Medimagazin logo

Akademisyenin önüne konulan sözleşme: Keşke taksi şoförü olsaydım!

Biz hekimlerin hiçbir şekilde görüşü ya da rızası alınmadan hazırlanan bu sözleşme eğer imzalanmazsa hasta bakma yetkimizin elimizden alınacağı ve sadece akademisyen cübbelerimizle odamızda oturabileceğimiz belirtildi. Burada bir zorlama yok mu sizce?
Akademisyenin önüne konulan sözleşme: Keşke taksi şoförü olsaydım!
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Sağlık Bakanlığı tarafından afiliye hastanelerde görev yapan akademisyenlere "Birlikte Kullanım Kapsamında İmzalanacak Hizmet Sözleşmesi" gönderildi. Sözleşmeyle ilgibi bir akademisyen düşüncelerini şu yazıyla Medimagazin'e gönderdi:

 

Sayın Yetkililer,

Bu yazıyı literatür diline uygun da yazabilirdim ama hayatın içinden samimi ifadelerle düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Lütfen beni önce bir doktor olarak değil de ailenizden biri olarak, ülkemizde çalışma koşullarındaki farklılıkları ve türlü psikolojik baskıların olduğu bir ortamda bir yerlere gelmeye çalışan –içinizden biri- gibi düşünerek değerlendirin lütfen. Bu yazı sadece kendimle ilgili değil aslında tüm meslektaşlarımın özlük haklarıyla ilgilidir.

Beş gün önce alelacele önümüze konulan bir sözleşme var. Önce sözleşme nedir hatırlamada fayda var:Sözleşme, iki ya da daha fazla kişi arasında yapılan ve koşullarına uyulması yasayla desteklenmiş olan hukukî işlemlere denir. Bir sözleşmenin geçerli olabilmesi için, sözleşmenin taraflarının irade beyanlarının karşılıklı ve birbiriyle uyum içinde olması gerekir. Bir sözleşmede tarafların karşılıklı çıkarları bulunur. Bir sözleşmenin geçerli olması için tarafların sözleşmeyi özgür iradeleriyle ve bilinçli olarak yapmış olmaları gereklidir. Taraflardan birinin zorlanması (cebir), korkutulması (tehdit) ya da aldatılması (hile) yoluyla yapılan sözleşmeler geçersizdir.’

Birkaç gün önce gelen bu sözleşme ile ilgili ne başhekimlik ne de başka hiçbir yerde ayrıntılı bir açıklama bulunmuyor. Biz hekimlerin hiçbir şekilde görüşü ya da rızası alınmadan hazırlanan bu sözleşme eğer imzalanmazsa hasta bakma yetkimizin elimizden alınacağı ve sadece akademisyen cübbelerimizle odamızda oturabileceğimiz belirtildi. Burada bir zorlama yok mu sizce? En kutsal meslek sayılan hekimliğimizi yapmak istiyorsak önümüze hangi koşullarda olursa olsun sunulan maddeleri beş gün içerisinde imzalamamızı isteyen bir durum söz konusu. Eğer çalıştığı hastaneden atılırsa o kişi elinde sözleşme ile kapı kapı dolaşıp, başhekimlerin odasında ‘Beni kabul eder misiniz?’ diye kendini beğendirmeye çalışacak. Sözleşmede geçen maddelerin ayrıntısından öğrendiğim kadarıyla; tüm akademisyenler gece mesaisi dahil mesai kavramı olmadan çalıştırılabilecek. Akademisyenler bir uzman gibi istenilen yerde değerlendirilebilecek.

Sözleşme diye ifade edilen belgede ayrıca minimum performans puanı diye bir kriter belirlenmiş. Burası da ayrı bir sorun. Bir çok yerde özellikle branş hastanelerinde -eğer hasbelkader dışarıdan gelip branş hastanesi kadrosunda çalışmaya başlamışsanız- size çoğunlukla ne söz hakkı, ne de eşit hasta dağılımı sağlanmıyor. Araştırma yapmak istiyorsanız öncesinde -çok hastası olan kişinin imzasını da araştırma için almanızı şart koşuyor- yoksa yönetici bu araştırmayı imzalamıyor. Kendilerince kendi merkezlerinde uydurma yönetmeliklerle size bunlar dayatılıyor. Zaten adaletsiz bir hasta dağılımında aklınızda türlü fikirler, çalışma isteği varken baştan buradan bir red alıp çalışmanız bloke oluyor. Ya da motivasyonunuz düşüyor.  

Ortalama 70 yıllık ömrümüzün 47 yılı hastanelerde geçiyor. Bu çalışma hayatınızın ya da ömrünüzün yaklaşık 15 yılı da bu anlamsız bireysel mücadelelerle geçiyor. Sonra akademisyenden sağlıklı bir şekilde ve çok sayıda, kaliteli yayın yapması isteniyor. Bizlerin çoğumuzun ortamı, gübre dolu bir ortama atılıp gübre içinde elinizi yüzünüzü kirletmeden yumurta buldurmaya benziyor. Gübre kötü bir örnek değil hemen yüzünüzü buruşturmayın. Türlü ağaca verim getirir ama kimse gübre içine girmek istemez.  Hasta bol, yayın çokca yapılabilir ama başkasına yumurtanın yeri gösterilirken size gübre içerisinde ellerinizle yumurta aratılır. Bulursan üretirsin!

Biraz olsun elinizi vicdanınıza koyma zamanı gelmedi mi? Çoğu doktor –akademisyenliği de geçtim- hangi objektif ve adil koşullarda çalışabiliyor ki?

Bir akademisyenin kafası rahat olmalı ki, kendi mesleğini de icra edip akademisyenliğin getireceği sorumluluklar açısından da araştırma yapabilmeli ya da yapmalı. Sorumluluklarını yeterince yerine getirmiyorsa dönerinden belirli bir yüzde ile kesin. Mesaiye gelmiyor mu yöneticiler olarak gerekli soruşturmaları açın ve gereken cezayı verin.

Bu sözleşme aslında bir kolaycılıktır. Çoğu yönetici bu sözleşmeden de memnun olacaktır tabii. Çünkü sözleşmede beğenmediği akademisyeni kapı dışına atmak son derece kolaylaşıyor. Bu öyle bir yetki ki sevmediği ya da hizipçilik yaptığı kişiyi de çok rahat kapı önüne koyabilecek bir yetki. Biz ülke olarak daha objektif, daha uluslar arası standarta uygun bir ilerleme göstermeliyiz. Bu insan haklarına uygun bir yetki değildir. Bu yetki yaşamı boyunca sarf edilen tüm emeklerin göz ardı edilip beyin gücünün takdir edilmemesidir.

Bu aralar keşke taksi şoförü olsaydım diye düşünüyorum. En azından çok çalışıyor, müşterilerle arası iyi diye amirim tarafından arada ödüllendirilirdim. Toplum tarafından ekmeğiyle para kazanıyor diye değer görüp kendimi biraz olsun mutlu hissederdim. Şimdi açıkcası öyle bir noktadayım ki her an yarının belirsizliğinden ve ne olacak acaba bundan sonra diye düşünmekten yıldım artık. Ne zaman beyin gücü kıymetlidir deyip değer göreceğiz bilmiyorum. Değer görmek nedir biliyor musunuz -aranızdaki çürük elmalarla uğraşmaya üşenenler yüzünden- cezalandırma yerine ödüllendirmedir. Ben Allah’a şükürler olsun ki –nazar da değmesin- hastaları tarafından hep çok sevilen biri oldum. Hakkımda doğru dürüst bir şikayet olmadı. Hiçbir zaman hastalarımı gereksiz bekletmedim. Elimdeki imkanlarla her türlü yıldırma politikasına karşı yayın üretmek için uğraştım. Mesleğimle ilgili önemli bir komplikasyonum olmadı –yine şükürler olsun-. Karşılığı istendiğinde kapı önüne koyulabilmek mi olmalı? Ödüllendirme bu mu olmalı? Ödüllendirmeyi de geçtim artık sadece ve sadece sistematik, kurumsal bir kurumda sadece işimi yaparak sorumluluklarımı yerine getirmek istiyorum yarın ne olacak endişesi yaşamadan. Böyle bir durum emekli olana kadar kısmet olmayacak sanırım.

Bakın zaten öyle bir sağlık sistemi içerisindeydik ki, çoğumuz mutsuz ama sadece bulunduğu pozisyonu korumaya çalışan bir sistem. Sistem sadece -yanlış, kötü olsa da- sistemi öyle ya da böyle yürütenlerin yanında yer alıyor. Ne zamanki bir yönetici yaptığı yanlış yüzünden sosyal medyaya düşerse ancak o zaman o yöneticiyle ilgili bir yaptırım yapılıyor. Bunun dışında o yönetici sadece kendi adamlarını korumaya yönelik hastane imkanlarını o kişilere kullandırsa da önemsenmiyor çünkü sistem yürüyor nasıl olsa.  Ama sonra bir sözleşme ile bu kişilere devasa boyutta yetki verilip seni zaten çalıştırmayan kişilerin elinde kölelere dönüşüyorsunuz. Yazının başında demiştim ki ailenizden biri gibi düşünün beni önce diye. Kızınızın ya da oğlunuzun ya da çok sevdiğiniz yeğeninizin böyle bir sistemde çalışması sizin içinizi acıtmaz mıydı? Bizden sorumluluklarımızın karşılığını ödüllendirme ya da ödüllendirmeme şeklinde isteyebilirsiniz. O da ancak hepimize adil ve ideale yakın eşit koşullarda olabilir.

Koşulları uygun olduğu halde sadece kendi motivasyonsuzluğu yüzünden oturan akademisyenler ne olacak? Bu sözleşme tembel, gününü kurtarmaya çalışan kişiler düşünülerek mi hazırlandı? Eğer bu niyetle yapıldıysa bu durumun çözümü de bu şekilde bir sözleşme değildir. Bu durum çürümeye yüz tutan birkaç ağaç yüzünden bir ormanı alevler içerisinde bırakmaktır. Küskünlük, mutsuzluk ve endişe sağlamaktan başka nasıl bir fayda sağlanması düşünülmektedir? Her türlü amaç eninde sonunda ülkemizde hizmet sektörüne hizmet etmeye dönüşmeye başladı. Gerçekten özveriyle akademisyen olarak neden akademisyen oldum diye sorgulamaya başladım. Küskünlük, motivasyonsuzluk için zaten yeterince sebebim vardı bu da ayrı bir kıvılcım oldu.

Zaten çok sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Pandemi ile toplu ölümlere şahit olup en yakınımızı kaybediyoruz. Sağlık çalışanları olarak akademisyen falan denilmeden verilen tüm görevleri de itiraz etmeden yerine getiriyoruz. Yani bu kadar eğitimli, özverili bir topluluk sıkıştıkça sıkışıyor. Her meslekte çürük elma vardır ki bunlar hariç konuşuyorum!

Lütfen artık önümüze daha adil ve objektif kurumsal uygulamalarla gelin ki bizde tüm insan sevgimizle ülkemize hizmet edebilelim.

Halktan ya da ailenizden biri olarak haykırıyorum duyun sesimi ‘Boğuluyorum!’.

 

sözleşme
akademisyen
afiliye hastane
Yorum (41)
Enis Kanat
Afiliasyon uygulaması öncesi akademik camia bu duruma ses yükseltmeli idi, bugün ülkemizde 203 üniversitesinin yarısından fazlasında (117) tıp fakültesi mevcuttur. Bu ciddi bir akademisyen enflasyonudur. Bu sonuçları öngörebilmek ve öncelikle bu tıp fakültelerinin gereklilik ve yeterliliğini tartışmak gerekir idi diye düşünüyorum.
162
Cevapla
Ayse
Sayin Hocamıza sonuna kadar katılıyorum.Insanlık yararına bilime katkida bulunmak isterken adil olmayan zorbalık içeren bu tür uygulamalar samimi içten çalışkan hekimleri incitiyor , motivasyonunu bozuyor . Sadece akademi alanda degil. Bakanlık bünyesindeki sehir hastanesinde devlet hastanelerinde 10 dakika süre randevu veriliyor. Hastalarin tetkik sonuçlarını göstermesi icin, yatan hastalarin hakkinda bilgi almak icin ayrıca zaman taninmiyor. Randevu almayı bilemeyen ama o gun içinde muayene ihtiyacı olan, ilac malzeme raporlarında eksiklik veya yanlışlık düzeltmeleri icin dahi ek zaman yok. Idarecilerin cogu malesef performans odaklı , buyuk pasta derdinde. Nasil oluyorsa kagit üstünde kalite sinavlaribdan hastanelerimiz mukemmel puanlar aliyor. Sayin yetkililer bu sistem ile kendimizi kandırmıyor muyuz? Akla ve mantığa uygun insanca koşullarda hastalarimiza hak ettiği şekilde şifaya vesile olmak bizim de hakkımız degil mi? Sayın Bakanımız danışmanlarınızın ve mevcut yöneticilerin tesiri altinda kalmadan sadece Fahrettin Hoca vicdani ile sesimizi duyun. Boğuluyoruz....
104
Cevapla
uz
doç prof gibi ünvanlar çalıştıkları üniversite dışında kullanılmamalı
84
Cevapla
Baha
Tam gün yasasıyla hakları ellerinden alınmış, ya devletinsin ya da özelin sisteminin içine sokulmuş . az úcretlerle cok poliklinik yaptirilmaya calistirilmaya calisilmis, onune gelenin (hastahane muduru dahil ) amirlik tasladigi sistemin tam ortasina hosgeldin akademisyen professor meslektasim.
80
Cevapla
S.m.
Eğitim araştırma ve afiliye hastanelerinde akademik ünvanı olsun olmasın tüm hekimler çalışmalı ve adil ek ödeme almalılar.birileri gece gündüz çalışıp diğerleri odalarında oturarak tavandan ek ödeme almaları vicdanları yaralamaktadır.
132
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir