Okuyucunun adını gizlemek istemesi hekimlerin geldiği noktadaki kaygıları ile ilgili ipucu veriyor.
“İçeride boş duruyormuşuz gibi gelip bağıran insanlar”
İsimsiz yayımlanmasını isteyen okuyucu bir hekimin “sağlıkta şiddete son” yazısı:
Günün daha ilk yarısıydı, bekleyen hasta sayısı 100'ü geçmişti, iki doktorduk, bekleyen kalabalığı sıra ile muayeneye almaya çalışırken, engelli ve daha acil olanları önce almaya ve sonrasındaki onlarca kişiye bunun nedenini tek tek açıklamaya çalışırken her hasta sonrası numaram gelmedi mi diye soranlara cevap vermeye çalışırken, çocuğuyla içeri girmişken bebek tartısında elinde pazardan aldıklarını tartmaya çalışan ve bu konuda yardım isteyen, boy ölçerle kendi boyunu ölçmeye çalışan, dolapları açan, suyumdan içmeye çalışan, dil basacağı ve eldivenleri oyuncak olarak almak için ısrar eden, sırada onlarca kişi varken içeride telefon sohbetine dalan, içeride boş duruyormuşuz gibi bir de sürekli gelip bağıran insanların arasında hizmet vermeye çalışıyorduk.
Arkadaşımızın boğazına cam yaklaştırılmış… Yine de sakin bir nöbet geçirdiğimiz için şükürlerdeydik
Triajda kusma gibi daha basit teşhislerle önümüze gelen ketoasidoz komalarını aynı anda muayene ettirilmeye çalışılan dört kardeş çocuk sonrası atlamamaya çalışırken o gürültüde üfürüm duymaya, nörolojik hadise atlamamaya akut batını gözden kaçırmamaya çalışıyorduk. Daha bir gece önce bize arrest gelen hastaları başka bir serviste vefat ettiği için üzerlerimize sandalyeleri fırlatan camlarımızı kıran, kendimizi ve hastalarımızı zor kurtardığımız bir nöbet atlatmışken, arkadaşımızın boğazına cam yaklaştırılmış, saçından sürüklenmişken, yine de sakin bir nöbet geçirdiğimiz için şükürlerdeydik. Muayene esnasında olmayan bir sorun sonradan gelişir de acilde gözden kaçar mı diye, hem sürekli sistemi giden bilgisayara ait ekrana hem triaj kâğıdına tüm bulgularımı yazmaya çalışırken; dışarıda bekleyen hastaların çoğu yavaşlığımdan şikayet ediyordu.
“İçeri giren her hasta patlamaya hazır bomba gibi geliyor”
O sırada içeri giren baba, çocuğunun yanında sigara ve nargile içtiğinden övünerek bahsederken ilk kez gördüğüm çocuğun yıllardır öksürüğünü gideremediğim(!) için masamı yumrukluyordu. İçeri giren her hasta patlamaya hazır bomba gibi geliyor artık. Ya adli, hukuki bir sorun çıkarsa, ya üzerime saldırırsa, ya akut batınsa, menenjitse, ya o karışıklıkta bir şey atlarsam. Eve gidip gözlerimi kapadığımda hastalar tek tek gözümün önüne geliyor “bir şey atladım mı?” diye. Çünkü o karmaşada bir şey atlamadıysak, hem aşırı özverimizden hem de Allah'ın bir lütfuydu. Bir gün önceki hastaların çoğu geri geliyordu, ilaçlarını almamışlar, alanlar da kullanmamışlardı. Çünkü iğne yazmalıydık, serum yazmalıydık, daha çok serum yazmalıydık. Öksürüğün serumla geçmeyeceğini anlatamamak ve bunun için yedi yüz küsürüncü hastanızın üzerinize yürümesi o kadar acı ki. Tahlil istemeliydik ama tahliller hemen çıkmalıydı. Çünkü tahlilin geç çıkması bir şiddet nedeniydi. Serumun küçük olması da şiddet nedeniydi. Çünkü 10 kilo bebeğe kilosuna göre serum takıldığını anlatamayacağınızdan, neden babaannesininki gibi büyük serum olmadığına ikna edemezseniz ya sözel şiddete ya da aynı çocuğa gece boyu acile üç kez giriş yapılmasına neden olacaktık. Aciller insanları kurtarmak içindir, doktorları ve diğer sağlık personelini tüketmek, ezmek öldürmek için değil. Lütfen artık birileri bu şiddete son verilmesine yardım etsin.