Medimagazin logo

Bilimsel araştırmalar ne kadar güvenilir?

ABD’de yapılan bir araştırma, bilimsel araştırmaların güvenilirliğine gölge düşürdü
Kaynak: GAZETE HABERTÜRK
Bilimsel araştırmalar ne kadar güvenilir?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

‘Reproducibility Project’ kapsamında bir araya gelen çeşitli üniversitelerden 270 bilim insanı, son 3 yıl içinde saygın psikoloji dergilerinde yayımlanan 100 araştırmanın yöntemlerini, örneklemelerini ve ölçüm tekniklerini kullanarak aynı konuları yeniden araştırdı.

 

Ancak, söz konusu araştırmaların sadece yüzde 40’ında, orijinal araştırmayla aynı sonuca ulaşıldı. Yine de bilim insanları, yüzde 60’ı oluşturan ve aynı sonuçlara ulaşılmayan araştırmalarda usulsüzlük yapıldığını ileri sürmüyor, sadece “araştırmaların sonuçlarının kamuoyunda daha fazla etki yaratması ve halka açıklanan binlerce araştırma arasından sıyrılabilmesi için abartıldığını” savunuyor.

 

Bilimsel araştırmaların çoğunun bilimsel olmadığını ispatlayan araştırmayı yapan bilim insanları, “Ne yazık ki araştırmalarda sansasyonel sonuçlara ulaşma çabası, bilimsel tavrın önüne geçmiş durumda” diyor.

bilimsel
araştırmalar
ne
kadar
güvenilir?
Yorum (7)
Ahmet Rasim Küçükusta
BİLİMSEL ARAŞTIRMALARA GÜVENİLMEZ Richard Horton baş editörü olduğu Lancet’ de, “yayınlanan araştırmaların büyük bir kısmının tamamen hileli ve yanlış olmasa bile en iyimser yaklaşımla güvenilmez olduğunu” yazıyor: “Bilimsel literatürün çoğu, muhtemelen yarısı, basitçe “doğru değildir”. Tesiri şüpheli modaya uygun eğilimlerin izlenmesi takıntısıyla beraber örnek hacmi küçük, minicik etkiler, geçersiz analizler, çirkin çıkar ilişkileriyle kaygı veren bilim “karanlığa” doğru gidiyor.” ** Bir başka önemli tıp dergisi New England Journal’ in editörlerinden Dr. Marcia Angell de Horton’ dan geri kalmıyor: “Artık yayınlanan klinik araştırmaların çoğuna ve güvenilir hekimlerin veya otoriter tıbbi kılavuzların hükümlerine inanmak mümkün değil. Hiç de hoşlanmadığım bu karara New England Journal’ de 20 seneden fazla editör olarak çalıştığım sürede yavaş yavaş ve istemeyerek vardım”. Kaynak: http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/05/yazilar/elestirel-yazilar/ilac-endustrisi/modern-tip-aklini-basina-almazsa/
0
Cevapla
Nadir Nadir
Evet, bilimsel araştırmalara güvenmeyelim. Bunun yerine gebeye bir avuç şeker verirsen bebek harap olur diyenlerin hislerine güvenelim! Psikoloji alanıyla sınırlı "tekrar kusuru"nu BİLİMSEL ARAŞTIRMALARA GÜVENİLMEZ şeklinde ifade etmek en kibar haliyle kötü niyettir! Bilimi (sadece tababeti de değil) psikolojiden ibaret gören bu "çarpıcı manşetin" sakladığı diğer bir husus "psikolojinin ön görülemez etkilenebilirliği"dir. Daha basit bir ifadeyle "hava kapalı iken elde edilen sonuçlar ile hava açıkken elde edilen sonuçlar AYNI OLMAYABİLİR" ve bu bilimin doğasının gereğidir. Bu noktada bilim insanı sonuçlarını ilan eder; ancak şüphesiz ki her faktörü ne görebilmesi ne de yazıya dökebilmesi mümkündür. Bu durum bilimin YALAN, bilim insanlarının YALANCI oldukları anlamına GELMEZ! Rating başarısı yüksek çarpıcı başlıkta değinilmeyen bir noktaya daha dikkat çekmek isterim: Reproducibility Project: Cancer Biology adıyla devam eden araştırmalar dizisinde bugüne kadar yayımlanan raporların büyük kısmı var olan bilgiyi DOĞRULAR nitelikte (bkz. https://osf.io/e81xl/wiki/Studies/). Takdir hekimlerimizin. Bilim üretmek yerine bilim üretenleri aşağılamayı kendilerine hak görenleri mi tercih edersiniz, yoksa hislerimizin ötesinde elimizle tutabileceğimiz bilgileri sunan bilimi mi?
0
Cevapla
Can
Net asgari ücret 949,07 tl. Doktor maaşları açlık sınırında, bu ülkede objektif, bilimsel yayından bahsetmek ne yazık ki anlamsız. Herkes bir an önce akademik yükselme alıp kadro kapma peşinde. Neden? Çünkü herkesin kafasında aynı şey var. Duvarları kalın odalarda kadro alıp kendini garantiye almak. Yayın bütçeleri komik(firma bağlantısı yoksa), 1'i 5 yapmak, eksiği tamamlamak adetten. Sen beni yaz, ben seni mantığıyla dosyalar kabartılmış. Sonuçta değersizleştirilmiş bir grup akademisyen ordusu oluşturuldu. Yüzde 40 doğruluk oranı çok iyimser olmuş kimse kendini kandırmasın...
0
Cevapla
Mücahit Altuntaş
Fikir uçuşmaları... "Dinozorlar (Latince: Dinosauria) 150 milyon yıl civarında dünya hayatına egemen olmuş hayvanlardır. Dinozor, Yunancada korkunç kertenkele anlamına gelen iki sözcüğün birleştirilmesinden oluşturulmuştur"Vikipedia. Enteresan olan ise ! "Büyük dinozorların nasıl yok olduğuna dair bugüne değin birçok iddia ortaya atılmıştır. Geçmişte, dinozorların kısa bir süre içinde toplu olarak nasıl yok oldukları uzun bir süre açıklanamamış ve yanardağ patlamalarından dünyadaki iklim değişikliklerine kadar çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. 1980 de ise Nobel ödüllü fizikçi Luis Alvarez ve oğlu jeolog Walter Alvarez dinozorları bir göktaşının ortadan kaldırdığını ileri sürdü. Alvarezler'in bu görüşü 85'li yılların sonları ve 90'lı yılların başlarında bilim çevrelerinde ağırlık kazanmış ve ilerleyen yıllarda da ortak kabul olmuştur. Yapılan araştırmalar da bu görüşü kanıtlamıştır. Dinozorların nasıl yok olduğuna ilişkin bilim adamlarının sahip oldukları bu görüş dinozorların sonunun 65 milyon yıl önce yaklaşık 10 km çapında bir göktaşının Dünya'ya çarpmasıyla gerçekleştiğini açıklar. Bu göktaşı saatte 54.000 km hızla Meksika'nın Yukatan Yarımadası açıklarında Dünyaya çarpmış ve çarpma anında 200.000 km³ madde buharlaşmış, erimiş ya da yüzlerce kilometre öteye savrulmuştur. Bu çarpma sonucu canlı türlerinin %70'inden fazlası yok olmuş ve 180 km çapındaki, Dünya'nın en büyük kraterlerinden biri olan Chicxulub krateri meydana gelmiştir. Çarpmanın 100 milyon megaton TNT'ye eşdeğer bir enerji açığa çıkardığı tahmin edilmektedir. Çarpma sonucu oluşan toz tabakası atmosferi kaplamış, Dünya aylar boyu karanlıkta kalmış, sıcaklık suyun donma derecesine kadar düşmüş ve asit yağmurları yaşanmıştır. Aylarca süren bu karanlık ve soğuk dönemde bitkilerin fotosentez yapamaması besin zincirini yıkmış ve bu felaketler zinciri de dinozorların sonunu hazırlamıştır. Dünya hiç güneş görmeyince buz devri oluşmuştur. Dinozorlar da bu sırada ölmüştür. Ancak bu sırada dinozorların tamamen yok olmadığı, bazı küçük türlerinin evrimleşerek bugünkü kuşların atalarını oluşturdukları tahmin edilmektedir." https://tr.wikipedia.org/wiki/Dinozor Eğer bunlar doğruysa biz de bu sayede varlık gösterdik ve tesadüfen yaşıyoruz.Dinazor kültürüne yem olmak kaçınılmazdı. Bilim insan aklını , akıl yürütmelerini benmerkeci , kendi içine dönük ahlak ve anlayışının ötesine çıkarmış , dönüştürmüş , perspektif kazandırmış görünüyor. Kötü bir soruyu( kavramsallaşma adına ) iyi hale dönüştürmek için kasıtlı olarak soralım ! Peki bu iyi mi ? İşte bu soru bilimsel kanıtları yine insana odaklı yorumlanmasına neden oluyor ? Fıtrata özgü yada kültüre özgü yan.Fark etmez. Bu soru (her anlamda söylüyorum ) verdiğiniz cevaba göre iyi yada kötüye dönüşebilir. Soru tekrar geliyor ! Peki bu iyi mi ? sorusunu karşılık Nedir iyi? Aynı döngüye beğensenizde beğenmesenizde girmek zorundasınız yani ? Bilim insan aklını , akıl yürütmelerini benmerkeci , kendi içine dönük ahlak ve anlayışının ötesine çıkarmış , dönüştürmüş , perspektif kazandırmış görünüyor.(sıçrama burada olsa gerek ) Bilimin alanlarını ve sorunlarını iyi tanımlamak gerekiyor.O kavramları edinmedikçe ( çeşitli vesilelerle ) insana özgü kavramlar ve bilim anlamını yitirebiliyor.Bozguna uğruyor.Çöküyor. ABD’de yapılan bir araştırma, bilimsel araştırmaların güvenilirliğine gölge düşürdü http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-bilimsel-arastirmalar-ne-kadar-guvenilir-1-11-66852.html Peki gerçekten çöküyor mu ? Yoksa ideolojik (consept , algısal yada kültürel ) sorun mu ? Şimdi sayın Ahmet Rasim Küçükustanın yazı notuyla bitirelim BİLİMSEL ARAŞTIRMALARA GÜVENİLMEZ denmiş ! (Hem doğru hem yanlış.O zaman yönteme (bilime) ve yöntemin kalitesine bakmak zorundayız.Çoklu denetim kültürü başta olmak üzere ! ) BİLİMSEL ARAŞTIRMALARA GÜVENİLMEZ Richard Horton baş editörü olduğu Lancet’ de, “yayınlanan araştırmaların büyük bir kısmının tamamen hileli ve yanlış olmasa bile en iyimser yaklaşımla güvenilmez olduğunu” yazıyor: “Bilimsel literatürün çoğu, muhtemelen yarısı, basitçe “doğru değildir”. Tesiri şüpheli modaya uygun eğilimlerin izlenmesi takıntısıyla beraber örnek hacmi küçük, minicik etkiler, geçersiz analizler, çirkin çıkar ilişkileriyle kaygı veren bilim “karanlığa” doğru gidiyor.” ** Bir başka önemli tıp dergisi New England Journal’ in editörlerinden Dr. Marcia Angell de Horton’ dan geri kalmıyor: “Artık yayınlanan klinik araştırmaların çoğuna ve güvenilir hekimlerin veya otoriter tıbbi kılavuzların hükümlerine inanmak mümkün değil. Hiç de hoşlanmadığım bu karara New England Journal’ de 20 seneden fazla editör olarak çalıştığım sürede yavaş yavaş ve istemeyerek vardım”. Kaynak: http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/05/yazilar/elestirel-yazilar/ilac-endustrisi/modern-tip-aklini-basina-almazsa/ Fikir uçuşmaları burada sonra eriyor.. Fikir uçuşmaları sona eriyor ama (miliyetçi ağızla söyleyelim )el oğlu fikri ve onun organize biçimi teknolojiyi bize üstünlük olarak çoktan sunmuş durumda ! Türkiye sağlık teknolojisi olarak %80-85 dışa bağımlı ! Peki bağımlıda Türkiye insan kapasitesini iyi kullanıyor mu?Sağlıkta bilgi örgütlenmesi nasıl ? Özerk olma değerini ve hassasiyetini taşımayan bu soruları ve yükü taşıyabilir mi? Üniversilerin , aklın ve fikrin özerkliği var mı?Çoklu denetimi var mı ? Uçuşmalardan sonra soruna bağlanıyoruz. Ne kadar tanımlanmış içerik varsa , ne kadar karşılıklı ve örgün denetleniyorsa , nekadar kişiselleşmiyorsa ve pespaye biçimde SİYASALLAŞMIYORSA "Bilimsel araştırmalar "o" kadar güvenilir ! Dr.Mücahit Altuntaş İç hastalıkları uzmanı 01 Eylül 2015
0
Cevapla
www.aciamagercek.com
BİLİMSEL MANDACILIK GÖZDEN KAÇMASIN Asıl sorun bilimsel araştırmaları kimin yaptığı ve trilyon dolarları kimin kazandığıdır. Doğruydu yanlıştı derken asıl konu gözden kaçmasın. Bilim, teknoloji, tasarım, üretim ve para, Da Vinci’nin şifresidir. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş olur, parmağını yalarken bizim de ağzımız sulanır. Kendilerine rakip olabilecek ülkeleri de önce paran olacak, sonra bilim yapacaksın… diye bir güzel uyuturlar. Teşvik ettikleri bilim de harem ağası tipi bilimdir, bundan teknoloji, tasarım, üretim ve bizi zengin edecek bilim çıkmaz. Yıllardır güya bilim yapıyoruz da ne oluyor? Bilim dünyamız, ayfon 5′ lerle fiyaka yapmaktan başka ne biliyor, bu oyunu görüyor mu, bu şifreyi çözebiliyor mu?  Her yıl 4 milyar doları aşıya, 4 milyar doları şeker ilaçlarına, 4 milyar doları da kansere ödüyoruz. 150- 200 tane uçak için ödenecek para ne kadar? Son 10 yılda cep telefonlarına ve geyik muhabbete ödediğimiz çeyrek trilyon doları, Bilim ve Teknoloji Merkezleri için harcasaydık ve şimdiye kadar satın aldığımız teknolojik ürünleri, tam tersine biz üretip doğal pazarımız olan İslam alemine satar hale gelseydik, bunları yıllardır bize satanlar ne yapar dı? Adamlar buna müsade eder mi? Tabii ki etmez. Peki nasıl engelleyecekler? İşte bu oyunu anlatmaya çalışıyoruz. Da Vinci şifresini çözmek bu nedenle önemli. Bu şifreyi çözemediğimiz için kendini bilim adamı zanneden yüzbinlerce insanımız yıllardır havanda su dövüyor. Herkes bilim yapacağız diye kıt kaynakları, kuruş para getirmeyen sözde araştırmalara gömüyor. Arabın gülyağı misali, her yerine sürüyor, çarçur ediyor. Trilyon dolarları cebe indiren batı dünyası da bizim bu ahmaklığımızı, bu zavallı halimizi zevkle izliyor. Bizim gibi bilim ve teknoloji yarışına daha yeni başlayan ülkelerin yapacağı şey, kıt kaynakları oraya buraya saçıp savurmak değil, belli yerlerde bilim ve teknoloji merkezleri açarak ülkenin cari açığını artıran 10 konuda çalışarak bu açığı kısa sürede kapatmak. Yoksa her yerde bilim yapmak gerekmiyor ama her vatandaşın bilimsel anlayışa sahip olması gerekiyor. Bu ise hem çok kolay hem çok zor. Zor olan şu : Köhnemiş olan tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor. Üniversiteler, bilim ve düşünce kuruluşları, ulusal sorunları çözmeye yarayacak bilginin üretildiği ve akıl eden, planlayan, yöneten derin aklın oluştuğu ulusal bir beyine dönüşmelidir. Yaşamsal sorunlar karşısında dağıtılan ve işlevsiz bırakılan akıl ve bilim gücümüzü, sağlam bir kafatası içinde toplayarak ulusal bir beyin olmalı yani aklımızı başımıza almalıyız. Bu beyin naklini başarmadan kendi geleceğimizi kendimiz tayin edemeyiz. Üniversiteler, düşünce kuruluşları ve strateji merkezleri hangi sorunları çözen ulusal bilgi üretiyor, bunları kim nasıl uyguluyor? Sonuç ne? Bu yeterli mi? Kötü kaderimiz değişiyor mu? Eksik olan nedir? Başkalarının çıkarlarına hizmet eden reklam ve pazarlama yerine, kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik bilimsel araştırmalar ve kongreler yapmayı ne zaman akıl edeceğiz? Bilimsel yozlaşma ile teknolojik, ekonomik ve kültürel işgalin yol açtığı yaşamsal sorunlara çözüm arayan ‘Ulusal Bilim Kongreleri’ ne zaman ve kimin tarafından düzenlenecek? Kongreler yabancı beyinlerin pazarı ve gösteri merkezi olmaktan ne zaman kurtulacak? Beyin hücreleri ne kadar yetenekli olursa olsun beyin değildir. Beyin; sorunları idrak eden, araştıran, çözen ve yöneten akıldır. Beynimizi üstün kılan, vücudun mükemmel çalışmasını sağlayan beyin hücrelerinin arasındaki network yani iletişim ağıdır. Öncelikle yapılması gereken iş, nitelikli beyin hücrelerinden bu anlamda bir beyin oluşturmaktır. İkinci aşamada yapılacak operasyon ise bu özelliklere sahip beyin naklidir. Bunun anlamı, Ulusal Araştırma Merkezi, Milli Sağlık Akademisi, Bilim ve Teknoloji Merkezi gibi ağların kurulmasıdır. Yaşamsal sorunlarımızı çözecek bilimsel araştırmaları akıl eden, planlayan ve yöneten beyin organizasyonunu ve beyin naklini başarmak zorundayız. Kötü kaderimizi değiştirecek olan bu beyin naklini yapmadan, iki ayaktan yoksun olan belden aşağısı tutmayan bilim ve aydın dünyamızı diriltmek mümkün değil. Çağımızda bilgi ve teknolojiyi üreten ve pazarlayan kazanıyor. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. 57 İslam ülkesi, bir İtalya etmiyor. Tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor. Yapılacak iş basit: ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’ kurmak için zaman kaybetmeden üniversiteleri ve milli eğitimi, sanayi ile entegre olacak şekilde baştan aşağı değiştirmek. Ülkeleri sömürge yapmanın yolu da basit: Eğitim, öğretim, bilim kurumları, sanayi ve üretimi birbirinden kopuk, dünyadan habersiz hale getirerek bu entegrasyonu engellemek. Bilim ve teknolojide devrim için ya acı gerçeklerle yüzleşeceğiz, ya da tatlı yalanlarla sömürge ve tüketim toplumu olacağız. Ya enerji, aşı, cep telefonu… gibi cari açığı artıran on konuda bizi dünya devi yapacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’ kuracağız, ya da futbol, televole, UFO’lar, melekler kaç kanatlı gibi geyiklerle toplumu uyutmaya devam edeceğiz. Daha önce söylenmiş bir sözü değiştirip özetleyelim : Bilim ve teknoloji, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen ülkeler uçar ve özgür olur. Uçamayan ülkeler ise tavuk olur, başkasının eline bakar. Tavuk ülkeler, önüne atılan yemi yerken yumurtalarının alındığını farketmez, sömürge olur. Tek kanat ise uçmaya yetmez. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak dünya devi olacağız. www.aciamagercek.com 
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir