Medimagazin logo

Türkiye Kuş Gribinde hangi hataları yaptı?

Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Türkiye'deki kuş gribi sorununun bilgisizlik, ihmal ve sorumsuzluğun sonucu olarak ortaya çıktığını söyleyerek, "Dünyanın organize olmuş bir ülkesinde, bu tür sorunlar çok hızla önlenebiliyor. Ancak biz en küçük bir sorunda bile organize olamıyoruz" dedi
Türkiye Kuş Gribinde hangi hataları yaptı?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol
Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, Türkiye'deki kuş gribi sorununun bilgisizlik, ihmal ve sorumsuzluğun sonucu olarak ortaya çıktığını söyleyerek, "Dünyanın organize olmuş bir ülkesinde, bu tür sorunlar çok hızla önlenebiliyor. Ancak biz en küçük bir sorunda bile organize olamıyoruz" dedi.

Binlerce yıllık doğal kuşların geçiş yolunda yaşanan doğal bir olayın, yıllardır ve "bugün süren ihmalkarlıklar sonucu" büyük bir felakete kapı araladığını iddia eden Prof. Dr. Ortaş, "Anadolu insanı eğer bu kadar fakirleştirilmeseydi, herhalde hasta tavuğunu da yemezdi. Sorunun yoksullukla bağı kurulamıyor" şeklinde konuştu.
Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ortaş, birkaç aydır her gün kuş gribi konusunun konuşulduğunu; ancak işin içinde ölüm olunca olayın seyrinin değiştiğini ve konuya vakıf kimse de bulunmayınca bilgi karmaşası yaşandığını ifade etti.


Üniversitelerin tıp ve veteriner fakültelerinin klinik mikrobiyologlarından başka kimsenin bu konuda bir şey bilmediğini savunan Ortaş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sınırlı sayıdaki doktorların da ne yapacağının belirsiz olduğunu öne sürdü. Kuş gribi vakalarından sonra ekranlara yansıyan görüntülerin tüyler ürpertici nitelikte olduğunu vurgulayan Ortaş, yetkililerin, mahalle aralarında çocuklara toplattıkları tavukları torbalara koyarak diri diri çukura attıklarını, üzerini toprakla örtüp ya da benzin dökerek canlı canlı yakmasının yürekleri burktuğunu ifade etti.


AB standartlarında hayvanların büyütüleceği alanların genişliğinin ne olması gerektiğinin dahi belirlendiğini hatırlatan Ortaş, "Hatta veteriner fakültelerinde hayvan hakları dersleri de okutulmaktadır. Ancak ülkemizde bırakın hayvan haklarını savunmayı, biz daha insanların temel haklarını savunamadık. Dünyanın her tarafında hayvan hastalıkları söz konusu olduğu zaman karantina tedbirleri alınabilir. İngiltere'de deli dana hastalığı söz konusu olduğunda bilim kurulu belirli bölgedeki hayvanları itlaf etme kararı verdi. Kaldı ki kuş gribinin aşısı var; ama bizler yanlış politikalar sonucu, elimizde var olan aşı merkezini bile kapatmış durumdayız" dedi. Bu hayvanlara yapılanların resmen bir insanlık ayıbı olduğunu ve bu anlayışın insanın kendisini dünyanın efendisi olarak görmesinden kaynaklandığını ifade eden Ortaş, şöyle devam etti:

"Bugün dünyanın birçok bölgesinde insanın yaşadığı birçok bulaşıcı hastalıktan dolayı o bölgenin tüm insanlarını yok etmeyi düşünür müsünüz? Verem, kolera, veba halen dünyanın baş belası salgın hastalıklar. Bunlara karşı toplum sağlığının gerekleri sağlıkla ilgili bilim insanları tarafından yerine getirilir. Ancak 'Bu bölgenin insanları dünya için tehlike saçıyor' diye çukurlara canlı canlı toplatılıp üzerine benzin dökülmez. Unutmayalım, bu dünyada her canlının ekolojik yaşama bir katkısı vardır. Her canlının, insanın dahi, bir doğal koruma mekanizması ve savunma sistemi vardır. Kuş gribi de bu doğal mekanizmalardan biridir diye düşünüyorum."


"TÜRKİYE'NİN KUŞ GRİBİ KONUSUNDA BİR ÖNLEMİ YOK"

Kuş gribi konusunda ülkenin bir önlemi bulunmadığını iddia eden Ortaş, "Binlerce yıldır yaban kuşların iklimin etkisine göre göç ederek yer değiştirdikleri güzergah üzerindeki ülkemizde bu hastalık görülmüyor muydu? Anadolu coğrafyasının kuzeyden gelen kuşların ülkemizden geçtiği bir göç yolu olduğunu hepimiz biliyoruz. Yine biliyoruz ki, bu hayvanlar bu virüsü taşıyorlar. Neden bu hastalığa karşı önlem almadık? Yoksa bugüne kadar köylerde aralıklarla birden bire ölen tavuklarınki kuş gribiydi de biz mi bilmiyorduk?" diye sordu. Dünyanın her tarafında bu tür salgın hastalıkların olduğunu ve buna uygun önlemler alındığını, toplumun da belirli konularda uyarıldığını hatırlatan Ortaş, şunları kaydetti:
"Bu hastalık doğu bloku ülkelerinde de görüldü; ancak toplum bilinçli olduğu için, ne hasta tavuklar kesilerek yenildi ne de hayvanları yakalamak için kullanılan eldivenler uluorta sokağa atıldı. Ülkemizde ölen çocukların bağışıklık sistemi zayıf, aile bilinçsiz, ölü hayvanı uzaklaştırmak için kullanılan eldivenler sokağa atılmış, o eldivenlerle oynayan çocuklara hastalık bulaşmıştır. Sorun toplumsal sağlık bilinci eksikliği yanında temel bilim bilgisi eksikliği yaşanmıştır. Temel biyoloji bilgisi dahilinde yumurta ve tavuk etlerinin 70-80 derecede ısıtılması veya kaynatıldıktan sonra işlem görmesi için toplum aydınlatılır. Hayvanların kısa süreliğine de olsa kümeslerde tutulması önerilebilir. Hasta tavuklara dokunulmaması, ölenlerin ise eldiven kullanılarak ortamdan uzaklaştırılması ve toprağa gömülmesi öğretilebilir. Son 2 haftadır ortalıkta çok söz var; ancak icraat yok."


Tarım, hayvan, gıda ve besin zincirinin son halkası olarak insan sağlığını ilgilendiren bütün sürecin biyoloji biliminin temel ve uygulamalı bilim dalları içinde oluştuğuna işaret eden Ortaş, ülkenin geleceğini planlamak, uzun ve kısa sürede olası sorunlar ve planlar yapmanın, çoğu zaman akla bile gelmediğini söyledi. Ülkede temel bilimlere çok para kazanmadığı için fazla ilgi gösterilmediğini, bugüne kadar yapılan yanlışların temelinde popüler kültüre yapılan yatırımın daha çok oya dönüşeceği üzerine kurgulandığını ifade eden Ortaş, bilim kuruluşlarının biyoloji-zooloji bilimini üvey evlat gördüğünü ileri sürdü.


TAVUK AŞILARI VE HASTALIKLARI ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ KAPATILDI
2 yıl öncesine kadar Manisa'daki Tavuk Aşıları Üretim ve Tavuk Hastalıklarcnı ifade eden Ortaş, şöyle devam etti:
"Bugün düı Araştırma Enstitüsü'nün koruyucu eğitim verdiğini ve hastalığın aşısını da ürettiğini anımsatan Ortaş, açıklamasın şu sözlerle sürdürdü:
"1982'de Manisa'da kurulan enstitü, BM Kalkınma Programı'nın (UNDP) ve BM'ye bağlı Dünya Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) de desteğiyle 1987'den itibaren aşı üretimine geçmiş, İngiltere ve Macaristan'dan bilgi transfer edilmiş, piyasaya daha bol ve ucuz aşı sağlanmış, üretilen aşılar Orta ve Uzak Doğu'ya ihraç edilir olmuş. 1988, 1990 ve 1996'da Uluslararası Tavuk Hastalıkları Sempozyumları düzenlenerek yabancı uzmanlar yerli üreticiyle buluşturulmuş, bilimsel araştırmalar yapılmıştı. 1993'te hastalık Marmara'da göründüğünde enstitü tavuk yetiştiricilerinin imdadına koşmuş, hastalığı ve aşıyı anlatan bir kitapçığı ücretsiz dağıtmıştı. Ancak 2003 yılında elektrik masrafı ve diğer giderleri yüksek bulunduğu için kapatılmaya karar verilmiştir. Manisa Araştırma Enstitüsü şimdi teçhizat ve ekipmanlarıyla birlikte İzmir'de farklı bir alanda hizmet veren başka bir enstitü içinde bir odaya hapsedilmiş durumda. Şimdi İzmir'deki o enstitüyü de kapatmaya hazırlanan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, yapılan reorganizasyonla Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü'nü de kaldırmış. Bu denli alt yapısı oluşmaya başlamış bu enstitü neden kapatıldı? Sorun yalnızca masrafların yüksek olması mı; yoksa devlete ait her şeyi elden çıkarma furyasının bir devamı mı? Yoksa başka yerden serum almak daha mı kolay? Hem de aracı firmalar ve kişiler kar mı ediyor?"


"BİLGİSİZLİK İHMAL VE SORUMSUZLUK KUŞ GRİBİNİ ORTAYA ÇIKARDI"
1924 yılından itibaren her alanda araştırma kuruluşları, hastalık ve zararlılara kaşlı zirai mücadele, hayvan hastalıkları, bitki yetiştiriciliği, tohumculuk enstitüleri kurulduğunu belirten Ortaş, "Vaktiyle ülkemizde Toprak Su Teşkilatı vardı, ülkenin her tarafına hem hizmet götürüyordu, hem de bilimsel araştırma yapıyorlardı. Üniversitelerin de çok sayıda araştırma birimi vardı, araştırmacı özelliği vardı. Bütün tarım işletmeleri teker teker elden çıkarılıyor, var olanların arsaları kimlere peşkeş çekilecek belli değil. Maalesef ülkemizin en ciddi sorunu olan devlette devamlılık ve kurum kültürü, yerini siyasi kayırmacılığa bırakıyor. Sistemin kişilere bağlılığı ve çok oynak olan siyasi yapısı gereği, kısa sürelerle birbirinden farklı bakış açısına sahip insanların yönetime gelmeleriyle herkes kendi kadrolarını kuruyor. Yeni gelen kadrolar, geçmişin gelişmelerini bilmedikleri için bir çırpıda birçok şeyi söküp atabilmektedirler. Böyle olunca hiç kimse uzun süreli plan ve program yapamıyor. Bu da bugün bir bütün olarak yapıyı kilitlemiş, verimlilik yok ve ciddi bir laçkalık ve güvensizlik yaratmıştır" diye konuştu. Ülkede yaşanan kuş gribi sorununun bilgisizlik, ihmal ve sorumsuzluğun sonucu ortaya çıktığını vurgulayan Ortaş, sözlerini şöyle noktaladı:

"Dünyanın organize olmuş bir ülkesinde bu tür sorunlar çok hızla önlenebiliyor. Bir kez daha gördük ki, en küçük bir sorunda bile organize olamıyoruz. Kimin ne yapacağını bilmediği görülüyor. Ortalıkta konuyu bilen yetkili organ yok. Binlerce sağlıklı kanatlı hayvanını, zamanında gerekli önlemleri almadığımız için, kolay yoldan itlaf etme gibi bir yolu seçerek üstesinden gelmeye çalıştık. Umarım bunun arkasında birilerinin zenginleşmesi çıkmaz. Bir kez daha gördük ki, sorun insan kaynaklı. Temel sağlık bilgisi eksikliği yanında devletimizin bilime verdiği önemin boyutu da bir kez daha ortaya çıkmıştır. Binlerce yıllık doğal kuşların geçiş yolunda yaşanan doğal bir olay, yıllardır ve bugün süren ihmalkarlıklar sonucu büyük bir felakete kapı aralamaktadır. Anadolu insanı eğer bu kadar fakirleştirilmeseydi, herhalde hasta tavuğunu da yemezdi. Biraz da bu cepheden bakalım. Sorun, öncelikle bütünsel bakamamaktan kaynaklanıyor. Sorunun yoksullukla bağı kurulamıyor."


İHA
türkiye
kuş
gribinde
hangi
hataları
yaptı?
Yorum (1)
O.Tansel DARÇIN
Sayın Hocam, Bir kardiyolog olarak protez kalp kapaklarına duyduğunuz ilgi gerçekten çok güzel. Kalp kapakları halen teknoloji ile birlikte değiştirilen ve gelişen bir konu. Ancak hala insan için ideal, özellikle çocuklara takıldığı zaman büyüyebilen bir kapak geliştirilebilmiş değil. Kuşkusuz bu konudaki çalışmalar devam ediyor. En son gelişme de transkateter veya transapikal uygulanabilen aort kapakları. Ancak burada en büyük sorun endüstrinin bu işi suistimal etmesi, yani yeni çıkan her kapaktan astronomik fiyatlar talep etmesi. Bu nedenle burada ikinci bir seçenek akla geliyor ki o da kapak tamirleri. Ancak burada da cerrahların karşısına kardiyologlar (belki hepsi değil ama) bir engel olarak çıkıyor. Birçok kardiyolog cerrahiye verdiği her kapağı "değişecek kapak" olarak düşünüyor ve cerrahiyi kapak (ve/veya sol ventrikül) tümüyle deforme oluncaya dek erteliyor. Bu da hastanın kapak tamirine alınması şansını tamamen azaltıyor. Artık kapak cerrahisinde popüler olan kapakların tamamen deforme olmadan cerrahiye alınması ve hastaya erken dönemde tamir şansının verilmesi. Bir yazınızda (eğer inanıyorsanız) bu konuya da açıklık getirirseniz sevinirim. Saygılarımla. Dr. O.Tansel DARÇIN
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir