Medimagazin logo

Bu ülkede hemşire olmak...

Hemşireyi hemşire yapan mesleki bilgisinden çok insanlığı-İnci Asena'nın yazısı
Bu ülkede hemşire olmak...
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Hemşireyi hemşire yapan mesleki bilgisinden çok insanlığı


Bu meslek sevmeden yapılmaz, dedim hemşireye yapılan işin güçlüklerini görerek. Sözümü onaylayan bir karşılık bekliyordum. Oysa o, "Mesleğimi sevmiyorum," dedi, "ama görevimi gerektiği gibi yapmaya özen gösteriyorum. Çünkü bizim işimiz insanla..."


Şaşırdım doğrusu. Peki, o zaman, neden onca genç kız hemşire olmayı seçiyor?


Gene aldığım yanıt beklediğimden çok farklıydı. Elimden geldiğince iyi hemşirelik yaparak hasta insanlara bakmaktan hoşlanıyorum; hasta bakmak insanın kendisini ve karşısındakileri mutlu eder; hemşirelik başka insanlara yardım etme fırsatı verir gibi birşeyler söylemesini bekliyordum. Öyle demedi.


"Bir an önce para kazanmak için... Hemşireler çoğunlukla köy ya da kasaba kökenlidir. Aile yapılarına bakarsak alt gelir grubu ailelerden
geldiklerini görürüz. İlk neden ailenin çocuğuna genç yaşlarda meslek edindirip eve para girmesini sağlamak istemesi; hele parasız yatılı okullarına sokma olanağı varsa eğitim giderleri de kalkar ortadan, ikinci neden genç kızların ayakları üstünde durup aile baskısından kurtulmak için hemşirelik okullarını çıkış yolu olarak görmeleri," dedi.


Hepsi beyaz üniformalar içinde. Odaya giriyorlar, çıkıyorlar, serumlar, ilaçlar, borular, tüpler, iğneler getirip götürüyorlar. Ateş alıyor, tansiyon ölçüyorlar İşlerini bilerek birşeyler yapıyorlar. Hepsi bir kişi benim için. Hastama bakmakla, ona çok iyi bakmakla yükümlü tek beden.


Hemşireler...


Ortalık yatışıp zaman geçtikçe öyle olmadığını anlıyorum. Birer adları var. Kişilikleri var. İyileri kötüleri var. Bence kötü olanları çok iyi ayırt ediyorum artık. Onların nöbeti gelecek diye çok korkuyorum; meslek bilgilerinin dışındaki özellikleriyle değerlendiriyorum. Hasta odasından zil sesi geliyor, kalkmıyor yerinden, özel telefon konuşmasını, ya da yanındakiyle sohbetini sürdürüyor. Salınarak yürüyor; yüzünde bir ilgisizlik, bir bıkkınlık... Tuttuğu kayıtlar dışında hastayla ilgili hiçbir şeyin farkında değil.


İyi hemşire mi? Cıva gibi. Her an her yerde. Seri, kararlı, dur durak bilmiyor. Yüz hatları aşağı düşmemiş, gerektiğinde gülümsüyor. Hastayı gözlüyor, değişiklikleri fark ediyor. O evine hiç gitmesin, bütün nöbetleri o tutsun istiyorum. Sadece benim hastam için var olsun.


Ortalama bir yaşam sürdürecek kadar kazanıyor olmaksınız, dedim, mantığım öyle söylüyordu.


Alaycı bir gülümseme belirdi yüzünde. "Bizimkisi cep harçlığı, hemşirelerin büyük çoğunluğu kadın ya... Ruj, ayakkabı, etek metek alırız diye. Nasılsa evlenecekler, kocası bakar, düşüncesi hakim. Üniversiteyi bitirmişsen 750 YTL'yi bulabilir maaşlar."


Gene mantığıma takıldı dilim, özel sektör daha çok vermez mi, diye sordum. Bütün hemşireler özel sektöre geçmek için can atıyor olmalıydı. Ama işin aslı öyle değilmiş.


"Verir gibi görünse de vermez. Genellikle devlet memuru maaşları izlenir. Daha uzun saatler çalışılır. Haftalık çalışma saati yetmişin üstüne çıkabilir. Kamuda kırk beş saat. Üniversitelerde döner sermaye katkısı var. Üç aşağı beş yukarı hepsi aynı. Devlet memurluğunun farkı 657 nolu yasaya göre verilen hakların elinden alınamayacak olması. Gelecek güvencesi daha fazla."



Türkiye'de yoksulluk sınırını düşünüyorum, ama utandırmamak için bir şey söylemiyorum. Sanki utanması gereken oymuş gibi... Nasıl geçiniyorsunuz o zaman, nasıl yaşıyorsunuz?


Geçinebilmek için ekstraya gidiyoruz

Aklımdan geçeni okumuş. "Yoksulluk sınırının üstüne çıkmak için ekstraya gidiyoruz," dedi. "Ne yaşıyoruz, ne geçiniyoruz. Ya cebimizde para yok, zamanımız var ya da zamanımız yok cebimizdeki para biraz daha fazla. Devlet memurluğunda başka işte çalışmak yasak. Özel sektörde de öyle aslında. Ama çaresiz, başka, kaçak işlerde çalışıyoruz. Ne derman kalıyor, ne zaman."


Ben o hemşireyi öldürmez miyim!

Hemşireler... Yaşamın bir gerçeği, ama ilk kez benim yaşamımın gerçeği oluyorlar. İçinde bulunmak istemediğim, bir an önce uzaklaşmak istediğim bir ortamdayım. Baskı altındayım, korku içindeyim; üzüntü yetersiz bir sözcük. Öfke yerli yersiz damarlarıma giriyor. Hemşireler üstüne hiç düşünmemiştim bu yaşıma kadar, onları' tanımıyorum'; hastane odasında da ilgim onları tanımak üstüne değil; ama tanışıyorum ister istemez. Gene onlar üstüne hiç düşünemeden.


Gece yarısını çoktan geçmiş saatler. Tıkırtıyla uyanıyorum. Hastam yatağın kenarında oturuyor; gözlerini yerde bir noktaya dikmiş, dalgın. Bende oraya doğru bakıyorum. Yerde bir kan gölü birikmiş, elinin üstündeki hep orada duran iğneden yere şıpır şıpır kan damlıyor. Kanı boşalıyor. Hemşire anjiyo kat denen şeyin stoperini kapatmayı unutmuş. Kanı boşalacak, ölecek. Hemşire nerdesin! Hemşire! Ben o hemşireyi öldürmez miyim?


Ne kadar para o kadar iş


Gözümün önünde bu sahneyle soruyorum konuştuğum hemşireye, ne kadar para o kadar iş mi? Böyle bir anlayış taşıyabilirler mi hemşireler?


Yanıt kesin ve tek

"Olur mu öyle şey. Benden bu kadar, diyerek işimi aksatabilir miyim? Yavaşlatma grevi yapabilir miyim? Sabah ilaçlarını veririm, akşam ilaçları kalsın... Hastanın beş dakika sonra ne olacağı belli olmaz. İnsanla ilgileniyoruz, insan canından, sağlığından sorumluyuz. Ne kadar para o kadar iş, denemez. İşlerin birazını yarına bırakırım, diyemezsiniz. Bu meslekte, aldığım para karşılığında iş bu kadar, düşüncesi geçersiz. Parasal ya da meslekle ilgili sorunlarımızın tartışma yeri hasta odaları değil..."


Doğuran kadınlardan dayak bile yiyoruz!

Yasemin Armutlu, Okmeydanı SSK Acil Doğum hemşirelerinden. 1999 yılında Eskişehir Atatürk Sağlık Meslek Lisesi Ebelik Yüksek Okulu'ndan mezun olduktan sonra aslında İTÜ Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği'ni (Harita Mühendisliği) kazanıp ilk kez İstanbul'la gelmiş. İki yıl devam ettiği bölüm onun hayattaki tercihlerine ters düşünce 2001 yılında tayin isteyip hemşirelikte ilk görev yeri olan Okmeydanı SSK Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde göreve başlamış.


Dört yılda yaşadığı zorlukları sıralarken "herşeyin daha yeni başladığının farkındayım aslında" diyor.


Armutlu, göreve başlayış macerasını şöyle anlatıyor:

"Burası benim ilk görev yerim. Çok yoğun bir tempoda çalışırken, günün sonunda nerede uyuduğunuzu bile hatırlamıyorsunuz. Belki de bu hastanenin birbirine en bağlı servisi burası. Tam bir ekip çalışması olsa da şartlar sizi inanılmaz zorluyor. Özellikle de nöbetler. Buraya geldikten sonra lojmanda kalmaya başladım. Üç yıl boyunca devam eden lojman hayatım hastanenin bir gecede aldığı kararla son buldu. Kış ortasında bir haftada inanılmaz kötü şartları olan bir eve atıverdim kendimi. Düşünsenize bir sabah kalktığınızda sokakta kaldığınızı öğreniyorsunuz."

Aylık kazancı 1 milyar lira civarında. Evi hiç olmazsa yol masrafından kurtulayım diyerek hastaneye yakın tutmuş. Kirası 400 milyon lira. Evin giderleri ve okul masrafları eklenince ay sonu herkes gibi ona da zor geliyor. "Hayatım hastane, ev ve okul üçgeninde devam ediyor. Sosyal hayat neredeyse yok, ancak iki ayda bir sinemaya gidebiliyorum. Onun dışında herhangi bir faaliyetim ne yazık ki bu koşullarda olamıyor. Hayatta en çok istediğim ama bir türlü yapamadığım şeyler yüzünden üzüntü duyuyorum. Mesela, meslek sahibiyim, para kazanıyorum ancak aileme hiç yardım edemiyorum. Hatta ben onlardan yardım almadan kiramı bile zor ödüyorum.
Gerçek hayat böyle öğreniliyormuş, şimdi daha iyi anlıyorum."


İstanbul Üniversitesi Fizik Bölümü 3.'ncü sınıfta eğitimine devam eden Yasemin Armutlu, vardiyalı olarak hastaneye devam ediyor. Hemşirelerden birinin başına gelen talihsiz olayın basına yansımasına kadar çalışma saatleri 16.00- 01.00 ile 23.00- 08.00 imiş. Yıllar boyunca çalışma saatlerinin değişmesi için verdikleri mücadele bu olayın ardından yine bir gecede değiştiğini söylüyor Yasemin hemşire: "Lojmanda kaldığım zamanlarda çıkış saatleri çok geç olunca bazen kapıda kalıyordum. Biz gece 01.00'de çıkıyoruz, lojman ise 12.00'de kapanıyor. Geliyorum kapı duvar. Bu sefer kapıcıya dert anlat dakikalarca. Bu böyle üç yıl devam etti. Ev tutunca eve girebildim ama bu sefer de yol boyunca bana eşlik etsin diye erkek personellere dil döktüm. Şimdi iki günde bir 15.00- 09.00 saatleri arası çalışıp, 2 haftada bir 24 saatlik nöbetler tutuyorum. En azından artık geceleri eve nasıl giderim korkusu yaşamıyorum. "


Hastalar bilinçsiz


Hemşireliğin doktorlarla, hasta bakıcılar arasında sıkışan bir meslek olduğunu söylüyor: "Hastalar bizi danışman olarak görüyor. Bilinçsiz hastalar dışında bir de hasta yakınlarının sözlü ve fiili tacizlarine maruz kalıyoruz. Zaman zaman şiddet içeren tepkilere vardığı oluyor olayların. Hasta kısmında ise, yoğun çalışma, hasta sayısının fazlalığı dışında doğum sancısının da etkisiyle ısırma, vurma, hakaretlerin sınırı yok. Bir kez daha ben ve çalışma arkadaşlarımın yaşadığı en büyük sıkıntıyı tekrar etmek istiyorum, hastaların bilinçsizliği endişe verici düzeyde. Öyle ki, hastaya kan grubun nedir diye soruyorsun, "Bilmem, sen hangisini uygun görürsen onu yaz" diyor kadın. Bazen yer yokluğundan hastayı sevk etmek istiyorsun, yakınları "Sen bizim hastamıza bakmak istemiyorsun, nasıl yollarsın" diye üzerine yürüyor. Bunun gibi olaylar gün içinde belki on defa yaşanıyor."


İnci ASENA/Vatan
bu
ülkede
hemşire
olmak...
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir