MEDİMAGAZİN-Tıp fakültelerinde ortak sınıflarda ders gören ve yan yana oturan öğrenciler, zaman geçtikçe farklı uzmanlık dallarında ilerliyor ve aralarında her yönden uçurumların açıldığına şahit oluyor. Bazıları bu dallanmaların tıp bilimine çok katkı sağladığını söylese de, bazıları için durum tam tersi. Peki gerçekten branşlar arasında yeterli düzeyde işbirliği sağlanamıyor mu? Bu soruya cevabı, Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden üçüncü sınıf öğrencisi Ramin Lalezari veriyor. Lalezari’nin The American Resident Project’de yayınladığı “Why The Hostility” başlıklı yazısını paylaşıyoruz.
Neden Düşmanlık
Ramin Lalezari
Bir gün ders çıkışı eve yürürken, tıp fakültesinden birkaç arkadaşımın yol kenarındaki bir mekanda oturduklarını gördüm. Akşam için hiçbir planım yoktu, ben de bir sandalye çektim ve içeceğimi sipariş ettim. Hastanedeki servislerden muhabbet açtık. Hepimiz tıp fakültesi üçüncü sınıf öğrencileriydik, o yüzden hastanede olan bitenleri konuşmak eğlenceli oluyordu. Fakat bu seferkinde dikkatimi çeken farklı bir şey oldu.
“Ve sonra A uzmanlık dalına danışıldı, çünkü hasta diyabetikti. Bir diyabetli hastanın bile üstesinden gelemeyeceksen neden en başta kabul ediyorsun ki?”
“En azından onlar hasta kabul ediyor. Eğer B uzmanlık dalı olsaydı, hastada kendi alanlarının dışında bir problem buldukları anda kapı dışı ederlerdi.”
“Ama kabul edin ki C uzmanlık dalı en kötüsü. Bu kadar huysuz ve suratsız olmalarının nedeninin, gece ve gündüz devamlı çalışmaları olduğuna eminim. Ben asla yapamazdım”
“Evet ben de A alanında çalışmak istemezdim. Hastalarımı nasıl tedavi edeceğimi bilmemek kötü olsa gerek.”
Ve bu şekilde devam etti. Bütün tıbbi ve cerrahi uzmanlık dallarına yönelteceğimiz bir eleştirimiz vardı ve genelleme yaparak neyi neden yanlış yaptıklarını konuşuyor, hepsine birer kulp takıyorduk. Bu konuşmada söylenenlere “Hırçın, genç bir grup arkadaş işte” deyip geçmenin yeterli olduğunu sanmıyorum, çünkü bu söylemleri neredeyse diğer tüm sınıf arkadaşlarımdan ara ara işitiyorum. Peki bu nasıl olabilir? Daha bir alan seçmiş değiliz, hatta kafamızın içinde planlamış bile değiliz ama hepimiz uzmanlık dallarının nasıl olduğu ile ilgili zihnimizde belli başlı basmakalıplara sahibiz. Ve daha şimdiden bu arketiplere karşı genelleştirdiğimiz düşmanlıklarımız var.
Benim bu konuda küçük bir teorim var. Tıpta bir uzmanlık dalı seçmek ve ilk defa iş sahana çıkmak oldukça garip bir süreç. Biz diğer mesleklere göre gerçek iş sahasına çok erken çıkıyoruz ve sonra hayatımızın kalanında bu uzmanlık alanında çalışmaya devam ediyoruz. Sadece bu düzlemde gidiyor, hiçbir yatay hareketlilik yok. Şimdi bu süreç için mantıklı bir açıklamamız var. Bu uzmanlık alanlarında eğitimler zor ve külfetli, hem de bir uzmanlık alanı için gerekli olan beceriler, çoğunlukla diğerlerindekilerle örtüşmüyor. Ama bu sürecin öğrencilerin üzerinde bazı ilginç etkileri olduğunu görüyorum.Medimagazin
Bu kararı vermeden önce gerçekten ne istediğinden emin olmalısın, çünkü geriye dönüş şansın oldukça düşük. Tıp öğrencilerinin çoğu, rotasyonlarla birlikte oldukça eğlenceli bir yıl geçirdikten ve edindikleri tecrübelerle bir yargıya vardıktan sonra kararlarını üçüncü yıllarında veriyor. Fakat dördüncü yıla gelindiğinde ve intörnlükle ilgili değerlendirme ve puansal eşleştirmeler yapıldığında bu karar kalıcılaşıyor, geri dönüşü olmuyor. Bu da anlaşılır bir şekilde öğrencilerde kaygılara yol açıyor ve öğrenciler verdikleri kararın doğru olduğunu kendilerine kanıtlamaya çalışıyor. Bunu da diğer seçeneklerle ilgili neyi sevmediklerini kendilerine hatırlatarak yapıyorlar. Bu bütün yaşamınızı etkileyecek hayati kararların meydana getirdiği yoğun kaygı düzeyiyle başetmek için ortaya çıkan temel bir savunma mekanizması.
Böylece diğer alanlardan meslektaşlarımızla etkileşimde bulunana kadar aylar boyunca neden başka seçenekler olmadığı noktasında kararımızı güçlendirmeye çalışıyoruz. Neden başka alanların daha iyi bir seçenek olmadığı ile ilgili sebep ararken başka hekimlerin düştüğü istenmeyen durumları suçlamak en kolay yol oluyor ve yavaş yavaş diğerlerine karşı zihinsel bir karşıtlık tohumu atılmaya başlıyor. Bu düşünce şekli işbirlikli, bütüncül bir tedaviye gölge düşürüyor ve bir hekim olarak hastamızı tamamıyla iyileştirme yeteneğimizi tehdit ediyor.
Tıp öğrencileri olarak hepimizin aynı geminin yolcuları olduğunu farketmemiz ve bir takımmışız gibi düşünmemiz oldukça önemli. Oyun kurucular, pas alanlar ve yardımcı hakemler, hepimiz topu aynı yere sürüklüyoruz, hastanedeki her hekim ve cerrah gün bitene kadar her hastanın en ideal sağlığa kavuşması için çabalıyor. Gün sonunda bu amaca nasıl erişildiği uzmanlık dalları arasında anlaşmazlıklara yol açabilir ama unutulmamalıdır ki amaç hepsi için de aynıdır, bir tek amaca ulaşmada izlenen yollar farklıdır. Son olarak uzmanlık dalları arasındaki çizgileri netleştirmekten çok biraz bulanıklaştırmak, işbirliğini arttırarak herkesin ortak hedefine ulaşmasını sağlamak açısından önemli olabilir. Kariyerlerimiz ile ilgili aldığımız kararları doğru çıkarmak için zihinlerimizde inşa ettiğimiz “akla uygunluk” kalıplarının da akıp gitmesine izin vermek yine ortak amaca ulaşmada önemli bir adımdır. Ancak bunların sonrasında birbirimizle iletişim halinde hastalarımız için ideal tedaviyi sağlayabiliriz.