Ankara’da aile hekimi olarak görev yapmakta olan Dr. Yavuz Tecimer, aile sağlığı merkezleriyle ilgili öykü yazmaya başladı. Piran adlı romanın yazarı olarak karşımıza çıkan Tecimer, bugün Ankara Çankaya’da aile hekimi olarak çalışmalarına devam ediyor.
İşte Tecimer’in ASM üzerine hazırladığı “İstirahat Raporu” isimli öyküsü…
İSTİRAHAT RAPORU
Aile sağlığı merkezinde sıradan bir gün,
Sıradan olaylar.
Saatlerdir çalışan, yorgun aile hekimi, polikliniğinde muayene, kontrol vs. için başvuran hastalarını sırayla kabul etmekte...
‘’Bazı iyi kalpli! doktorlar vatandaşı üzmemekte, isteyen herkese istediği raporu vermekte iken, maalesef aksi ve problemli bazı doktorlar ise; etik, kurallar, yasalar, yönetmelikler v.s. diye tutturmakta, hastalara zorluk çıkarmaktalar. Rapor dediğin şey neticede doktorun keyfine bağlı’’ düşüncesi ile dolu sıradaki misafir bayan hasta, işyerine yakın yerde olan aile hekimliğinden 3 gün istirahat raporu alabilmek için şansını denemeye gelmiştir.
Sırası gelir, içeriye girer ve oturur ‘’Bugün misafir hastalara bakan doktorun aksi olduğunu duymuştum. inşaallah iyi anındadır, bana zorluk çıkarmaz da hemen raporumu verir.‘’ diye geçirir içinden. Doktorun: ”Buyurun sizi dinliyorum” demesiyle, nüfus idaresinden yeni aldığı kimliğini çantasından çıkarıp ‘’Al şu banka kartımı da, istediğin kadar para çek!” diyen cömert abla edasıyla masanın üstüne özenle koyar.
Başvuran vatandaş ile çatışmak istemeyen ‘’Memleketi ben mi kurtaracağım? Bana ne zihniyeti” ile hareket eden bazı görevlilerin, muhatabının ciddiyetine göre inisiyatif kullandığını defalarca tecrübe etmiş olan hasta; kararlı ifadesini takınarak doktora bakar ve:
-Açık ve net söyleyeceğim rapor istiyorum. Der.
Hızla çıkar laflar ağzından.
Açık ve net olarak rapor istediğini söylemesi; kişinin, yaşayarak öğrendiği ve doktora farkında olmadan verdiği bir subliminal mesajdır aslında. ‘’İsterse eğer 'hastayım’ diyerek doktoru kandırabileceğini ama ahlaki davranan bir insan olduğundan öyle yapmadığını, dürüstlüğü nedeniyle arzu ettiği raporun kendisine derhal verilmesini hak ettiğini ve doktorun bunu anlayıp ona göre hareket etmesi gerektiğini” dayatmaktadır.
Rapor istemenin her çeşidine defalarca tanık olmuş hekim; yine bir suistimal talebiyle karşı karşıya olduğunu anlar. Yetkilerini kötüye kullandırtmamaya işini hakkıyla yapmaya kararlıdır. Sorar:
-Hasta mısınız?
Ummadığı bu soru karşısında “istediğimi yapmazsan kızarım ha…” ifadesini takınan tecrübeli hasta:
-Halkla ilişkilerde çalışıyorum, mahkumlar çok yoruyor. Dinlenmem lazım. Der.
“Yaptığının yanlış olduğunu bilmiyordur belki. Anlatırsam anlayabilir” diye düşünen doktor:
- Hanımefendi, raporu hastalık durumunda verebiliyoruz. Dinlenme ihtiyacınız için işyerinizdeki ilgili amirinizden izin alabilirsiniz. Ayrıca aile hekiminiz ben değilim.
Hekimin keyifsiz gününde olabileceğini, öncelikle onunla inatlaşmadan işini kibarlıkla halletmeye çalışması gerektiğini düşünen hasta; ciddi görünüşünden taviz vererek:
-izin vermiyorlar ay, yoksa niye geleyim buralara doktor bey! Doktor:
-Hasta değil misiniz?
-Hasta olsam hastaneye giderdim, der çatılan kaş ve hafif sertleşmiş ses tonuyla.
Hastanın, istediğini alamama ihtimalini anlamış olması nedeniyle “sorun çıkarma moduna” geçmeye başladığını gören ve bu tür tartışmalardan yılmış, çatışmadan kaçınmaya çalışan tecrübeli doktor, yumuşak ses tonuyla:
-Biz izin makamı değiliz, izin probleminizi amirinizle çözmeniz lazım. İlla da hekim ile çözeceğim diyorsanız, aile hekiminize başvurmanız gerekiyor.
-iş yerim burada, aile hekimim başka mahallede. şimdi nasıl gideyim oralara?
-Nasıl gideceğinizi ben bilemem ki! Onu siz bileceksiniz.
Hasta bu yolla olmayacağını anlar ve ustaca bir manevra ile yöntem değiştirir. O üç günlük raporu alamazsa, her şey çok kötü olacak, dünyası yıkılacak, yer yerinden oynayacakmış gibi davranmaya çalışır.
Mimikler masum, ses kısık, bakışlar ricacı olur bir anda. Oturduğu koltuğun yönünü tamamıyla hekime çevirerek:
-Doktor bey inanın ben hiç rapor almam. Herkes alır bana ters gelir. Mecbur olmazsam gelmem buraya. Göreceksiniz bundan sonra bir daha ihtiyacım olmayacak.
Vicdanına hitap eden sözlerle defalarca kandırılan, kullanılan ve artık bu tavırlara direnç kazanan hekim:
-lütfen ısrar etmeyin, der.
Göz teması kurmadan, bilgisayarının ekranı ile ilgilenir.
Rapor alamayacağını anlamıştır hasta. Tedirgin yüz ifadesi bir anda değişir, saldırgan hal alır. Ses tonu kabadır artık.
Öyle ya’’Başka doktorlar isteyince rapor veriyor da bu neden vermiyor. Ne kadar sinir bir adam. Ne sanıyor kendini. Madem burası izin makamı değil, amiri neden git rapor al gel diyor, diğer hekimler itiraz etmeden neden veriyor?’’ diye geçirir içinden. Amirinden çıkaramadığı sinirini devlet tarafından yeterince korunmadığını sağlıkta şiddet haberlerinden anladığı hekime yöneltir.
-Zaten senin rapor vermediğini herkes biliyor, arkadaşlarım her istediklerinde rapor alıyorlar, bi sen vermiyorsun.
Ses yükselmiş, acındıran masum yüz, keskin bir dönüşle saldırmaya hazır ifadeyi takınmıştır. Daha önce defalarca karşılaştığı için; istediği olmayan hastanın bu ve benzeri şekillerde tepki verebileceğini bilen ve durumu kanıksamış olan aile hekimi sakin olmayı, ciddiye almamayı, kızmamayı öğrenmiştir
-Hanımefendi arkadaşlarınızın hekimini aile hekiminiz olarak seçebilirsiniz. Tercih hakkınız var. Sizde her istediğinizde rapor alabilirsiniz o zaman. Bizim hastayı, listemizden çıkarma yetkimiz yok. Olsa, memnun olmayan insanları, kayıtlı hasta listemizden çıkarırdık. Der, hekim sakinliğini kaybetmeden.
Bayan ‘’Bunların maaşı kendilerinden alınan vergiyle ödeniyor, rapor vermedikleri gibi birde yol gösteriyorlar, hani sağlık sistemi düzelmişti? Sadece oy istemesini biliyorlar ama bu doktorlara da istediklerimizi yaptıramıyorlar” diye düşünürken daha da sertleşir.
-Neden aile hekimimi değiştireyim ki? Ben vatandaşım, bana böyle davranamazsın! Boşuna dövmüyorlar bu doktorları. Seni şikayet edeyim de gör. Der, yüksek sesle.
Hırsla yerinden kalkar, kapıyı çarparak arkasına bakmadan çıkar.
Basından eksik olmayan ve yapan kişilerin yeterince cezalandırılmadığı bilinen sağlıkta şiddet olaylarının yaygınlığı nedeniyle ‘’hakaret edilmek, dövülmek sağlıkçı olmanın doğal bir sonucuymuş‘’ gibi bir algılanmakta ve sağlıkçıya saldırmak epidemik bir olay halini almaktadır. Öyle ki günlük hayatlarında saldırganlığı çok az olan insanlar dahi, sağlık kuruluşlarında, şiddet içeren davranışları doğal olarak kabul etmekte, sağlık personeline; herhangi bir insana, herhangi bir nedenle olamayacakları kadar kaba, sert ve hakaretemiz tavırlar içinde bulunabilmektedirler.
Yanlış mı yapıyorum acaba diye yine kendini sorgulamaya başlar hekim.
Acaba muayene etmeden hastanın istediği her türlü raporu versem, her çeşit ilacı yazsam ve bu yolla hasta sayım ile sevilirliğimi arttırsam; hastalarla çatışmaktan kurtulsam. Iyi kalpli babacan hekim olsam, daha mı iyi yaparım?
Beni korumayan sistem aslında dolaylı yollardan benden bunu mu istemekte ki?