Medimagazin logo

Türkiye’de Cehalet Kıskacında Bir İnsan Hakları Sorunu : AIDS

Kaynak: MEDİMAGAZİN OKUYUCU KÖŞESİ
Türkiye’de Cehalet Kıskacında Bir İnsan Hakları Sorunu : AIDS
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Tek kutuplu ve küreselleşmenin olduğu günümüz dünyasında insan hakları ihlalleri olarak, ırkçılık, işkence ve derin yoksulluk gibi kavramların yanında ülkemiz özelinde yeni bir kavram eklenmişe benziyor. Bu kavram AIDS’tir.

 

Nisan ayının 28’inde Hürriyet Gazetesi’nde Aysel Alp imzalı çıkan ‘Kondoma gerek yok, çünkü Türk’üm’ başlıklı yazıda; AIDS riski yüksek inşaat işçileri, kamyon şoförleri, denizciler ve turizmciler olmak üzere 1239 denekle anket temelli araştırma sonuçlarının endişe verici boyutta olduğu belirtilmiştir. Gazete haberine göre; AIDS’ ten korunmada özellikle kondom kullanıp kullanmadığı sorusuna verilen ‘Gerek yok, ben bir erkeğim, Türk’üm ve bizim kondom kullanmaya ihtiyacımız yok’ yanıtı ile Türkiye’de yaşayan belli sosyal grupların 30 yıl sonra bile (AIDS olgularının ilk çıkışı 1981) AIDS gibi sonucu kesin ölümle biten ve üstelik toplumsal yaşamda sosyal ilişkiler (tecrit, dışlama vb) tahribatı yüksek bir enfeksiyon hastalığı konusunda bilinç ve eğitim düzeylerini göstermesi bakımından çok ilginç sonuçlar içermektedir. Bu haberle birlikte bu haberden dört gün önce 24’ünde Akşam Gazetesi’nde Ercan Öztürk imzalı çıkan bir diğer haber ise ülkemizde HIV( İnsan İmmun Yetersizlik Virusu) pozitif taşıyıcılar yada bu hastalıktan ölmüş insanlara karşı  devletin resmi görevlileri ve toplumun yaklaşım tarzı konusunda kör kütük cehaletin, bilgisizliğin ve eğitimsizliğin içinde olduğunu, en önemlisi bu insanların yaşarken de, öldükten sonra da çok ciddi olarak bir insan hakları sorunu ile karşı karşıya kaldıklarını göstermektedir.Akşam Gazetesi’nin söz konusu ‘Bu hikayede pozitif olan tek şey HIV’ başlıklı haber yazısına göre; İstanbul Esenyurt bölgesinde yaşayan, 60 yaşında, AIDS’ ten hayatını kaybeden bir kadının (AY) ölüm sonrası defin işlemleri sürecinde devletin Belediye, Polis, Mahalle Muhtarlığı ve Mezarlıklar Müdürlüğü gibi resmi kurumlarında çalışan görevlilerin bu kişiye yaptığı uygulama ve yaklaşım tarzları ibret verici şekilde bir insan hakları sorununu tekrar gündeme getirmiştir.

 

Basında çıkan bu iki haberden ‘Kondoma gerek yok, çünkü Türk’üm’ başlıklı haberde belirtildiği üzere elde edilen anket sonuçları; Türkiye gibi sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yönden halk kesimlerinde derin uçurumlara bağlı olarak özellikle cinsel temasla bulaşan enfeksiyon hastalıklarından korunma konusunda eğitim ve bilinç eksikliği ile birlikte, Türkiye’ye özgü cinsel açlığın ilişki (kadın-erkek ilişkisi) yönünden çok ciddi boyutlarda problemin olduğu açıkça görülmektedir. Bunların ötesinde Doğu Avrupa ülkelerinde siyasi çözülmeye bağlı olarak bu ülkelerden seks işçilerinin ülkemize yoğun bir şekilde gelmeleri de bu sorunun bir başka boyutudur. Her ne olursa olsun AIDS virusunun bulaşından korunma yolları net olarak bilinse de, bu sorun ülkemiz için bir kanayan yara olup, küreselleşen dünyada internetle birlikte sosyal medyanın (Facebook, Twitter) getirdiği yoğun iletişim ve bilgi ağının ülkemiz sosyoekonomik ve sosyokültürel düzeyi düşük bazı halk kesimlerine halen etkin bir şekilde kullanılmadığı söylenebilir. Nitekim anket araştırmasında çalışmaya alınan ve AIDS için riskli görülen grupların sosyokültürel durumu bu tespiti doğrular niteliktedir.

 

Gerek AIDS’den korunma konusunda alınan yanıtlar, gerekse AIDS’ten ölen kişilere karşı olan tutum ve uygulamalar bu iletişim çağında halen ülkemizdeki birçok halk kesiminin cehaletin kıskacında olduğunu göstermesi bakımından düşündürücüdür. Ancak devletin resmi kurumlarından olan Belediye, Polis ve Muhtarlıktaki görevlilerin AIDS’li bir hastaya ölüm sonrası defin işlemleri sırasında yaptıkları uygulamaların vardığı nokta ise oldukça tehlikeli, bir o kadarda önyargı ve bilgisizlik boyutu oldukça endişe vericidir. HIV taşıyıcısı yada AIDS hastası olan kişilerin normal sosyal yaşamda iken insan hakları bakımından ne kadar negatif ayrımcılığa maruz kaldıklarının, yaşamlarını ne kadar zor sürdürdükleri tarafımca açıkça bilinmektedir (bu kişilerin laboratuvar tanısı konulduğu SEROLOJİ/ELISA laboratuvarında 25 yıllık deneyimle bunu rahatlıkla söyleyebilirim). Üstelik virus bulaştırıcılığı neredeyse sıfıra inmiş ve ölmüş insanın ölümü sonrası başkaları tarafından maruz kaldığı muamele, AIDS hastalığının bırakın canlı iken, ölüm sonrası bile bir İNSAN HAKLARI sorunu olduğu gerçeğini tokat gibi topluma vurmaktadır.2003 yılında İzmir’de bir ilköğretim okulunda HIV taşıyan bir öğrencinin (YO)  ailesinin gerek okul çevresinde gerekse yaşam çevrelerinde karşılaştıkları durum ve beraberinde yazılı ve görsel basının bu çocuğa ve ailesine yaklaşım tarzı insan haklarını ihlal eden bir durum olmuş ve o zaman Cumhuriyet Gazetesi’nin 20 Kasım 2003 tarihli baskısında ‘Bir İnsan Hakları Sorunu: AIDS’ başlıklı yazımda bu soruna işaret etmiştim. O yazıda İkinci Dünya Savaşı sonrası kabul olunan ve o döneme özgü acı deneyimler üzerine gelişen ‘ İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (IHEB)Birleşmiş Milletler (BM)’in hazırladığı bir dizi anlaşma ve sözleşme ile ırkçılık, fikir özgürlüğü, yurttaşlık hakları ve işkence gibi insanlık onurunu ve yaşamını ilgilendiren konuların ele alındığını belirtmiştim. Bunun BM, IHEP’nin 21.maddesinin ilk bendinde aynen şöyle der: ‘Tüm insanlar özgür, insanlık onuru ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdan sahibidirler ve birbirlerine kardeşlik duygularıyla yaklaşmalıdırlar’. İkinci maddesi de ‘Herkes ırk, renk, cins, din, politik ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varsıllık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetmeksizin bu bildiride açıklanan tüm haklardan, tüm özgürlüklerden yararlanabilir.’

 

İHEB’in birinci ve ikinci maddesi ‘ne olursa olsun tüm insanların eşit ve özgür olduklarını, öbür kişilerin mağdur kişiye insanlık onuru çerçevesinde davranmaları, gerçekten ayrım yapılmaması gerektiğini, mağdur kişinin eğitim, öğretim ve sosyal insan ilişkileri kurabilme özgürlüklerinden yararlanması gerektiğini kesin bir dille bildirmektedir.’

 

 

‘İstanbul gibi metropol bir şehrin Esenyurt bölgesinde yaşanan AIDS’li kişinin ölümünden sonraki gelişmeler 2003 yılından bu yana ülkemizde bir arpa boyu yol alınmadığını ve halkın bu sorununun giderek derinleştiğini gösterdiği için bu yazıyı tekrar kaleme almak gereği doğmuştur ve bu konunun uzmanı olarak halen eğitim ve bilinçlendirme hususlarında görevimizi yeterince yerine getirmediğimizi düşünmekteyim. HIV’in bulaş yolları, virus taşıyıcılarına ya da  AIDS hastalarına yaklaşım tarzı ve AIDS’den ölüm sonrası uygulanacak usuller konusunda en başta resmi kurumların ve halkımızın yeterli bilgiye sahip olmamasının sonucu, canlı ya da ölü olsun bu sorun neredeyse İnsan Hakları sorunu haline gelmiştir.

 

Günümüzde, ölümcül hastalık olan boyutundan önce toplumsal yaşamda aşağılama, soyutlama ve toplumsal linçlere kadar varabilen bu sosyal problem karşısında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve ABD’de CDC (Centers of Control Disease and Prevention-Hastalık Kontrol Merkezi) yayımladıkları rehberlik bilgilerinde bu hastalığın insan hakları, kadın ve çocuk boyutuyla ilgili konularına açıklık getirmeye çalışmaktadırlar. Ülkemizde de AIDS’le savaşım dernekleri, üniversiteler, TC Sağlık Bakanlığı ancak Dünya AIDS gününde (1 Aralık) ulusal, görsel ve yazılı medyada belirli ölçülerde yer alarak sorunları aktarmaktadırlar.

 

Yılın diğer zamanlarında eğitim ve bilinçlendirmeye yönelik programlar ne yazık ki, sansasyonel olumsuz olayların dışında mümkün olamamaktadır (Bu belki de bu hastalığın tanısı ve tedavisi ile uğraşan bizlerin eksikliği).

 

BM AIDS programı (UN AIDS) ‘İnsan Hakları, AIDS ve yasalar’ ile ‘İnsan Hakları kadın ve HIV/AIDS’ başlıklı yazılarında bu sorunun ciddi boyutlarıyla gündemde olduğunu bildirmekte, sorunları ve çözümlerle ilgili yaklaşımları www.who.org sayfasında bildirmektedir.HIV/AIDS’le yaşayan insanların temel insan hakları (ayrımcılığa uğramama, eşit korunma, özel yaşam, hareket özgürlüğü, çalışma, eğitim hakkı, sağlıklı bakım, sosyal güvenlik gibi) bilinen ya da tahmini olarak ön görülen HIV/AIDS yüzünden ihlal edilmektedir. 1998 yılında UN AIDS ile OHCHR (Office of the United Nations High Commissoer for Human Rights- Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komisyonu) belirtilen sorunların ışığı altında çözüm olarak 12 ilke kararı almışlardır. Bunlardan ülkemizde yaşanan problemle ilgili olarak dikkati çeken çarpıcı kararlar şöyledir:

 

-5.madde:Ülkeler; anti-ayrımcılık ve diğer koruyucu hükümleri kuvvetlendirip yasallaştırmalıdırlar (Özellikle HIV/AIDS ile yaşanan duyarlı gruplar için).

-8.madde:Ülkeler; toplumda kadın, çocuk ve sosyal ve psikolojik olarak incinebilecek kesimleri ön yargı ve eşitsizlikten korumak için uygun bir ortam sağlamalıdır.

-9.madde:Ülkeler HIV/AIDS ile ilgili ayrımcılık ve rezil etme davranışlarını değiştirecek eğitim ve medya programları ve yaratıcı eğitimin daha geniş şekilde uygulanması sağlanmalıdır.

 

Gerek 2003 yılında İzmir’de yaşanan Y.O. olayı, gerekse 2011 yılında İstanbul Esenyurt’ta yaşanan A.Y olayının ışığı altında; bu kişilere dönük toplumsal (yakın çevre, iş ortamı, medya) yaklaşım tarzlarını değiştirmezsek ve en önemlisi devletin resmi kurumlarında çalışanların bu tür hastalara karşı hem yaşamları süresince hem ölüm sonrasında insan haklarına saygılı uygulama içinde olmamaları halinde, son yıllarda ülkemizde zaten basın ve fikir özgürlüğü, uzun tutuklama süreleri gibi konularda pek parlak olmayan insan hakları ihlalleri yeni bir dosyanın yani AIDS’li hastaların İnsan Hakları dosyasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündeme gelebilecek ve ülkemizin ödemeye mahkum olacağı yeni tazminat dosyalarının sayfaları açılabilecektir.

 

Sonuç olarak;basına yansıyabilen 2003 yılında İzmir’de ve 2011’de İstanbul’da yaşanan veya basına hiç yansımayan dramatik ve bir o kadarda endişe verici AIDS hastalarıyla ilişkili olayların hiç yaşanmaması için İnsan Hakları’na dayanan bir yaklaşım tarzı tüm toplum katmanlarına ve özellikle başta devletin resmi kurumlarında çalışanlarda egemen kılınmalıdır. Gerek sosyal yaşantıların gerekse ölüm sonrasında AIDS’li hastalara dönük negatif ayrımcılığa sebep olabilecek davranışlardan kaçınılmalı ve bu doğrultuda ivedilikle başta yazılı ve görsel medya ve üniversitelerin eğitim ve bilinçlendirme hususlarında ayrıca bu tür hastalıklara hizmet verebilen devletin sağlık, eğitim ve adliye gibi kurum çalışanlarına davranış ve yaklaşım tarzı konularında birçok görevin düştüğüne inanıyoruz. Kısacası, kişi HIV pozitif taşıyıcı ya da AIDS hastası olsun yaşamının son anına kadar sosyal bir varlık olarak insanca bir yaşam şeklini ve muameleleri hak ettiği gibi ölüm sonrası da diğer insanlardan farklı bir tutum ve davranışla muhatap olmamalıdır.

 

Prof. Dr. Bekir S. KOCAZEYBEK

 

İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

türkiye’de
cehalet
kıskacında
bir
i̇nsan
hakları
sorunu
:
aids
Yorum (2)
Önder Üretmen
Sayın Dr. Kocazeybek, Yazınız için teşekkürler. Hele hele hem hekimlik hem de yazarlık açısından meslektaşınız olan sayın Dr. Aksoy' un 1 Aralık Dünya AIDS günü TürkMSIC tarafından yapılan prezervatif dağıtımını 'evlilik dışı sekse davet' ve 'skandal prezervatif partisi' olarak değerlendirdiği bir ortamda sanırım bu çarpık ve yakışıksız zihniyete tokat gibi bir bilgilendirme olmuş. Hem de aynı zihniyet tarafından 'uyuyan güzel' olarak adlandırılacağınızı bile bile.. Tekrar teşekkürler ve saygılar
0
Cevapla
Ne onemi var..
Bir HIV Pozitif olarak, susan dilimizin konusan kaslari oldugunuz icin, bilginin yerine onyarginin kurbani olan asil adi cehalete boylesine guzel diklendiginiz icin tesekkur ederim..
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir