalarca yaptıkları yazılı ve sözlü uyarılara rağmen birkaç yıl öncesine kadar hastane yöneticileri acil servislerle neredeyse hiç ilgilenmediler.Acil pratisyenleri hastalarla ve sorunlarıyla baş başa bırakıldılar ve sonuç olarak çözümü yine kendileri bulmak zorunda kaldılar.
Bütün bunların yanında, yatması gereken hastalar için boş yatak arama ve ayarlama,sevk yapılacak hastalarla ilgili hastanelerle irtibat kurma,resmi işlemleri halletme gibi branş hekimlerinin angarya olarak gördüğü bütün işleri yapmaları; çalışma hayatlarının belirli dönemlerinde mutlaka geçici görev yoluyla sağlık ocağı,112 ambulans sistemi,ilçe hastaneleri,köy sağlık ocakları,idari görevlendirmeler gibi sağlık sektörünün hemen her alanında deneyim kazanmaları,onları tıbbi ve idari konularda sağlık sistemini çok iyi tanıyan bir hekim grubu haline de getirdi.
Sonuç olarak acil pratisyenleri vaka ayırımı yapmaksızın her hasta grubuna bütüncül olarak yaklaşabilmeyi, kanun ve mevzuatları,bölgenin sağlık sektörünü,ülkenin sağlık sistemini çok iyi öğrendiler.
Buraya kadar anlatılanlar aslında hemen herkes tarafından kabul ve fark edilen bir gelişmedir. Hekimlik hayatının neredeyse tamamını acil servislerde geçirmiş ve anlatılan gelişmeyi sergileyerek mesleki anlamda çok büyük bilgi ve deneyim sahibi olmuş acil pratisyenleri Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere sağlık yöneticilerin gözünde yeni mezun bir pratisyen hekim ile aynı havuzda değerlendirilmektedir. Bu yüzden sağlık ocağı,ilçe hastaneleri,cezaevi kurum doktorluğu,fuhuşla mücadele,yangın ve polisiye tatbikatlar,toplumsal etkinlikler gibi çok çeşitli alanlarda geçici görevlendirmeyle görevlendirilmektedirler. Bu uygulamanın faydalın da faydalı yanı acil pratisyenlerine yeni tecrübeler kazandırması olmuştur.
2004 yılında Sağlık Bakanlığı'nın başlattığı " Acil Hekimliği sertifikasyon Programı" acil pratisyenlerinin pratiklerini geliştirmek ve bilgilerini güncellemek için bulunmaz bir fırsat oldu. İlk üç modül tamamlandı ancak son modül olan "erişkin ileri yaşam desteği" modülü tamamlanmadan program durduruldu.Acil pratisyenleri son modülü de dört gözle beklemektedir.
Hastanelerimizde acil servislerde yaşanan gerçekler böyleyken,hastane yöneticileri başta olmak üzere yerel yöneticiler ve sağlık Bakanlığı durumdan habersizdiler. Acil servislerde branş hekimleri nezaretinde hasta bakıldığı yanılgısı ya da yanıltısı içindeydiler. Şurası da bir gerçek ki acil pratisyenlerinin bu denli bilgi ve deneyimli olması bir çok branş hekiminde itiraf edemedikleri bir rahatsızlığa da yol açmıştır. Bildikleri ve gördükleri halde ve hatta bazen yakınlarını muayene için özellikle acil servis pratisyenlerine getirmelerine rağmen iş teoriğe geldiğinde acil pratisyenlerini yok saymaktadırlar. Yöneticilerle yapılan toplantılarda durum hep yanılgı içinde oldukları şekliyle anlatıldı, yazılı ve sözel teorik sunumlarda acil pratisyenleri branş hekimlerine yardım eden pozisyonundaydı.Oysa gerçek hiç de öyle değildi.Öyle ki bir çok nöbetçi branş hekimi acile hiç uğramadan nöbetini tamamlıyordu. Hatta öyle inanılmaz şeyler oldu ki,on yıl önce değiştirilmiş yer karolarını yeni gören ve çok beğenen,acil servisin yolunu bulamadığı için nereden gelmesi gerektiğini telefon ile sormaya kalkan branş hekimlerine bile rastlandı maalesef.
Acil servislerin hastanelerin en çok rağbet gören yerleri ve en çok hasta kabul eden birimleri olduğu gerçeği önümüzde durmaktadır. Ve dolayısıyla hastanelerde en çok hasta bakmak zorunda olan hekimlerde yine acil hekimleridir. Sağlık Bakanlığının kurumsal ve bireysel performansa dayalı ek ödeme sistemine geçmesiyle bu gerçek daha net ortaya çıkmıştır.Ancak burada acil pratisyenlerine yönelik akıl almaz bir uygulama haksızlığı yapılmıştır ve devam da etmektedir.Branş hekimine branş gözetmeksizin döner sermaye ek ödemesine esas olmak üzere 2.5 katsayı ve acil pratisyenine 1.1 katsayısı verilmektedir.Bu uygulama ayrı bir tartışma ve çalışma konusudur.
Yetişmiş insan gücünün bu kadar kıymetli olduğu bir dönemde Sağlık Bakanlığının elinde bulunan bu muazzam güce bir an önce sahip çakacağı düşüncesindeyim. İyi düşünülerek ve planlanarak yapılacak ufak bir yasal düzenleme ile Sağlık Bakanlığı en geç birkaç ay içinde yaklaşık 3000 yetişmiş acil pratisyenine "Acil Hekimi "statüsü verebilir. Bu hamle hem yetişmiş insan gücünün yerinde kullanılmasını sağlar ve hem de bu sayıdaki hekimin moral motivasyonunu yükselterek verimini artırır.
Bu yazının sonunda şu hatırlatmayı yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Bu yazının amacı sadece gerçekleri ortaya koymak ve farklı bir bakış açısı yaratabilmektir. Kimseyle,özellikle meslektaşlarımız ve yöneticilerimizle bir çatışma ya da tartışmaya girmek değildir.Mesleğini layıkıyla yapan,sağlık sektörünü ve acilleri iyi tanıyan ve yardımcı olan ,acil hekimlerinin çalışma şartlarını iyi bilip hakkının verilmesi gerektiğini düşünen,hastasına insan olduğu için değer veren ve onun için elinden gelen çabayı harcayan tüm hekimlere saygımız sonsuzdur.
Bu yazı;Sağlık Bakanlığı,Çalışma Bakanlığı,Maliye Bakanlığı,Başbakanlık,İl Sağlık müdürlükleri, Hastane başhekimlikleri,acil sağlık hizmetleriyle ilgilenen meslek örgütleri,hekimlikle ilgili meslek örgütleri ve tüm hekimlere yapılmış bir çağrı ve dikkat çekme yazısıdır.
ACİL HEKİMLERİ DERNEĞİ
Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Kürşat Dede