Ülkemizde "Sağlık Hukuku" alanının, "sağlıksızlık" ve hatta "hukuksuzluk" üretebildiğini iddia etmek, çok da zorlama olmayan bir yaklaşımdır. Sağlık ve yargı sisteminde kabul gören bazı uygulamaların, ülkemiz gerçeklerine, insanın ve tıbbın doğasına, “hukuk” ilkelerine ve hatta akıl ile vicdana sığmadığı görülebilmektedir. “Tıbbi uygulama hatası/malpraktis” olarak adlandırılan alana, sağlık çalışan ve idarecilerinin, basın yayın organlarının, yargı sistemi ve halkın bakışında önemli hatalar bulunmaktadır. Halk sağlığı açısından önemli bir konu olan “tıbbi uygulama hatasına” sağlıklı bir bakışın geliştirilmesi; “hataların” önlenmesi açısından öncelikli hale gelmektedir.
Sağlık Çalışanlarının Bazı Hatalı Yaklaşımları:
“Malpraktis, tıbbi uygulamadaki bilgi-beceri eksikliği ya da ihmal nedeniyle hizmet sunulan kişinin sağlığına zarar gelmesi” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlamanın, tıbbi hataya yaklaşımı şahsa yönlendiren ve sistem ile organizasyon hataları/eksiklerini dikkate almayan yetersiz bir tanım olduğu görülmektedir. Tıbbi uygulamada beklenen/istenen/ amaçlananın gerçekleşmemesi çok nadir görülen bir durum değildir. Beklenen sonucun alınamaması tıbbın ve hastalığın doğası yanında; sadece kişilerin değil, sağlık sistemi/organizasyonunun eksikleri ile de oluşmaktadır. “Bilgi ve beceri eksikliğinin” sadece kişi hatası olarak görülmesi hatasına düşülmekte, eğitim sisteminin “bilgili ve becerili” kişi oluşturamaması ve kişiye bilgi tazeleme imkânı sağlamaması gibi eksiklikler de gözden kaçmaktadır.
“Tıbbi uygulama hatası” ile ilgili sağlık çalışanlarının önemli bir hatası, tıp uygulamalarının olası olumsuz yanlarının hastaya yeterince anlatılmaması; yani hastanın yeterince bilgilendirilmemesidir. Tıbbi müdahalelerin, nadir de olsa ciddi riskler taşıyabildiği gibi temel bilimsel gerçeklerin, hastalara açıklanması gereklidir. Bu bilgilendirmenin hastaları tıbbi uygulamalardan uzaklaştıracağı endişesi ile bazı gerçeklerin gizlenmesi hatalı bir yaklaşımdır. Tıbbi uygulamalarda var olan risklere yönelik birçok tedbirin bulunduğu ve risklerin önemli bir kısmının oldukça düşük oranlarda görüldüğü gibi gerçekler ile hastaların endişeleri azaltılabilir. Tıbbın bazen “korkutucu” olabilen yüzünün samimi olarak belirginleştirilmesi, uzun vadede tıbba olan güvenin artmasını sağlayacaktır.
Tıbbi hata algısının yanlış oluşmasına neden olan önemli bir sağlık çalışanı faktörü de, hastalığın süreci ve yapılanlar hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan; sadece sonuca bakarak “hata” tanımlaması yapılmasıdır. “Sonuca bakarak, süreci yargılama hatası” olarak adlandırılan bu hata, maalesef tecrübeli sağlık çalışanları arasında dahi görülmektedir. Özellikle bilirkişilik durumunda, süreci yeterince incelemeden/bilmeden, sadece sonuca bakarak karar vermek, hatalı sonuçlara yol açabilmektedir. Hastalıkla ilgili süreç ve çalışma koşullarını bilmeden yapılan “hata” değerlendirmelerinin, hatalı olabileceği unutulmamalıdır.
Yargı Sistemindeki Bazı Hatalı Yaklaşımlar
Ülkemizde sağlık uygulamalarının kendine has özelliklerini dikkate alan, “tıbbi uygulama hatasına yönelik” kanuni düzenleme bulunmamaktadır. Sağlık çalışanı- hasta ilişkisi Borçlar Hukuku kapsamında “sözleşme” ile ele alınmakta; bazı “hatalar” da Ceza Yasası kapsamında değerlendirilmektedir. Yargının bu uygulamasının “mevzuata uygun” bir açıklaması olsa da; sağlık çalışanı- hasta ilişkisinin Borçlar Hukuku kapsamında değerlendirilmesi, tıbbın doğası ve sağlık personelinin mesleki kültürünün dışındadır ve adalet hissini sarsmaktadır. Konu ile ilgili yeterli mevzuatın bulunmaması bazı yargı hükümlerinin “takdir” yetkisini aşan keyfiliklere ulaşması tehlikesi taşımaktadır. Sağlık çalışanlarında adalet hissinin oluşturulması ve korunması konusuna daha çok dikkat edilmelidir.
Bazı yargı kararlarında sağlık çalışanının çalışma şartları, sağlık kurumunun imkânları ve ülkemizin gerçeklerini dikkate almayan; fazla idealize edilmiş davranış ve uygulama beklentileri görülebilmektedir. “Sağlık çalışanı en iyi şekilde davranmalıdır” tarzında, insani koşulları dikkate almayan yaklaşımlar, adalet hissini sarsmaktadır. Sadece hastayı mağdur kabul eden ve özellikle irade dışı tıbbi hatada, sağlık çalışanının da mağdur olduğu gerçeğini dikkate almayan yaklaşımlar hatalıdır. Yargı mensupları ve medyanın, hasta ve çalışan profili, çalışma şartları gibi faktörleri de dikkate alarak; hem hastaya hem de sağlık çalışanına empati geliştirmesini sağlayacak tedbirler alınmalıdır.
Hastanın bilgilendirilmesi hastanın en doğal hakkı ve “hukuki” bir gereklilik olsa da; bilgilendirmenin “aydınlatma” düzeyinde olmasının beklenmesi, gerçekçilikten uzaktır. Hastalıklar, kullanılan ilaçlar, tetkikler, tedavinin olası yarar ve zararlarının her hastaya en ince noktasına kadar anlatılmasının ve hatta hastanın bunların hepsini anlaması ve hatırlamasının beklenmesi, “uygulanabilir” değildir. Hastalığı ile ilgili olarak kişiye tamamen cahil/bilgisiz olma hakkının verilmesi ve bu bilgisiz kişiyi “aydınlatmak” gibi ne olduğunun sınırı belli olmayan bir yükümlülüğün sağlık çalışanına verilmesi, adil olmayan bir uygulamadır. Hastanın bilgilendirilmesini sadece sağlık çalışanı yükümlülüğü saymayan ve hasta ile idareye de bu konuda sorumluluk getiren daha gerçekçi uygulamalar başlatılmalıdır. Bu yazı Medimagazinden çalınmıştır
Tıbbi hataların önemli bir kısmı yorgunluk, dikkatsizlik, unutkanlık, eğitim ve tecrübe yetersizliği gibi kişi iradesi dışındaki faktörlerle oluşmaktadır. İrade dışı faktörlerle oluşan bu durumların cezai yaptırımlarla azalacağının zannedilmesi hatalıdır. Gerçekçi olmayan cezai yaptırımların, “tıbbi hata” oluşturan sorun alanlarının gizlenmesi ve yetersiz değerlendirmeye yol açacağı unutulmamalıdır. Tıbbi uygulama hatası alanında, temel sorunları anlamaya ve ortadan kaldırmaya yönelik yaklaşımların geliştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Sağlıklı yaklaşımların geliştirilmesi hem halk sağlığı, hem de sağlık çalışanının mesleğe bağlılığı açısından daha yararlı olacaktır.